Pandemi sürecinde depolardan devşirme pavyonların basıldığına şahit olduk. Pavyon düşkünlüğü hastalık, yasak dinlemiyor. Astronomik hesapların gelebildiği, konsomatrislerin kendi deyimleriyle ‘ameliyat’ titizliğinde müşteriye para harcattığı, dans anlayışının “Ne kadar rezil olursak, o kadar iyi’’ kıvamında olduğu bir acayip eğlence mekanından bahsedeceğiz.
ASLI DELİKARA
Ankaralılık, Orta Anadolu müziğine sevgim sempatim, mesleki ilgi (sosyoloji), marjinal ortamlara merakım birleşti, ortaya bu metin çıktı. İstanbul’dakilere gitmişliğim var ama adınla sahneye davet edilip kaşık havası oynadığın Ankara pavyonlarını görmek, “dünya gözüyle yapılacak” listemde ilk sıradaydı. Tam gidecektim, pandemi çıktı; gitmek değil, yazmak kısmet oldu.
HERKES BANA BEN ÂLEMCİLERE SORDUM: GİTSEK BAŞIMIZA BİR ŞEY GELİR Mİ?
Tekin sayılmayan bir ortam olmakla beraber, mekânda kendi arkadaşlarınızla yiyip içerseniz, kadınları davet etmezseniz öyle anormal fiyatlarla karşılaşmazsınız. İzlediğiniz dansların acayipliğine bakakalmanız, bilhassa kadınsanız ortamda dönen muhabbete canınızın sıkılması muhtemel. Eğlenir misiniz; ‘başka yer mi kalmadı’ değil ‘bambaşka bir yer olsun, dağıtayım’ diyenlerdenseniz, mümkün.
ÇIKIŞI TAŞRADAKİ KÖY ODALARI
Pavyon eğlencesinin kökleri kasabalarda, köylerde düğün sonrası erkek erkeğe çalınıp söylenen, dansöz oynatılan köy odalarına uzanıyor. Kelime anlamı fuarlardaki teşhir alanı olan ‘‘Pavyon’’un taşradaki adı gazino. Gazinolar, ilk dönemlerde orta-üst sınıfa hizmet veren, Zeki Müren, Emel Sayın, hatta Ruhi Su gibi sanatçılarla farklı kesimlere seslenen, ‘nezih’, mekânlarken kültürel deformasyon ve düşük maliyetli eğlence talebi bu mekânları dönüştürmüş. Günümüzde cafe bar, kulüp, gazino gibi isimlerle ama pavyon mantığıyla çalışan birçok işletme var.
İlk sahneleri pavyondu
İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Mahmut Tuncer, Bergen, Kibariye, Yıldız Tilbe, Orhan Gencebay, Özcan Deniz, Muazzez Ersoy.
PAVYONDA ÇOK PARA HARCANIYOR MU? EVET
Racon şu: kapıda içeri girerken erketeye bahşiş vermeye başlıyorsunuz. Oynamak istiyorsanız, sanatçının kafasından çiçek dökecekseniz, sahneye konfeti patlattıracaksanız hepsi tarifeli. Tabii asıl harcama masaya bir kadın davet edince başlıyor. Onların içkisi (Vol) daha pahalı.
1 küçük bira 120-150 TL. Bu içkiyi söylerseniz 20 dk sonra gidecek misafiriniz, şişe açtırırsanız 1-1.5 saat kalıyor.
yalandan da olsa itibar görmek için, kırmızı noktalı sohbetlere tav olduklarından, erkekliklerini yarıştırmak için geliyorlar, tonla hesap ödeyip gidiyorlar. ‘Beyazlar sönünce’ âlem başlıyor: Pavyon
PAVYONDA KİM NE İŞ YAPAR?
Konsomatris (Kons): Consume matrisse; ismiyle müsemma, tüketici (kadın).
Masaya davetle gelen konsların görevi muhabbet. Masanızda siz ikramda bulunduğunuz sürece oturur. Derdini anlatandan kendine küfür ettirene her çeşit müşteriyi idare etmek, erotik muhabbeti ve beklentiyi bir dozda tutmak ve sürdürmek, karşısındakine olabildiğince para harcatmak konsların işi.
Müzisyenler: Pavyonlar 21.00-04.00 arası çalıştığı için bir mekânda birden çok grup sahne alabiliyor. Müzisyenlerin, önemli müşteriye hürmet göstermek, etrafa sataşarak argosu bol esprilerle insanları eğlendirmek gibi görevleri de var.
Kapı görevlisi: Askeri terimle söylersek, bir tür şok mangası gibiler. Polis baskını olacağında, içeriye haber uçurmak, önemli, belalı müşteri mi gelmiş gibi haberler kapıdan alınıyor.
Garson: İşletmenin kalbi. Hangi adam hangi kadına takıntılı, ortam nasıl kızıştırılır, hesap nasıl kabartılır hepsi garsonlara bakıyor. Yani görevleri, meyve tabağı servis etmenin ötesinde.
Patron/işletmeci: Patronlar genelde eski garsonlar ya da fedailer, her şekilde feleğin çemberinden geçmiş insanlar. Camianın deyimiyle ‘patron kimin kaç amper elektrik çıkaracağını bilen kişi’dir.
“PAVYON MÜŞTERİSİ MÜDAVİMDİR.”
Yıl 2021. Hem hayat değişti hem cinselliğin her türlüsüne erişim kolaylaştı. Buna rağmen bir erkek neden pavyon müdâvimi olur?
‘‘Hovarda Âlemi’’ kitabında taşrada gece hayatı ve erkeklik durumunu inceleyen Osman Özarslan yanıtladı:
“Benim gözlemim şu; birincisi artık dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan deneyim her yerde izleniyor ve bir talep oluşuyor. İkincisi dizilerde, filmlerde pompalanan “kentlerde insanlar eğlenmekten ölüyor” mantığı…
Tüm bunlar, taşrada yaşayan insanlarda, eğlencenin kentli ve modern biçimini yaşama arzusu yaratıyor; en temelde bence bu arzu var.
Kitabınızda müşterileri (müdâvimleri) üç grupta toplamışsınız: paralı, belalı ve yakışıklı…
Evet, mekânlara gelip gidenleri bu üç tipolojide tasnif ettim. Paralı ve belalı, ritüel insanları. Bahşiş vermek, masalara içkiler göndermek, gül döktürmek, konfeti patlattırmak paralının işi. Mekânda bir sıkıntı çıkarsa, polisle bir sorun olursa bunları halletmek de belalının işi. Yakışıklı ise, konsomatris kadınların kendilerine sevgili yaptıkları, deneyimsiz oğlanlardır ki, kabaca söylersek, onların o pozisyona gelebilmeleri sıradan, gürültüsüz insanlar olmaları sayesindedir.
Müdâvimler pavyon muhabbetinden vazgeçemiyorlar, neden?
Burada amaç muhabbet etmektir, gelen erkek hem eğlenir, efkârlanır, hem kimseyle konuşamadığı derdini sıkıntısını anlatıp rahatlar. Mekân Ankara ise artı oyun da oynanır. Cinsellik bir motivasyon olsa da asıl olay kendi deyimleriyle ‘para ezerek’ tatmin olmak ve o harcamayla gelen itibarı sürdürmek.
Yani erkeklik gösterisi sadece masadaki kadına karşı değil o gece ve sonrasında mekânda (hatta başka mekânlarda) nam salmak için yapılıyor. Erkekliğin her türlü beklentisini yaşayabilecekleri, sosyalleştikleri, kimlik edindikleri bir yer burası. Paraları yettikçe (bazısı için parası bitene dek) müdâvim olmayı sürdürüyorlar.
SAMİ ÖZTÜRK-PAVYON BELGESELİ YÖNETMENİ
Zor bir konuya el atmışsınız. Bu belgeseli çekmek nereden aklınıza geldi?
Öncelikle Merak. Meraklı bir insan sayılırım. Pavyon dünyasının dinamiklerini, alt kültürünü öğrenmek için yola çıktım. Bu çapta bir iş çıkarmak için başlamadım ama içine girdikçe zengin bir dünyayla karşılaştım ve olabildiğince yansıtmak istedim.
‘‘Kandırıldığını bilerek gelenleri anlamıyorum’’
Benim için anlaşılması en zor taraf, büyük paralar harcayarak ve o kadın tarafından kandırıldığını bildiği halde umutla pavyona gelmeyi sürdüren müdavimler oldu. Hem anlıyorum hem anlamıyorum aslında. Bu adamların da eğleneceği, dertleşeceği, karşı cinsle baskı olmadan iletişim kuracakları başka bir alan özellikle Anadolu’da yok.
Belgeselinizde isteyerek sektöre girmese dâhi, isteyerek kalan kadınları görüyoruz. Para kazanmak dışında bir motivasyonları var mı?
Özellikle bir mesleği olmayan kadınların diğer işlerle kıyaslandığında kolay ve büyük paralar kazandığı bir sektör bu. Bunun dışında tuhaf gelecek ama gece hayatını sevdiği için çalışan da var. Dışarıda artık yeni bir hayat kuramayacağını düşündüğü için, çocuğuna bakmak zorunda olduğundan, sevgilisi zorladığı için çalışan yok mu, onlar da var elbette.
Ödenen astronomik hesaplar nasıl açıklanabilir?
Bu da konsların profesyonelliği. Zaten müşteri, bir kadınla masada oturmanın şartlarını bilir. O kadının çıkışta kendisiyle buluşmayacağını da tahmin eder ama ilk gün bir bahane, hadi 2. gün derken harcadığı paranın karşılığını alamadıkça hırslanıp harcamasıyla kadını etkilemeye çalışır. Kimse kimseye zorla para harcatmıyor yani.
Ankara, pavyon dünyasında bambaşka bir başlık. Sadece bu kente özgü pavyon ritüelleri var diyebilir miyiz?
Ankara’da dansçı kadınlar gibi müşteri de sahnenin tozunu attırıyor. Bir el oynamak (o da ücret karşılığı) kons’a yapılan bir jest. Ankara merkez ama Orta Anadolu kültürünü taşıyan diğer illerde de bu havalar çalınıp oynanıyor.
“Pilavdan sonra tatlı/ Helâl olsun Yozgatlı/ Çankırı-Çorum fark etmez/ Buranın alayı Ankaralı”
Ankaralı Namık
OYUN OYNAMAK İÇİN SAATLERCE BEKLEYEN VAR
Oyun oynamak için sahneye isim yazdırılıp para ödeniyor. Sırası gelen, anons edilince sahneye çıkıyor. Bazı pavyon müzisyenleri ve dansçıların youtube’ta binlerce takipçisi, milyonlarca tık’ı var. Bu tür kaşık havası çalan mekânlar Ankara’da Çankırı Caddesi, Ulus, Rüzgârlı Sokak, Cebeci yolunda bulunuyor.
TARKAN’LA YARIŞAN ALBÜMLERİN UNDERGROUND MÜZİKLERİ: ANKARA HAVALARI
Ankara pavyonlarında argo, müstehcenlik ve hicivle yoğurulmuş, altyapısı Ankara havaları olan bir müzik yapılıyor. Çift anlamlı kelimeler kullanmak bu işin sanatı. Sevgilisi olan kişiden “Borusana girmiş çalışıyor” şeklinde bahsedilirken, siyasi eleştirinin ifadesi “(Vekilime) Kaymak lazım” olabiliyor. Bu müzik popüler kültüre de entegre olmuş durumda. Kimisi tribünlerde marş, kimisi reklam sloganı, kimi de film müziği olarak hayatımızda… Ana akım medyada bile ‘kızların arasına salınan kobralar’, ‘arabada beş evde on beş’ istenen şarkılarla göbek atılıyor.
Pavyonların meşhur ettiği oyun havaları
Arabada beş evde on beş
Benim adım Elvan Dalton
Bas bas paraları Leyla’ya
Bize her yer Angara
Ağzı olan konuşuyor
Kaymak lazım
Ankara’nın bağları
QR Kod’la dinleyebilirsiniz
Pavyon argosu
Beyazlar: Mekândaki normal ışıkların adı. “Beyazlar sönünce” âlem başlıyor.
Renkli masa: Kalender meşrep insanların, iyi para harcayanların masası. Bolca yenilip içilen, sazcılar, kadınlar, garsonların usulünce bahşişlendiği, vur patlasın çal oynasın bir eğlence ortamı yaratılan masa.
Ameliyatçı: Karşısındaki erkeğin parasını ince çalışarak harcatan, bu konuda becerikli kadın.
Kasap: Kadınların ve işletmenin acımadan hesap kabartması. Bu durumda işletmeci/konsomatrise “kasap”, mekâna da “mezbaha”(ya döndü) denir.
Vol: Zamanı meta haline dönüştüren ölçü/içecek. Örneğin konsomatrise bir likör bardağı büyüklüğünde bir içki söylerseniz, yaklaşık 15 dakika masada kalır ama 1 şişe (vol) söylerseniz, yaklaşık 30-40 dakika kalır.
Çöke çıkmak: Köy odaları eğlencesinden gelen bir deyim. Çöke çıkmak, adını oyundan yorulanların çöküp dinlenmesinden alıyor. Pavyonlarda müzisyenleri dinlendirmek, sahnedeki oyunun bittiğini anlatmak için çöke çıkılıyor.
Otobüs çalıştırmak: Konsomatrisin birlikte olduğu erkeğin, kadının parasını harcamasına verilen ad. Kahvede bu erkek etrafa “otobüs çalıştırdığını” söyler.
Emin Bolat-Müzisyen, vurmalı çalgılar üreten Emin Percussion’un sahibi
‘‘PAVYONLARDAN ÇOK İYİ MÜZİSYENLER DE ÇIKAR’’
Alaylı müzisyenler için pavyon bir tür basamaktır, okuldur. Her gün pratik yapıp enstrümanınıza daha vakıf hale gelirsiniz, üstüne para kazanırsınız. Ben de işe pavyonda başladım sonra İbrahim Tatlıses’inden Mahzun Kırmızıgül’e birçok sanatçıya çaldım. Şimdilerde meşhur sanatçıların bir kısmı bu mekanlarda keşfedilmiştir.
PAVYONDA ASIL PARA BAHŞİŞTEN KAZANILIYOR
Temsili bir yevmiye alırdık, bahşişlerle bugünün parasıyla gecede ortalama kişi başı 1500 TL kazanırdık. Çok daha fazlasını kazandığımız, süpürge faraşla para topladığımız gecelerimiz de oldu.
İnsanların uyanıp işe gittiği saatte eve dönmek son derece yıpratıcı. Bir anımı anlatayım hayatı kaçırmakla ilgili; Bir sabah kulüpten çıkıp eve geldim, öğleden sonrası gidilecek bir ekstra için (saat 16:00 gibi) dinlenmek üzere yattım. Uyanıp buluşma yerine gidince hiçbir arkadaşımı göremedim. Biraz bekledim bir tanesi geldi, “N’oldu neredesiniz, gitmiyor muyuz işe” deyince “Oğlum o dündü, bugün Perşembe” dedi yani bir günü aşkın süre uyuyup tam bir gün kaçırmışım. / Emin Bolat
NİHAT OLGAÇ – COPA CABANA İŞLETMECİLERİNDEN
Sadece işletme sahibi olarak para kazanmak mümkün mü yoksa illegal işlere illa ki bulaşılıyor mu?
Esasında hiçbir illegal yola gerek yok, bu işler yapısı itibariyle paranın su gibi aktığı ve müşterinin cebindeki son kuruşa kadar harcamaya ikna olarak geldiği yerler. İllegal konular, işletmecilikteki bireysel tercihlerle ilgili.
Mekân sahibi olmanın bedeli ne? “Ben sıkıldım, bırakıyorum” denebilecek bir iş mi bu?
Gece hayatı müdavimler gibi mekâncıda da bağımlılık yaratan bir yaşam tarzına dönüşüyor. Öncelikle gece yaşamaya başlıyorsunuz, gündüz hayatı ile ilgili pek fikriniz olmuyor. Uzun süre böyle yaşamaya alışınca yeni bir hayatı neresinden tutacağınızı bilemiyorsunuz. Bu kadar çok parayı başka işte kazanmak da çok zor.
Copa Cabana’da sigara, vestiyer ve çiçekten sorumluymuşsunuz. Bunlar kazandıran işler miydi?
Yabancı sigara eskiden yoktu ve çok yüksek rakamlara bizde bulabilirlerdi. Vestiyer ise bahşiş bırakmadan çıkılmayan bir yer. ‘Emanetler’in korunması yine vestiyerle organize edilir, bu sebepten geliri tahminlerin ötesindedir.
Beyazlar sönsün
Pavyon yaşamını anlatan bir diğer belgesel ise “Beyazlar Sönsün” adını taşıyor. Yönetmenliğini Aycan Karadağ ve İbrahim Kucuş’un yaptığı belgesel, bu sektörde çalışan kadınların sorunlarını, travmalarını dile getiren; kuaför, taksici, müşteri diyaloglarıyla bu karanlık dünyaya ışık tutan bir çalışma. Belgeselin 4. Uluslararası Marmaris Kısa Film Festivali’nde aldığı bir de Halk Jürisi Özel Ödülü var.
QR Kod’la izleyebilirsiniz
Yazmasam Olmaz
Kişisel görüşüm pavyon müdavimliğinin kompleksli, bencil, biraz da vizyonsuz bir zihniyetin ürünü olduğu şeklinde. Parasını bir ihtiyaç sahibine, ailesine, güzel bir tatile harcamayıp, pavyonda saçan müşteri dururken, işletmeye yüklenmek haksızlık. Öte yandan cinselliğini sergileyerek bunu işe dönüştürmek, bir yalan çarkının parçası olmak, insanların sarhoşluğundan istifade edip soyup soğana çevirmenin özü, siz adını “Ekmek parası” koyunca değişmiyor. Para kazanmanın bu denli kutsallaştırılması, her değeri ezip geçmesi ise, başka bir araştırmanın konusu.