murat yankı

//

Bağcılığın ve şarabın Anadolu ve Trakyalı tarihi

Tarihi neolitik çağa dayanan bağcılık kültürü ve şarapçılık açısından bulunduğumuz coğrafya ve komşularımız ilk örneklerin verildiği bölgelerdi. Kısa bir tarih ve keyif turu eşliğinde hatırlayalım.

 

MURAT YANKI

Nuh çiftçilik yapmaya başladı, bağ dikti. Yaptığı şaraptan biraz içti, sarhoş oldu.
B’reşit (Tekvin) 9:20-21

İnsanlık tahılı ve hayvanları ehlîleştirdiği Neolitik dönemde Anadolu’nun doğusu ve Kafkasya’da asmanın kültüre alınması önemli bir gelişme olarak kutsal kitaplarda da yer bulur. Tevrat’ta Nuh Peygamber’in, gemisi Ağrı Dağı’nın zirvesine konduktan sonra bağcılık yaptığı ve üzüm yetiştirdiğini yazar. Gerçekten de kültüre alınmış en eski üzüm çekirdeği Ağrı Dağı’na oldukça yakın bir coğrafyada, Gürcistan’da bulunmuş ve yaklaşık M.Ö. 6600’e tarihlenmiştir. Kuzeybatı İran’da, Hacı Firuz Tepe höyüğünde ise M.Ö. 5400’lere tarihlenen şarap kalıntılarına rastlanmıştır. Asma bitkisi aynı yıllarda M.Ö. 6. Binde Anadolu’da Trakya’da da yetiştirilecek, en önemlisi üzüm ve onun şarabı üzerinde oluştuğu topraktan sanatı yaratacaktır.

Örneğin Burdur yakınlarında bulunan Hacılar höyüğü’nün en çarpıcı özelliği elde şekillendirilmiş, şarap için kullanıldığı düşünülen en eski boyalı seramik kaplardır. Bu dönemin dini inanış ve tasvir sanatını anlamak bakımından özel bir yer sağlar.

Alacahöyük Krallar Mezarları’nda ele geçen altından şarap kadehleri ve sürahiler

Asmanın ve şarabın altın çağı: Krallara altın kadeh yakışır

M.Ö. 3000-2000’lerde (Eski Tunç Çağı) Amasya ve Çorum civarında yaşayan Hatti halkı bakıra kalay katarak tunç elde etmeyi başardı. Tunçun yanı sıra bakır, altın, gümüş gibi önemli madenleri de işleyerek kap-kaçak, süs eşyası vd. üretmeyi başardı. Anadolu uygarlığının eriştiği üst düzeye tanıklık eden Alacahöyük Krallar Mezarlarında ele geçen altından şarap kadehleri ve sürahiler eşsiz birer sanat eseri niteliğindedir.

Anadolu’da borcun en eski vadesi: Bağbozumu

Asurlu Tüccarlar Suriye’den Fırat Irmağı boyunca yüzlerce kilometre yol kat ederek Kızılırmak kenarında bir ticaret merkezi kurar (M.Ö. 2000-1750 civarı). Kapadokya’da, Kayseri yakınlarında bulunan bu merkez günümüzde Kültepe olarak adlandırılmaktadır. Asurlu tüccarların Anadolu’daki ticari faaliyetleri Eski Asur dilinde çivi yazısı ile düzenlenen belgelerde ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Sözleşme, borç senedi veya mektup olarak düzenlenen bu belgelerdeki senet vadesi kimi zaman bağbozumudur. Asurlu tüccarlar sonbaharda ülkelerine eşek kervanlarıyla dönerken yanlarında kendi memleketlerinde bulunmayan Anadolu şaraplarını da götürürler. Bugüne kadar Kültepe’de açığa çıkartılan ritüel içki kapları da M.Ö. II. Bin Anadolu’sunda inanılan tanrıları temsil eder.

Ivriz Kaya Kabartması

…ve üzüm bağı tarihte ilk kez Hitit yasalarıyla korunur

Hititler dolayısıyla Anadolu (M.Ö. 1750-1200) gerçek anlamda tarihin ilk üzüm ve şarap imparatorluğu olur. Günümüzde Avrupa şarapçılığının temeli olan apelasyon yani adlandırma, çok basit anlamda da olsa ilk kez Hititler tarafından oluşturulur. Asma ve üzüm de ayrıca Hitit yasalarında, çalınması ya da tahrip edilmesi halinde ceza yaptırımı bulunan tek meyve olur.

“Ben Kral Warpalawas: Gençken bu asmaları diktim; tanrı Tarhunzas onlara bereket versin”

M.Ö. II. Binde oldukça kısa bir sürede Anadolu’nun önemli bir bölümünü egemenliği altına alan Hititler, Babil ve Mısır’ın yanında eski dünyanın süper güçleri arasında yerini alır. Anadolu’da 600 yıl imparatorluk kuran Hint-Avrupalı bir kavim olan Hititler, Kızılırmak havzasında, bugünkü Çorum yakınlarındaki Boğazköy-Hattuşa’yı başkent yaparlar. Hitit tanrılarına Kral ve rahiplerin eşliğinde içinde şarabın da konulduğu hayvan biçimli içki kaplarıyla müzikli ritüel sunular yapılır. Geç Hititler döneminden, MÖ 8. Yüzyıldan günümüze gelen ve bağcılığı betimleyen en önemli eser ise Güney Kapadokya’da Niğde sınırları içinde bulunan İvriz Kaya Kabartması’dır.

Bu kabartmada Tuvana kralı Warpalawas Tanrı Tarhunzas’a üzüm salkımları sunarken betimlenmiştir.

Frig Kralı Midas’ın tümülüsünde tarihin bilinen ilk yemek-şarap eşleşmesi

Anadolu’da bu dönemde üç büyük uygarlığın bulunduğu batıda tarihte ilk parayı basan ve ilk bankayı kuran Lidyalılar, Orta Anadolu’da sanatını kayalara ve madenlere işleyen Frigler, doğuda olağanüstü süs eşyaları yapan Urartular Anadolu’nun hem seramik sanatını hem de maden sanatını en üst seviyeye çıkartırlar (Bu kavimler M.Ö.900-550 yılları arasında tarih sahnesinde yerini almıştır). Lidya Kralı Kroisos dönemine ait Karun hazinesinin önemli bölümünü oluşturan gümüşten yapılmış içki kapları bu uygarlığın zenginliğine işaret eder. M.Ö. 8. Yüzyılda baharatlı, ballı, reçineli şarap üreten Frigler, başkentleri Gordion’daki Midas tümülüsü kazılarında da ele geçen eserlerden de anlaşılabileceği gibi bu içkilerini makara kulplu maşrapalarda içerlerdi. Urartular ise kendi deyimleriyle şarabın su gibi aktığı ziyafetler vermiş ve bu geleneksel ziyafetlerini M.Ö. 9. yüzyıla ait bronz kemerler, plakalar üzerine de resmetmişlerdi.

Dionysos

Üzümün, yaşamın, bağcılığın ve şarabın artık bir de tanrısı vardır: Dionysos

Klasik ve Hellenistik Dönemde Pers Kralı Kyros’un zaferinden sonra Anadolu satrap adı verilen valilerce yönetilir ve ünlü kral yolu yapılır. Perslerden kaçan Foçalılar bu yıllarda Fransa’ya varır ve Fransa topraklarına ilk kez asma bitkisini tanıtırlar. Makedonya Kralı Büyük İskender Pers Kralı Darius’u yenerek Anadolu’daki Pers egemenliğini son verir. Bu dönemde Ege Denizi’nde ve Akdeniz’de de etkileşimler hızlanır; bu gelişmeler bağcılık ve şarapçılığı da olumlu etkiler. Lampsakos, Assos, Alexandria Troas gibi yakın kentler ve Güney Ege’de Karya ve Likya Bölgeleri bu dönemde gerek şarap ihracatıyla gerekse son derece zarif şarap kaplarıyla ön plana çıkarlar.

MS 3. Yüzyıldan itibaren Roma topraklarında Hristiyanlık, halk dini olarak ağırlık kazanmaya başlar. Bu süreçte çok tanrılı dönemin tüm eski tanrıları da dönüşür. Bu dönüşümün kazananı ise Dionysos ya da Roma’daki ismiyle Bacchus’tür. Bağcılık Hristiyanlığın Tanrı’sıyla, şarap ise Hz. İsa ile özdeş hale gelir.

330 yılında İstanbul’un, Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olması, 395 yılında da Doğu Roma’nın başkenti haline gelmesi ve hızla büyümesiyle özellikle başkent çevresinde ve Marmara Denizi kıyılarında bağcılık büyük önem kazanır. 11. Yüzyıldan itibaren manastırların şarap üretimi sayesinde şarap ticareti büyük boyutlara ulaşır.

Marmara Denizi’nde yapılmış olan araştırmalar sonucu keşfedilmiş pek çok şarap taşıyan Bizans ticaret gemisi kalıntısı bize bu durumu kanıtlamaktadır.

Asmadan Bağcılık Tarihi Müzesi

Cumhuriyet’le birlikte bağcılık ve şarabın rönesansına

11. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun ilk müslüman merkezi devleti olan Selçuklularla başlayıp 600 yıl boyunca Osmanlı Devleti ile devam eden süreçte dinsel yasaklar nedeniyle üzüm müslüman halk tarafından şaraba dönüştürülmese de önemli bir şeker kaynağı olarak kalır. Bununla birlikte Osmanlı’nın gayrimüslim halkı şarap üretimine yönelik bağcılık faaliyetini sürdürür.

Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus mübadelesinin bağcılık üzerinde yarattığı olumsuz etkinin ardından 1930’larla birlikte ise gerçek bir Rönesans gerçekleşir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bağcılığı ve şarap üretimine yönelik üzüm yetiştirilmesini her şeyden önce tarımsal kalkınmanın önemli bir unsuru kabul etmesiyle birlikte Fransa’dan gelen uzmanlar öncülüğünde Türk Şarapçılığı 1930 ve 1940’lardan başlayarak önce küllerinden doğar, sonra da günümüzdeki kalitesine ulaşan yolculuğunu pekiştirir.

Bağ rotaları

Bağ rotası veya Şarap Yolu isminden anlaşılacağı üzere üzerinde üzüm bağları ve tabii şarap üreticilerinin bulunduğu, ayrıca bir yol ağı ile birbirine bağlanan ve böylece bir rota oluşturan oluşuma verilen isimdir. Ancak bir rotanın bağ rotası veya şarap yolu olarak adlandırılabilmesi için şarap üreticisi olan tesislerin ayrıca en azından ayrı bir tadım ünitesine sahip olmaları gerekir. Avrupa’nın ileri gelen bağcılık ülkelerinde bağ rotaları geçen yüzyılın ortalarında oluşturulmuşken ülkemizde ilk bağ rotası 2013 yılında Trakya Bağ Rotası olarak, Trakya bölgesindeki

12 üreticinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Bu rotayı 2015 yazında 5 üreticinin bir araya gelerek oluşturduğu Urla Bağ Rotası izlemiştir. Son olarak da 2023 yılında Denizli’nin Çal Platosundaki 4 üretici firma Çal Bağ Yolu’nu oluşturmuştur.

Önce en yakınlar

Bağ Rotaları arasında en zengin şarap ve bağ turizmi deneyimi kuşkusuz Trakya Bağ Rotası’nda. İstanbul’dan yola çıkınca en yakın iki bağ Nuzun ve Barel. Chateau Nuzun, Nazan Uzun tarafından işletilen küçük bir tesis. Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah gibi uluslararası çeşitleri bağlarında yetiştiriyor ve güzel şaraplar yapıyor. İstanbul’dan biraz daha uzaklaşınca Barel Bağları var.

Küçücük bir restoranı da bulunan Barel bağları da yukarıdaki çeşitler dışında Gamay ve İtalya kökenli Sangiovese üzümünden de şaraplar üretiyor. Tekirdağ’ı geçtiğimizde ise Barbare bağları var. Bu üretici özellikle Türkiye’de çok az üretilen Grenache, Syrah ve Mourvedre tipi üzümler ve onlardan ürettiği şaraplar dışında güzel bir konaklama tesisine sahip. Barbare’nin hemen yanıbaşındaki köyde bulunan Umurbey de bize göre Türkiye’nin en iyi Sauvignon Blanc şaraplarından birinin üreticisi konumunda.

Biraz daha uzaklar

Trakya’nın biraz kuzeyine, Edirne ve Kırklareli bölgesine yöneldiğimizde ise bizi ilk olarak Lüleburgaz’ın Hamitabad Köyü yakınlarında, çok geniş bir bağ alanıyla ve Bakucha isimli son derece hoş oteliyle Arcadia Bağları karşılıyor. Burada, daha önce sözünü ettiğimiz uluslararası üzüm çeşitleri dışında, Pinot Gris ve Sauvignon Gris gibi üzümlerden üretilen nadir şarapları bulabiliriz. Arcadia Cabernet Franc Monosepaj da ayrıca çok özel bir örnek.

Edirne sınırları içerisinde de kent merkezine oldukça yakın bir konumda Arda Bağları ve Şarapçılık bulunmakta. Güzel bir restoranda Arda Şarapları eşliğinde yemek alınabiliyor. Daha önce ismi geçen tüm üzüm çeşitleri dışında kadim Trakya mirası Papazkarası üzümünden üretilen örnekleri özellikle denemeli.

Biraz da Marmara’daki Ege

Şarköy tepelerindeki Chateau Kalpak bir efsane gerçekten.

Kurucusu ve yöneticisi Bülent Kalpaklıoğlu Şarköy’ün tepelerinde Ege ve Marmara Denizi’ne yakın konumda olağanüstü bir iş yapıyor. İki denize nazır bağlar, harika şaraplar ve bir tadım noktası.

Şarköy’ün tepelerinden Gelibolu Yarımadası’na yol aldığımızda ise Eceabat bölgesinde, Kumköy yakınlarında Vinero Şarapçılık tarafından kurulan bağlarla çevrili Porta Caeli Hotel ve çeşitli markalar altında üretilen şarapları çok güzel doğa deneyimleri sunmakta. Şaraplar çoğunlukla uluslararası üzüm çeşitlerinden üretilmiş. Bizce dünyanın en güzel su yolu olan, güneşin en güzel battığı Çanakkale Boğazı kıyısında üç şarap üreticisi yan yana konumlanmış. Sonsuz çeşidiyle Suvla Şarapçılık, hemen yanında, olasılıkla Avrupa’nın en komple şarap turizmi tesislerinden biri olan Asmadan Şarapçılık’ın Bengodi Butik Oteli ve alanında Türkiye’nin ilk müzesi olan Asmadan Bağcılık Tarihi Müzesi mutlaka görülmeli. Asmadan’da ayrıca tesise 4 km uzaklıktaki bağlarından çok güzel şaraplar üretiyor. Bir şarap sokağı diye adlandırabileceğimiz alanın

üçüncü üyesi de yine keyifli şaraplar ve bir butik oteliyle Etruscan. Üç üreticiden oluşan bu alan mutlaka görülmeli.

Asmadan Bağcılık Tarihi Müzesi: Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından izin verilmiş, Troya Müzesi’ne bağlı müze, topraklarımızdaki bağcılığın 9 bin yıllık tarihini eski içki kaplarının replikaları ve orijinalleri üzerinden anlatıyor. Mutlaka gezilmeli.

Urla Şarap Bağları

Urla Bağ Rotası

2015 yılında o dönemde sayıları 5 olan bağcı- üreticilerin katılımıyla kuruldu ve konumundan dolayı, ayrıca Urla’nın gastronomik yükselişine de paralel olarak son derece popüler hale geldi. Urla Bağ Rotası üzerinde bulunan üreticiler ve bağlara gelince; rotanın kuruluşunda başı çeken Urla Şarapçılık’ı ilk sıraya koymalıyız kuşkusuz. Daha önceki işleri de fidecilik olan yatırımcılar son derece doğru bağcılık yaparak oldukça güzel ürünler meydana getirdiler. Örneğin firma, Sicilya kökenli Nero d’Avola’yı ülkemizde üreten tek üretici.

Ayrıca firma Fransa kökenli Suavignon Blanc ve Chardonnay üzümlerinden de güzel şaraplar üretiyor. Binlerce yıllık Anadolu mirası Bornova Misketi de Symposion etiketiyle firma tarafından bir yarı tatlı şarap olarak üretilmekte.

Firmanın çok da keyifli bir tadım alanı bulunmakta. Bir diğer önemli üretici ise USCA olarak karşımızda. Firma, özellikle etiketlerinde Shakespeare’in sonelerini kullanmakla dikkat çekiyor. Pek çok güzel şarabı dışında Foça Karası üzümünden ürettiği kırmız şaraplar da Usca’nı panoramik terasında tadılabiliyor. Urla Bağ Rotası’nın diğer görmeye ve şaraplarını tatmaya değer üreticileri ise, Urlice, Şatomet markasıyla üretim yapan MMG şarapçılık, Ayda hanım’ın kendi ismini verdiği Vinayda, İki Deniz Arası, Hus ve Çakır Şarapçılık.