muhammed-ali clay
/

Kelebek gibi uçar, arı gibi sokardı…

Televizyonun henüz her evin salonundaki hükümranlığı ilan etmediği dönemlerdi. Mahallenin az biraz zengin ailesinde bulunur, onlar ‘Robin Hood’luğa soyunur, komşular da ekran başına geçmek için geceleri o evin yolunu tutarlardı. Lakin bir de işin ‘sabaha karşı’ olan kısmı vardı; Muhammed Ali, 1970’lerde Türkiye’de işte böylesi ortamlarda sevildi. Amerika saatiyle ringe çıkarken mahallenin, ona ve boksuna meraklı kitlesi de sabaha karşı televizyonu olan komşu evlerin yolunu tutardı. TRT ekranlarından Orhan Ayhan’ın anlatımıyla dinlemiştik onun maçlarını…

İlk adı Cassius Marcellus’tu, sonra Muhammed Ali Clay oldu. Çocukken bisikleti çalınmasın diye öğrendiği boks, ileride bütün hayatına yön verdi. Rakiplerine karşı savurduğu yumruklar da bir süre sonra vicdanları uyandırma vazifesi gördü. Spor tarihinden en önemli kişiliklerindendi ama asıl yerini mücadelesi, haksızlıklara olan haykırışıyla aldı. Derdini içine atmadı, öfkesini saklamadı, sesini yükselttikçe yükseltti. Müslümanlığı seçti, zaman içinde bütün ezilenlerin, ezilmeye çalışanların sesi oldu. Vietnam savaşı dönemi “Tanrı’nın bana verdiği sözle yaşayacağım. Bu söz içinde Vietnam’dakileri öldürmemek de var. Bana hiçbir kötülük yapmayanlarla niye savaşayım?” dedi. Bu ifadeleri ve ‘vicdani retçi’ tavrı, hapis ve para cezasına, uzun bir süre de bokstan uzaklaştırılmasına neden oldu ama her daim, ‘Savaşa hayır’ diyenlerin gönlünü sonsuza kadar kazandı.

Sonuçta boks ve insanlık tarihinin en unutulmaz figürlerinden biri haline dönüştü. Hakkında kurgusal ve belgesel birçok film çekildi, mücadelesi ardından gelenlere örnek oldu. Uzun süre yakalandığı Parkinson hastalığıyla mücadele etti ve 3 Haziran 2016’da, 74 yaşında aramızdan ayrıldı… Çok konuşurdu; maç öncesi verdiği demeçleri meşhurdu. En ünlü ifadesi de ‘Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım’dı…

Yorumunuz

Your email address will not be published.

Latest from Ajanda