
Jemima Kirke, geçtiğimiz yıl Instagram hikayelerinde bir soru-cevap etkinliği düzenledi. Kirke’nin doğrudan ve esprili üslubu, takipçileri tarafından her zaman ilgiyle karşılanıyor. Ancak, özellikle bir takipçinin yönelttiği soruya verdiği yanıt dikkat çekiciydi. “Özgüvensiz genç kadınlara ne tavsiye edersiniz?” sorusuna Kirke, “Sanırım kendiniz hakkında çok fazla düşünüyorsunuz,” şeklinde yanıt verdi.
Bu sözler, modern toplumda bireysel odaklı düşünme biçiminin yaygınlaşmasına dair önemli bir noktaya işaret ediyor. Günümüzde insanlar, flört uygulamalarında yaşadıkları hayal kırıklıklarından artan yaşam maliyetlerine veya politik gelişmelere kadar birçok konuda, çözümü içe dönerek bulmaya çalışıyor. Sosyal medyada, “kendine odaklan” temalı içerikler büyük ilgi görüyor ve milyonlarca izlenmeye ulaşıyor.
Kendini tanımak önemli
Kendini tanımanın faydaları yadsınamaz. Antik Yunan filozofu Sokrates, bireyin topluma katılmadan önce kendini tanımasının önemli olduğunu savunuyordu. Ancak, öz farkındalık yalnızca bireyin kendisini anlaması için değil, aynı zamanda başkalarıyla ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için de gerekli bir araçtır.
Klinik psikolog Dr. Heather Sequeria, fiziksel ve zihinsel sağlık konularındaki farkındalığın artmasının olumlu yanları olduğunu belirtirken, aşırı içe dönüklüğün bazı olumsuz sonuçlar doğurabileceğini de vurguluyor. Teknoloji bağımlılığı ve toplumsal izolasyonun bireyleri duygusal olarak daha kırılgan hale getirdiğini ifade ediyor.
Bireyselliğin ön plana çıkması, siyasi ve ekonomik gelişmelerle de bağlantılıdır. 1980’lerden itibaren, bireysel girişimcilik teşvik edilirken devlet desteği ve düzenlemeler kademeli olarak azaltıldı. Bu durum, bireylerin yaşadıkları zorluklar karşısında kendilerini suçlama eğiliminde olmalarına neden oldu. Özellikle genç nesil, ekonomik zorluklarla mücadele ederken başarısızlıklarının nedenini yalnızca kendi kişisel yetersizliklerinde arıyor.
Araştırmalar, bireycilik odaklı toplumların, kolektivist toplumlara kıyasla daha yüksek yalnızlık oranlarına sahip olduğunu gösteriyor. Manchester Üniversitesi tarafından yapılan 2020 tarihli bir araştırma, bireycilik kültürünün yoğun olduğu Batı ülkelerinde gençlerin, kolektivist toplumlarda yaşayan insanlara kıyasla daha yalnız hissettiğini ortaya koyuyor. Yalnızlığın, depresyon ve düşük yaşam memnuniyeti gibi olumsuz sonuçları olduğu biliniyor.
Aşırı düşünmek olumsuz duyguları artırabiliyor
Özellikle sosyal medyada yaygınlaşan “kendine odaklan” temalı mesajlar, bireylerin kendilerini daha fazla izole etmesine neden olabilir. Araştırmalar, aşırı düşünmenin olumsuz duyguları artırabileceğini ve kişinin mevcut sorunlarını çözmesini zorlaştırabileceğini gösteriyor.
Toplum içinde var olmanın ve başkalarıyla etkileşimde bulunmanın iyileştirici etkileri olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Oxford Üniversitesi’nin araştırmasına göre, insanlarla birlikte yemek yemek, bireylerin mutluluk seviyelerini artırmaktadır. Sosyal bağların güçlendirilmesi, yalnızlık hissini azaltırken psikolojik dayanıklılığı da artırmaktadır.
Psikologlar, bireyin kendini tanımasının önemli olduğunu ancak bunun tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. Kişisel gelişim süreci, bireyin içinde bulunduğu toplulukla kurduğu ilişkilerle anlam kazanır. İnsanlar sosyal varlıklardır ve iyileşme, toplumla etkileşim içinde gerçekleşir. Bu nedenle, yalnızca bireysel farkındalığa odaklanmak yerine, sosyal ilişkileri güçlendirmeye yönelik adımlar atılması gerektiği belirtilmekte.
Kaynak: Victoria Spratt / refinery29.com