/

Müzikle iç içe geçen bir ömür: Melihat Gülses

Babası kanuni Ahmet Tahir Köseoğlu, şarkı da söyleyen bir sanatçı, eşi Necip Gülses tanburi, bestekar. Kızı Neva kemençe sanatçısı. Bu evden yükselen sesi “Günaydın Nar Çiçeğim”, “Çok Aşığın Var Diyorlar” yorumlarından tanıyorsunuz. Türk Sanat Müziği’nin billur sesli solisti Melihat Gülses’le Vega için buluştuk, söyleştik. Müziğin ne güçlü bir bağ olduğunu, keyifle, mutlulukla hatırlatan sohbetimiz için kendisine bir kez daha teşekkürlerimizi iletiyoruz.

AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı
ASLI DELİKARA
FOTOĞRAF: TUĞÇE SEÇEN
FOTOĞRAF: TUĞÇE SEÇEN

İçinin güzelliği adeta sesine yansıyan Melihat Hanım’a yakın çevresi “Melek” diyormuş. Duru, sakinleştirici, huzur veren bu seste, gerçekten de dünyeviliği aşan bir yumuşaklık, naiflik, hoşluk var. Türk Sanat Müziği’nin en güçlü, en tanınmış isimlerinden biri olan Gülses, “Çok aşığın var diyorlar” şarkısı Ihlamurlar Altında dizisi ile popülerleşince kemikleşmiş dinleyicilerine, yenilerini ekledi. Türk Sanat Müziği’ni gençlere, çocuklara sevdirmek, geniş kitlelere bu güzel müziği hatırlatmayı görev biliyor. Bu yazıyı mümkünse Melihat Gülses şarkılarından derlediğimiz Spotify listemizi dinlerken okuyunuz, eğer bu türe aşina değilseniz, daha iyi bir başlangıç olamazdı, hazırsanız, başlayalım…

Kısa kısa…

Adı Melahat değil, Melihat. Babasının bilinçli tercihi. Melih çok güzel, hat çizgi, melihat güzel çizgi demekmiş. Konservatuarda hocası Tülûn Korman “Melike”, arkadaşları Melek derken bu isim yerleşti. Radyonun Melek ablası oldu.

Babasının müzisyen olmasından dolayı Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar gibi sanatçıları dinleme fırsatı vardı. Bir meşk sırasında Hamiyet Yüceses, Melihat Gülses’i beğendi. “Çok kabiliyetli. Hançeresi çok kuvvetli ve mutlaka eğitim alması gerekiyor’’ dedi.

Rahmetli Kayahan’ın dans grubundaydı aynı zamanda vokaliydi. Eurovision seçmelerine katılmak üzere Ankara’ya gitmek üzere tren garına onu uzun yıllardır arkadaşı olan (şimdi eşi) Necip Gülses bıraktı. Arkadaşlık bu yolculukla aşka dönüştü.

Konservatuarda öğrenci olduğu yıllarda Taner Şener’in oynadığı Itri ve Ahmet Özhan’ın canlandırdığı Hacı Arif Bey dizilerinde kamera önüne geçti.

Kızı Neva ve oğlu Alihan Tahir’in isimleri aynı zamanda birer makam ismi. Neva Gülses TRT İstanbul Radyosu Klasik Kemençe sanatçısı. Alihan Tahir Gülses ise, Grafik Tasarım eğitiminin ardından şu anda Kanada’da Animasyon eğitimi almakta.

Sevgili Melihat Gülses, çocukken sanatçı olacağınız belli miydi? Çok şarkı söyler miydiniz? En geriye gittiğinizde, söylediğiniz hangi şarkı geliyor aklınıza?

Ben Konya Akşehir doğumluyum. Çocukken sanatkâr olacağım belli miydi bilemiyorum ama şimdiki değerlendirmem müziğin içine doğduğum… Özellikle o yıllarda Anadolu’nun bir geleneği olan müzikli toplantılar meşkler yapılıyordu. Gezek adı verilen bu toplantılara ailecek gidilir, fasıllar yapılır, Türk Müziğinin en güzel eserleri söylenirdi. Benim için unutulmayacak güzellikte olan dönem, babamın dizinin dibinde oturarak şarkılar söylediğim unutulmaz yıllar oldu. Bu meşklerde Melahat Pars’ın “Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç” isimli eseri benden çok istenirdi.

Ses sanatçısı olmak çevrenizin sizi doğal olarak yönlendirdiği bir pozisyon muydu? Bir yol ayrımı/karar anı var mı?

Öncelikle Babam çocuklarının, müzikle direkt olarak ilgilenmesinden yana değildi. Ancak benim müzik aşkım çok küçük yaşlarda başladığı için, en çok zevk aldığım şey şarkı söylemek olmuştu. Yaşım ilerledikçe bu zevkimi müzik eğitimi alarak geliştirme fikri beynime iyice yerleşti. Yani Konservatuar eğitimi almak en büyük hayalimdi. 1975 yılında Türk Müziği Devlet konservatuarı kurulunca babamın bu meşklerde beraber olduğu Kemani Kazım Palas ve Udi Selim Demir hemen elimden tutup okula kaydımı yaptırdılar. Ancak sonrasında babamla büyük sıkıntılar yaşadım. Babam benim eğitim alıp iyi bir meslek sahibi olmamı müziği de amatörce yapmamı istiyordu.

Konservatuvardan Devlet Sanatçılığına…

Ben 8 yıllık bir eğitim gördüm konservatuarda. Ve orada çok önemli sanatçı hocalardan istifade ettim. Bekir Sıtkı Sezgin, Tülûn Korman, Tülin Yakarçelik, Alaeddin Yavaşça gibi Türk Müziğinin duayenleri ile çalıştım. Onların sanata bakış açılarından çok etkilenmiş ve ileride bir ses sanatçısı olduğumda onlar gibi davranmam gerektiğine inanmıştım. 1981 yılında TRT İstanbul Radyosunu kazanınca en büyük dileğim yerine geldi. Artık bir devlet sanatçısı olarak TV programları ve konserler yapmaya başladım.


Güzellik anlayışınızı tarif eder misiniz? Sahne dünyası bu alanda çok tutkuludur, olabildiğince genç, güzel kalmak önemsenir. Sizin gözünüzde değeri nedir güzelliğin?

Güzelliğe çok önem veririm, benim için hem ruh hem beden güzelliğinin birbirini tamamlaması gerekir. İnsanının kendisini bulması, yani kendisi olması çok önemlidir. Fazla yapılan makyaja ve sizi, siz olmaktan çıkaran estetiğe karşıyım. Cilt bakımımı ve gerektiğinde yapılması gereken küçük dokunuşları, değerli doktorum Akın Yücel Bey’e danışarak birlikte uygularız. Hayatımdaki önemli şanslarımdan birisi de kendisini tanımaktır.


Sesini kaybedip yeniden buldu

Konservatuara girdiğim ilk senenin sonunda, şan hocamın yanlış bir teknikle çalıştırması sonucu sesimi kaybettim. Büyük bir travma yaşıyordum. Bir taraftan sınıf geçmeye çalışırken bir taraftan da Şan Hocası Güzin Gürel ve Dr. Engin ile sesimi kazanmak için tedavi görüyordum. Bir yıl süren bu tedavi sonucunda sağlığıma kavuştuğum gibi aynı sene TRT İstanbul Radyosuna girdim.

Bir ses sanatçısı için sesin güzelliği mi yoksa sesin gücü ve onu kullanmayı bilmek mi önemli?

Elbette ki ses güzelliği şarttır ancak onu belli bir disiplin ve bilinçle kullanmak çok önemlidir. Özellikle bizim müziğimizde şarkıları söylerken Türkçeyi doğru kullanmak, temiz bir üslup ile bağırıp çağırmadan söylemek gerekir.

Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan’ın teklifini reddetti

1985 yılında televizyonda bir canlı konser yayınında ‘Memo Naziresi’ denilen bir eseri okurken, Müzeyyen Senar Hanımefendi beni dinliyor ve anında Fahrettin Aslan’ı arayarak hemen televizyonu açmasını ve beni dinlemesini söylüyor. Sonuç olarak TRT Sanatçısı Vedat Çetinkaya ile bize haber gönderiyor ve görüşmek istediğini söylüyor. Tabii ki bu teklifi hiç düşünmeden reddettim. Çünkü aldığım eğitime ters düşecek para ve şöhret adına tüm emeğimi heba etmiş olacaktım. Şimdi ne kadar doğru bir karar verdiğimi daha iyi anlıyorum.  

Shakespeare’in sevdiğim bir sözü: “Müzikten anlayan kulağa söyle, şarkını…” diyor. Bu söz, popülist işlerden uzak durmanızı açıklıyor mu?

Bu konuda düşüncem şudur ki doğru bir ruh ve ifade ile söylenen her şarkı, her yaştan insanın duygularını harekete geçirir.

Amaç dinleyiciye ulaşıp bir nebze kulakları terbiye etmektir. En önemli hedefim anlayan kişilere özellikle gençlere ulaşmaktır.

Popüler müzikle ise hiç işim olmadı, çünkü bu müzik eğlence sektörünün malzemesi ve gündelik yaşamın tüketilen bir ürünü.

Sanat müziğini kitlelere sevdirmek, aşina olmayan kulaklara da ulaşmak için bir öneriniz var mı? Bu konuda, özellikle çocukları, gençleri önemsediğinizi biliyorum. Biraz bahseder misiniz?

Önemli olan eserleri söylerken hissiyatınızı yansıtmanız ve üslubunuzdur. Özellikle konserlerimde gençleri ve çocukları düşünerek repertuarımı hazırlarım. Ayrıca Beyaz Köpükler, Eylül Şarkıları isimli albümlerimde piyano, kontrbas ve gitar gibi batı enstrümanlarını da orkestramıza ve kayıtlarımıza dahil ederek gençlere ulaşmayı başardık.

Her konserimde salonda olan çocukları sahneye alarak onlarla birlikte şarkı söylerim. Çünkü çocuklarımızın, konser adabını ve anlamasalar bile dinlemeyi öğrenmeleri açısından bu birliktelik çok önemlidir.


Türk Sanat Müziğinin Bizans müziğine/ilahilerine benzerliği, kökeninin bu ilahiler olduğu bir ara sosyal medyada sıkça paylaşıldı. Bu konudaki fikrinizi merak ediyorum?

Sanırım bu tür fikirler belli amaçlarla söylenmektedir. Biz Türkler bin yıl önce Anadolu’ya yerleştikten sonra çok büyük bir imparatorluk kurmuş bir devletiz. Ve bu İmparatorluk yayıldığı coğrafya içindeki alt kültürleri de kendi medeniyeti içine alarak çok zenginleştirmiş ve bütün dünyanın kabul ettiği bir Türk Müziği Kültürünü tüm İmparatorluk coğrafyasına yaymıştır. Bugün tüm İslam Devletlerinde okunan ve bestesi Buhurizade Itri Efendiye ait olan Segah makamındaki hepimizin ezbere okuduğu Tekbir, Sâlâtü Ümmiye gibi eserleri yaratan bir millete bu yanlış söylemin yakıştırılmasını hiç doğru bulmuyorum.


Unutulmaz bir konser anısı vardır mutlaka, paylaşır mısınız?

Çanakkale’de bir konser esnasında pantolonumun fermuarının bozulmasıyla çok zor anlar yaşadım. Çünkü konserin ilk eseriydi şarkıyı zor şartlarda bitirerek sahneden ayrılmak zorunda kaldım. O günü hiç unutamam.

‘Konser öncesi mutlaka şunu yaparım, kullanırım, içerim’ dediğiniz uğur, alışkanlık, ritüel var mı?

Sesimi korumanın yolu öncelikle sağlıklı olmaktan geçer ve hasta olmamaya gayret sarf ederim. Yüksek sesle konuşmak ve bağırmaktan kaçınırım.

Uyku düzeninizin iyi olması gerekir. En önemli konu ise ses egzersizlerinizi ihmal etmemeniz.

Nasıl iyi dinleyici olunur?

Hangi tür müzik dinlerseniz dinleyin öncelikle ruhunuza iyi gelecek, sizi sakinleştirecek, sizi dinlendirecek müzikleri seçmeniz gerekir. Bizim müziğimiz için

en önemli adres TRT’dir. Çünkü bugün hâlâ ister Halk Müziği ister Türk Müziği olsun en iyi sanatçıları orada dinleyebilir, tanıyabilir ve konserlerini takip edebilirsiniz.

Albümlerinizde, konserlerinizde ya tarihe not düşme ya da yeni bir arayış var. Ufuktaki projelerinizden bahsedelim mi?

Her albümde farklı şeyler yapmaya çalıştım. “İstanbul’dan Atina’ya Türküler” albümü, türkülerimizin Rumca ve Türkçe okunuşuydu. İncesaz, şarkıları yeni bir solukla gençlere ulaştırma çabasıydı. “Beyaz Köpükler”
Batı enstrümanlarının yer aldığı bir çalışmaydı. “Narçiçekleri”, gelenekselle güncelin buluşmasıydı. Ayrıca birçok projede farklı sanatçılarla buluştum. Lübnanlı sanatçı Ghada Shbeir ile “Şark Bülbülleri” buluşmamızda Arapça ve Türkçe şarkılardan oluşan bir konser verdik. Almanya’dan Soprano Anne Steffen ile “Gönül Köprüsü” projemizde Klasik Türk Müziği ve Klasik Batı Müziği bestecilerinin eserlerini seslendirdik, “Semai Kahvehanesi”, “Gül ile Bülbül” isimli konserimde sanatçı Bekir Ünlüataer ile özel yazılmış düetler seslendirdim.

Bu şekilde birçok konsept içeren çalışmalarım oldu. Bugünlerde, gençlerin de seveceği özel ve çok farklı albümler hazırlıyoruz.

 

 

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorumunuz

Your email address will not be published.