Oldies But Goldies

/

Babylon’un yıllanmış eğlence çınarı: Oldies But Goldies

Oldies But Goldies, ülkemizde tartışmasız en iyi organize edilmiş düzenli partilerin başında yer alıyor. Başta Pozitif ve Babylon olmak üzere, bunda sayısız müzik emekçisinin payı var.

Kabul edilmeli ki Oldies But Goldies, 20 yılı aşkın bir süredir yapılan düzenli faaliyeti nedeniyle, ülkemizin gece hayatının ve eğlence dünyasının gerçek bir istikrar sembolü. Aynı mekânda, iki ayrı DJ ve bir görselci ile sürdürülen, bu kadar uzun soluklu ve kesintisiz bir parti var mı acaba dünyada?

 MURAT BEŞER 

Oldies But Goldies, Babylon / Murat Beşer

Yıl 1996…

Oldies But Goldies partilerinin dört yıl öncesinde bu konsepti ilk kez Harbiye’de bulunan Captain Hook’ta çalmaya başlamıştım, ismi Seksenli Yıllar Partisi idi.

O zamanlar Akmar Pasajı’nda Zihni Müzik’te çalışıyordum. Zihni’nin akrabası (ve bir dükkân çalışanı olan) Ska Mustafa’ya gelmişti teklif, aynı pasajda dükkânı bulunan ve (Pentagram’ın kurucu üyesi) Captain Hook’un işletmeciliğini yapan Hakan Utangaç tarafından:

– “Burada parti yapsanıza”.

Zihni Müzik’in adını kullanacaktık ama işi Mustafa ve ben omuzlayacaktık.

Birlikte düşünüp taşınmış ve dükkan adına seksenli yılların eğlenceli hit parçalarından oluşan bir konsepti münasip görmüştük. Mustafa DJ’lik yapmak istemeyince ihale bana kalmıştı; ayrıca o çok güzel dans ediyordu ve ortalıkta olması gerekiyordu. Zaten lakabı yaptığı enfes Ska danslarından geliyordu. İlk parti çok güzel geçince haliyle devamını istemişlerdi. İş her geçen ay biraz daha ciddiye biniyordu; artık taşıdığım orijinal CD’ler yükte ağır olmaya başlayınca, içlerinden tek tek parçaları seçip toplama CD’ler kaydetmeye başlamış, kendime fiyakalı bir case oluşturmuştum. Partiler mekân için giderek kârlı bir hale geldikçe ben de çalmamı geliştirmiş ve her seferinde mekândan hatırı sayılır miktarlara varan paralar almaya başlamıştım. Hiç aklımda yokken profesyonel DJ olmaya başladığım anlamına geliyordu bu.

Seksenli yıllar partileri Captain Hook’ta Hakan’ın ayrılışına kadar sürmüş, ama âleme nam saldığı için etrafta epey de taklidi türemeye başlamıştı.

Milenyuma girerken Tünel civarı ve Asmalımescit hareketlenmiş, yeni açılan Babylon büyük bir hamle yaparak yükselişe geçmiş, Beyoğlu’nun amiral gemilerinden biri olmuştu. Hemen hemen her tür müziğe ev sahipliği yapan mekâna, dünya çapında müzisyenler gelmeye başlamıştı. Clubber rüzgârlarının estiği dönemin popüler dergilerinden Zipİstanbul, girişken ve tuttuğunu koparan Yayın Yönetmeni Aslı Delikara’nın üstün çabaları sayesinde, gece hayatının aktif kanallarından biriydi ve Babylon’da ayda bir Çarşamba günleri, içinde canlı müziğin de bulunduğu partiler yapacaktı. Zihni Müzik’ten müşterimiz olan, kurumsal hayatta bir beyaz yakalı olarak çalışan Murat Abbas, seksenli yıllar müziğini bu partilerde birlikte çalmayı teklif etmişti. Böylelikle bir yılı aşkın bir süre Zipİstanbul partilerinin içinde süren mesaide Oldies But Goldies’in temelleri atılmış oldu.

Sürecin sonunda Zipİstanbul partileri sona erdi ama seksenli yıllar müziği ve iki DJ’i Babylon’da baki kaldı. Hafta içinden hafta sonuna taşındı ve mekânın Oldies But Goldies ismini tescilleyerek üzerine alması sonucunda bebeklik günlerini geride bırakarak gençliğe adım attı. Bu ismi aldıktan kısa bir süre sonra da, bir değişiklikte kadroda meydana geldi; çalınan parçaların görsellerini sahne arkasına yansıtan visual-art erbabı Engin Eraydın aramıza katılınca kemik kadro oluştu.

Belli bir noktaya değin gelişmeler kendiliğinden yaşansa da Oldies But Goldies henüz büyük bir marka haline gelmeden evvel, onun için iyi bir pazarlama stratejisi çizilmişti.

Örneğin bu uygulamalardan biri kadınlara bilet kesilmemesi yönündeydi. Bir diğeri de çalışanlar için saat 19:00’da başlayan ve hafta için düzenlenen yemekli “İş Çıkışı” versiyonları olmuştu.

Partiler kalabalıklaştıkça, artık sponsor desteğiyle yapılır hale geldiğinde muhtelif aksiyon ve aksesuarlar da işin içine girmişti. Bazen konuk dansçılar çıkıyor Moonwalk ya da McHammer dansı yapıyor, bazen kapıda (retro gözlük, rozet, vatka, peruk, poster gibi) döneme has aksesuarlar dağıtılıyordu. Arada bir biz de sürprizler yapmıyor değildik.

Boney M

Örneğin (Bonanza, Uzay Yolu, Star Wars, Görevimiz Tehlike, Kara Şimşek gibi) sevdiğim TV ve sinema dizilerinin müziklerinden oluşan bir potpuri yapmış, Engin de müziğin akışına uygun biçimde dizilerin jeneriklerinden oluşan bir görsel mikslemişti.

Sponsorluklar büyüdüğünde birkaç Türkiye turnesi yapmış, Ankara, İzmir, Gaziantep, Kayseri, Adana, Konya, Eskişehir, Mersin yollarına düşmüş, bu şehirlerin en büyük mekânlarında çalmıştık. İçinde konser barındıran Oldies But Goldies partileri de oluyordu: Daha büyük dış mekanlarda Alphaville, Boney M, M.F.Ö. gibi büyük isimleri ağırlamıştık. Babylon’un (özellikle Çeşme, Aya Yorgi, Alaçatı dönemlerinde) programının vazgeçilmez satırı yine Oldies But Goldies oluyordu.

İki DJ yarımşar saat süreyle arka arkaya çalıyorduk, yılların verdiği bir tanışıklık içinde. Aynı şekilde görselcimiz de bu ritme ve akışa mükemmel uyum sağlamış durumdaydı. Bir gece disko, funk, pop, rock, synthe-pop türünde parçalardan oluşmakla birlikte, her partide playlist yaklaşık olarak yüzde 10 ile 15 arasında değişiklik göstermekteydi.

Anlatılacak kitaplar dolusu anı biriktirmişti Oldies But Goldies, sadece çalanlar değil, çalışanlar değil, buna dâhil olan herkesin yaşantısında…. Çeşitli kızlı erkekli topluluklar belli dönemler müdavim olmuş, artık birbirimizi kabinde ve salonda görünce selamlaşır hale gelmiştik. Onların ne istediğini iyi bilir, gecenin belli saatinde çalarak memnun ederdik; onlar da neyi ne zaman çalacağımızı bilir ve sabırla beklerlerdi. Aralarında artık geceye gelirken plak, tatlı, tişört gibi hediye getirenler bile oluşmaya başlamıştı.

Birini unutmuyorum. Diğer Oldies But Goldies müdavimlerine göre daha uzak semtlerden gelen biriymiş gibi bir hali vardı, yirmili yaşların başlarında sessiz sedasız bir çocuk. Bir kaç parti üst üste kabine yaklaşıp, boynunu büküp gözlerini kısarak Dr. Alban istemişti:

– “Abi, bi Its’ My Life dinleyip gideceğim.”

Gerçekten de parçayı çaldıktan sonra kapıdan süzülerek gittiğini görmüştüm. Bu bir kaç kez tekrar etti, hepsinde aynı parçayı istedi, dinledi ve gitti. Son görüşümde bana beyaz bir tişört hediye etmişti, üzerine “It’s My Life” yazdırmıştı. O çocuğu bir daha görmedim.

Peçeteye parça yazıp yanına para iliştirenler eksik olmuyordu. Onlar çalanları belli ki pek tanımıyor, para kabul edilmeyeceğini bilmiyorlardı. Bugüne değin bir kişinin parasının iade edemedim, o da turist kılıklı bir adamdı, Tarzan Boy istemiş, parçayı yazdığı peçeteyle birlikte kâğıt 5 lirayı kabine atarak hızla uzaklaşmıştı.

Yıllar içinde her ne kadar içinde olmazsa olmaz parçaların bulunduğu oturmuş bir playliste sahip olsa da, Oldies But Goldies’in aslında her gecesinin kendine has ayrı bir karakteri vardı. Bu karakter nostaljik, duygusal ve melankolik gibi ortak özellikler taşımakla birlikte belli bir süreyi aşan şarkıların playliste girmesinden mütevelli güncellemeleri de barındırıyordu. Bu güncelleme sadece partinin uzun soluklu oluşundan değil, birden fazla kuşağı kucaklamasından kaynaklanan bir zorunluluktu.

Oldies But Goldies gecelerinin klasik bir akışı vardı; yavaştan hızlıya, sonra hızlıdan yeniden yavaşa şeklinde. Ayrıca bu zaman dilimlerinin de kendi içlerinde birer dinamiği mevcut; bunlar da şarkıların türlerine, dönemlerine göre değişiyordu. Ayrıca bu parçaların sahiplerinin imajı ve içindeki coşku ve taşıdığı anılarla da bağlantılı…

Tahmin edeceğiniz gibi Babylon’un değişmez yılbaşı etkinliğinin adı olmuştu Oldies But Goldies. Sadece bir kez salgın döneminde yapılamamış, bunun dışında son 20 küsur yılda hiçbir yılbaşı gecesini ailemin yanında sobanın üzerinde kestane pişirip, tombala oynayarak geçirememiştim.

Biletlerin bir kaç saat içinde tükenmesi, haftalar öncesinden açıklanmasına rağmen, davetiye istemek için son dakikaya kadar telefonların susmaması, içeride sadece bir saatçik bile olsa kalabilmek uğruna insanların Babylon’un kapısında içeriye girmek için gece yarılarına kadar beklemesi artık alışıldık hadiseler haline gelmişti.

Bu partinin macerasında önemli kırılma noktalarından biri 2013 yılında yaşanmıştı. Aslında bu sadece Oldies But Goldies için değil, tüm Pozitif ve Babylon için geçerliydi. Hatta Asmalı için…

Pozitif’in belli hissesi Doğuş Grubu’na satılmış, buna (ve Gezi olayları, Beyoğlu’nun irtifa kaybetmesi gibi etmenlere) bağlı olarak Babylon Asmalımescit’ten çıkarak eski bira fabrikasının olduğu BomontiAda’ya taşınmıştı. Oysa o kadar alışmıştık ki Asmalımescit’teki Babylon’a, evimiz gibiydi.

Etraftakiler orayı bizlerden sorar hale gelmişti.

Yeni yer eskiye oranla daha büyük, ama ruhen çok farklıydı. Birlikte müdavim profilinde de bir takım değişiklikler gözlenmeye başlamıştı. Asmalımescit’in öğrenci ağırlıklı ve daha genç olan profili yerini biraz daha yaş ve gelir grubu ortalaması yüksek bir topluluğa bırakmıştı. Yanı sıra bir de bu transferde kuşak, hatta kuşaklar değişmişti.

Oldies But Goldies’in bu kadar uzun soluklu oluşunun bir kaç sırrı vardı. Gece ve eğlence hayatı tüketim üzerine kurulu olduğundan her modanın bir ömrü vardı, bu ömür de gece hayatında diğer sektörlere oranla daha kısaydı.

Bir; bu partinin en büyük özelliği müzikal konsept açısından çok geniş bir zaman aralığını kapsamasıydı. İlk algısı sadece eskiye hitap ediyor gibi görünmesine karşın, yaşayan ve varlığını sürdüren bir etkinlik olduğu için güncellenebilmesi münasebetiyle öncekilerin ardından gelen kuşakları kucaklama özelliğine sahipti.

İki: arada bir konuklar olsa da, kadrosunun değişmemesi.

Üç: Pozitif gibi bir güç tarafından başından sonuna kadar sahiplenilmesi ve bu partiye olan inancın hiç zayıflamaması. Dört: yerine daha iyisinin konamaması. Bunlar yan yana geldiğinde Oldies But Goldies’in neden eskimediği ortaya çıkıyordu. Eskimediği için de kısa ömürlü bir moda olmaktan kurtuluyordu.
Sayısız taklidi türedi ama hiçbiri tutunamadı; bir kısım DJ ve mekân ismini kullanmaya yeltendi ama hepsi gerçeğine yaradı. Artık inkâr edilmez bir biçimde kabul edilmeli ki, bu ülkenin gece hayatı tarihinde bir Oldies But Goldies kültürü var. Gelelim kıssadan hisseye: Siz de şayet bu partilerden birinde bulunmadıysanız, o eğlenceye coşkuya dâhil olmadıysanız muhakkak ilk fırsatta bu açığı kapayın.

Seksenlerin müziği

Oldies But Goldies partilerinde çalınan parçalar her ne kadar son 60 yılın eğlence hit’leri olsa da, bu repertuarın omurgasını seksenli yıllar oluşturur. Peki neden? Aradan geçen onca yıl onu neden böylesine güncel tutuyor? Bazılarının

deli divane olduğu, bazılarının hatırlamak istemediği bu 10 yıllık zaman dilimi, müzikte en yüksek ‘eğlence’ anlayışını temsil ediyor. Geçmiş göstermiştir ki, popüler kültür içinde moda eğilimler yaklaşık 20 yılda bir kendini tekrar eder. Örneğin altmışlarda kırklar, seksenlerde altmışlar,

iki binli yıllarda da seksenler müziği moda olmuştu. Bu 20 yıllık çember nadiren kırılır ve bir akım diğerlerinden daha uzun yaşar ikinci baharını. Bunun son çemberdeki en iyi örneklerinden biri seksenli yıllar müziği.

Bu noktadan hareketle iki binli yıllarda seksenli yıllar müziğinin yeniden gündeme gelişi şaşırtıcı değil. Ancak halen ayakta oluşu sıra dışı bir durum. Sadece ülkemizde değil, dünyada da pek çok müzikseverin iyi kötü anılarını barındıran seksenler müziği, zamanın genç kuşağını çılgına çeviren yorgun disko

hit’leri halen ayakta, bastonlarıyla olsa bile. Biraz zorlarsak, seksenli yıllar şarkılarının ortamı biraz değiştirmeye çalışmaktan, nostaljiyi yansıtmaktan, bir zamanlar şarkıyı ilk duyduğunuz ana ve yere götürmekten başka işlevleri olduğunu görürüz.

Bu “özgür” kalmış anıların verdiği duygu yoğunluğu, hayatımızı ve o zamandan beri yaşadıklarımızı gözden geçirmeye sebebiyet verecek kadar büyük bir çaba değil. Şarkıları tekrar tekrar çalarak ve dinleyerek ve onlar eşliğinde dans ederek geçmişi serbest bırakabilirsiniz, ama onun yaşandığı zamanlardan ve taşıdığı gerçek anlamdan elle tutulur somut bir şey çıkaramazsınız.

Hatırlayalım: Seksenli yıllarda dünyada yükselen sağ, aynı zamanda pop ile protestonun kaynaşabileceği bir platform oluşturdu; müzik âlemi politik bir rolle kariyer yapılabileceğini keşfetti. Bu fırsatçılık ifrata kaçınca gına getiren yardımseverlik gösterileri, pop müzikte kariyer yapmanın bir parçası haline geldi; bazı sanatçıların statükoya ne denli sıkı sarıldıklarını gösterdi. İngiltere Prensi 1982’de ilk defa Status Quo’yu izleyerek bir rock konserini ‘şereflendirdi’. Bu gösteriyi Phil Collins, Robert Plant, Pete Townshend ve Ian Anderson gibi itaatkâr ‘baba rockçı’ların dâhil olduğu ve Prens tarafından düzenlenen galalar izledi. Dire Straits, Eurythmics, Genesis, Elton John’un da katıldığı, Afrika ya da Bangladeş adı altında düzenlenen konserler, ‘eski moda Viktoryen yardımseverliğinden’ farksız bir biçimde, samimiyetsiz reklam kampanyalarından öteye gidemedi. Bu kaynaşma ortamı türler arasındaki ayrımların yıkılmasına da katkıda bulunmuştu; yeni geliştirilen elektronik cihazların da yardımıyla seksenler birçok müzik tarzının bir arada pazarlanmasını sağlamıştı.

Müzikal yapıda da olabildiğince basite indirgeme ve minimalize etme tavrı hâkimiyet kurdu. Rock müziğindeki şarkı+solo+şarkı biçimindeki kalıp belli ölçülerde kırılıyor, hatta yer yer solo anlayışı ortadan kalkıyordu. Bir New-Wave orkestra için davul, bas, gitar, gibi geleneksel çalgılar gerekmiyordu. Akustik davul yerini elektronik davula bıraktı. New Wave şemsiyesi altındaki seksenli yıllar, pop ile elektroniğin evliliğine tanık oldu; bu on yıl içindeki adımların çoğu teknolojik gelişmelere ve icatlara göre atıldı.

Bu yılların sound’una damga vuran aletler, 83’te üretilen davul makinesi Roland TR 808, hemen ardından Roland TR 909 ve Roland TB 303 idi. Nostaljik alet Commodore 64’ün katkıları da unutulmamalı.

Endüstrisi yeni elektronik aletlerin sağladığı soundlar ile insanların beynine nakşedecek frekansları rahatlıkla kullanabilir hale gelmişti. Basit melodiler, on yıllar önceki klasik şarkılardan daha fazla akılda kalıyordu. Bunu yaygınlaşan iletişim kanalları da destekliyordu. “Özgürlük” yanılsamalı yolculuğun her bir kilometre taşı, endüstrinin belirleyiciliğinin bir adım dahi dışında hesaplanmış değildi.

Bunlar seksenli yıllar müziğinin çemberi neden ve nasıl kırdığı konusunda sadece bir kaç argüman, ancak hepsi değil.