“Dünyaya bir kere geldik” diye ülke ülke gezen de var, temiz havada, sağlıklı beslenerek, şehir stresinden kaçmak için köye yerleşen de. Kiminin bir ayağı şehirde ama tecrübe etmiş ki büyük şehirde yaşamadan da mutlu olabiliyor, dahası sıkılmıyor. “İstanbul rüyası”ndan uyanmış bu insanlar, hayatın anlamını başka yerlerde buldu, anlatacağımız, onların hikâyesi… Yıl 2023, İstanbul nüfusu cumhuriyet tarihinde 2. kez azaldı. 252 binden fazla kişi İstanbul’u terk etti. Bu azalma ilk kez pandemi döneminde olmuştu ama o da 56 bin gibi kadardı. Uzmanlara göre azalma sürecek. Hem konut ve yaşam maliyetlerinin artmasıyla ilişkili olarak hem de kentteki diğer zorluklarla -trafik yoğunluğu, çevre kirliliği ve benzeri sorunlarla- mücadele etmekten yorulan orta ve orta üst gelir grubu farklı kentlere kaçmaya devam edecek. Peki, İstanbul’a valiziyle gelerek “seni yeneceğim” diyen Yeşilçam aktörlerinin devri tersine döndüyse, bu insanlar nereye gitti? İstanbul’un merkezlerinden kaçanlar en çok, Şile, Bursa ve Çanakkale’ye gitti. Ankara da büyük şehir ama İstanbul’dan yorulan, henüz kırsal istemeyen ve depremden korkanları o misafir etti. Doğaya dönmek ve iklim krizinden uzaklaşmak ya da hastalıklardan kurtulmak isteyenler ise kendi memleketine ya da köylere kaçtı. Hem iş imkânı hem de yaşam maliyetlerinden yorulanlar, başta kentin doğusundaki işçi alanları Kocaeli, Sakarya, Yalova ve batısındaki Tekirdağ, Edirne, Kırklareli gibi kentlerde hayat kurdular.
ŞEHİRDEN KAÇIŞ, KÖYE DÖNÜŞ
Tiny House, briket evler ve köy evleri modası yalnızca düşük gelirli için değil, yıllarca Kaş’a, Olimpos’a yerleşme hayali kuran şehirli orta gelir grubu için de ideal oldu. Onlardan biri de Rukiye-Felix Roesike çifti. Gezgin olan Felix Roesike, Almanya’da doğup büyüdü. Rukiye Roesike ise Edremit’te Kaz Dağları’nın eteklerindeki Ortaoba’da. Felix, Almanya’dan Türkiye’ye yürüyerek geldiğinde eşiyle tanışacağını bilmiyordu. Giresun’da tanışan çift, önce Almanya’ya yerleşti. Sonra şehir gürültüsü, monoton iş hayatı o kadar yordu ki onları birçok gencin hayallerini süsleyen Avrupa’dan dönüp, Rukiye hanımın köyüne, Ortaoba’ya yerleştiler. Rukiye Roesike kararlarının sebebini Vega için anlattı. “Ailemin Balıkesir’deki köyümüzde mütevazı, rahat ve basit bir hayatı var, ailemin bu yaşantısı eşimin dikkatini çekti. Zeytinliklerimiz, hayvanlarımızla geçirilen rahat bir yaşam, kendi işinin patronu olmak… 1,5 yıl önce karar verip biz de ailemin yanına Türkiye’ye göç etmek istedik. Gelir gelmez tavuklarımız oldu. Keçilerimiz var. Sabah kalkıp tazecik yumurtalarımızla, keçilerimizden yaptığımız köy peynirimizle kahvaltımızı yapıyoruz. Burada şehir gürültüsü yerine kuş sesleri dinliyoruz. Ve kendimizi çok daha mutlu hissediyoruz. Türkiye’deki köyüme yerleşme fikri eşim ebeplerini Rukiye Hanım noktası virgülüne sıralıyor. “Şehrin göbeğinde bir acelecilik. Evde tüm gün boş dahi otursak kendimizi yorgun hissediyorduk. Sürekli bir yarış içindeyiz. Arabamız olsun, daha lüks telefon olsun. Daha iyi bir kariyer yapalım derken 3 yıl Almanya’da nasıl geçti anlamadık. Şimdi Türkiye’de günleri dolu dolu, sindire sindire yaşıyoruz.”
Rukiye Roesike, Instagram hesabında köy hayatını, çocuğu ve Alman eşiyle yaşamı ve asıl mesleği olan pilatesi anlatıyor. Bol bol da geziyor. En komik videoları arasında ise eşi Felix Bey’in yer sofrasında yemek yemeye çalıştığı ya da cadı süpürgesiyle temizlik yaptığı detaylar yer alıyor.

KEÇİPERVER
Sosyal medyada köy hayatıyla ünlenen bir başka hesap @Keçiperver kanalı. Havvanur Kösem, Burdur’un Bucak ilçesinde yaşıyor. Üniversitenin ardından köyüne dönen Kösem, orada çiftçilikle uğraşıyor. Oldukça genç olması başta takipçilerini şaşırtmıştı. Böceklerle çektiği samimi görüntüleri ise insanın korkuyla karışık bir mutluluk yaşamasına sebep oluyor. En tatlısı ise sevimli keçileri. Ve diğerleri…Onu sosyal medya videolarıyla tanıdık. Ressam olan Gökçe Erhan, Sakıp Sabancı Sanat Ödülü’ne layık görüldü. İstanbul’da yaşarken birçok şehirde sergiler açtı. 2012 yılında İstanbul’dan ayrılarak memleketi Sürmene Çamburnu’na yerleşti. Ailesinden kalan 150 yıllık köy evini restore ederek hayatını sürdürdü. Tarihi binayı, çöp üretmeyen ekolojik bir ev haline getirdi. Instagram’da @gokceerhann adıyla paylaşımlarını yapıyor. Uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra emekli olup memleketi Tokat’ın Almus ilçesine yerleşen Mehmet Güleç ise öncesinde geri dönüşüm işinde ücretli çalışandı. Doğup büyüdüğü köyüne dönen Güleç kendisini kentin debdebesinden kurtarmakla kalmayıp âtıl durumdaki 5 bin dönüm araziyi tarıma kazandırdı. Instagram @tarlacimm
TINY HOUSE, BRIKET EV KONDURMAK YA DA EV ALIP DÖNÜŞTÜRMEK
Şehirden köye taşınanlar için birçok yol var. Tiny House, briket ev yapmak, eski bir evi restore etmek gibi. Arazisini alan, köyde ufak bir alana bile Tiny House koyabiliyor, (tabii imarlı arazi olmalı ki elektrik- suyu kanalizasyonu dert olmasın. Bunlar yoksa da yaşanıyor ama bunları kendiniz direk dikerek, çukur açtırarak çözdüğünüz için başlangıç maliyetiniz artıyor). Maliyetler 700 bin TL’den başlıyor. Bir diğer seçenek de köy evi satın almak. Örneğin bir ayağım İstanbul’da olsun ama ciddi ciddi köy insanı olayım diyenler Çatalca’ya kaçıyor. Burada İstanbul merkezde bulunamayacak büyüklükte köy evleri fiyatları 900 bin-8 milyon TL arasında değişiyor. Bu evleri tercih edenler arasında ise iki kesim var, biri evden çalışan beyaz yakalılar. Diğeri çiftçilik yapmaya başlayanlar.
BİR DE HİÇ YERLEŞMEYENLER VAR: EVSİZ DE YAŞANIYOR
Pandemi döneminin ardından evden çalışma hayatlarımıza girdi. Şirketler giderlerini azalttı, çalışanlar ise farklı yerlerde işine devam edebildi. Hatta kimilerinin artık bir evi bile yok. 27 yaşındaki Melike (soyadını vermek istemiyor) onlardan biri. Koç Üniversitesi mezunu grafiker, sevgilisi İngiltere’de yaşıyor. Melike ise Türkiye’deki bir şirkette çalışıyor. Çift için mesafeler artık hiç önemli değil. Bir ay Melike İngiltere’de bir ay sevgilisi Türkiye’de. Bir evleri de yok, kimi zaman otellerde kimi zaman arkadaşlarının evlerinde kalıyorlar. Bu yolla tüm dünyayı gezdik diyorlar. Evlilikten sonra belki bir yere taşınmayı düşünüyorlar ama nerede, hatta hangi ülkede olacağı belirsiz. Bu sistemin maliyetini hesaplamak zor, çoğumuz için de sürdürülebilir değil. Bir kitap ise süreci biraz anlamamızı sağlıyor. Gökhan Kutluer’in Yavaş Seyahat kitabı.
Yavaş seyahat
Kitap bir şehri her detayıyla gezmek için yavaş seyahat etmenin önemini anlatıyor. Kitabı anlatırken Kutluer, “Avrupa’da gözlemlediğim kadarıyla artık neredeyse hiç kimse klasik gezi noktaları turlarıyla dolu bir programa sahip olmak istemiyor. Aksine, yerel kültürü deneyimlerken ve onların mutfakları tadarken kendi hızlarında seyahat etmeyi tercih ediyorlar.” diyor.

DÜNYAYI GEZDİ, SONUNDA KAZDAĞLARI’NA YERLEŞTİ
Orhan Ersönmez Yıldız Üniversitesi’nde Elektronik Mühendisliği okuduktan sonra Londra’daki Hampstead School of Art’ta sanat eğitimi aldı. Çalışma hayatının yanı sıra bol bol seyahat etti, hâlen yılda iki ay Tango festivalleri için Arjantin’de kalıyor. İstanbul’daki iş hayatını tamamlayınca bir apartman dairesinde yaşamak istemedi. Deniz, orman ve dağ manzaralı bir yer arayışına girdi ve hayal ettiği araziyi Kazdağları’nda buldu. Dört dönümlük bir araziye, depreme dayanıklı ağır çelik konstrüksiyonlu bir ev inşa etti. Antika motosiklet koleksiyonu için evin altına büyük bir garaj yaptırdı. İlgi alanı olan tango için milonga düzenleyebileceği genişlikte bir salon da tasarladı. Gelen gidenin İstanbul’dakinden fazla olduğunu söylüyor ve gerçek anlamda “dağda tek başına yaşamaktan” büyük memnuniyet duyuyor. Sözü ona bırakırsak: “İstanbul’da bir apartmana sıkışmak istemedim. Dilediğimce partiler verebilmek, doğanın sessizliğini hissetmek, sadece kuş sesleriyle uyanmak, müziğin sesini istediğim kadar açabilmenin özgürlüğünü yaşamak istedim. Günlük süt alıp yoğurt yapmak, yabani semizotu salatası yemek, komşudan taze yumurta almak ve yüksek oksijenli Bahçedere Köyü’nün ortalama 90 yaşındaki sakinleriyle yaşamak için buradayım. Buranın rutininde bitişik daireden gelen bir ses yok. Trafik karmaşası olmadan, müzik sisteminin hakkını vererek yaşıyorum. Zorlukları ise beni hiç yormuyor. Organik atıkları arka kapıdan bahçeye atınca geriye çok az çöp kalıyor. Üç günde bir arabayla dışarıdaki konteynıra atmak yeterli oluyor. Alışverişimi ise on dakikada aşağıya, Küçükkuyu’ya inerek hallediyorum. Büyük pazarda taze mahsulle haftalık alışverişimi rahatça yapabiliyorum. Damacana yerine kaynaktan gelen çeşme suyunu içmek ve kullanmak ayrı bir kolaylık. Bazen dans geceleri düzenliyoruz. Dolunaysız gecelerde, yakın komşumun teleskobuyla Satürn ve halkalarını izliyoruz. Bu yaşam herkes için uygun olmayabilir ama bana tam anlamıyla uyuyor.”

İSTEDİĞİNİZ KENTTE UYANMA LÜKSÜ: KARAVAN
Ev maliyetleri uçarken, gençler gezmeyi, deneyim biriktirmeyi önemserken üzerine pandemide otele gitme korkusu da eklenince, karavanların yıldızı parladı. Hasibe-Ümit Çeliker çifti karavanda yaşıyor. Ümit Çeliker, mühendisken reklamcılıkla devam etti ancak çok çalışmaktan yorulunca işyerini kapattı. Buradan kalan parayla aldığı arabayı dönüştürürken ve iş ararken eşi Hasibe’yle tanıştı ve karavanı birlikte tamamladılar. Çift iki katlı bir belediye otobüsünü evleri haline getirdi. Onların otobüsü karavan sektörü için oldukça lüks segmentte. En uygun olanları ise çekme karavanlar. Karavanda yaşamak evde yaşamak gibi. Yakıt masrafı bir ayda çok yer değiştirenler için yaklaşık 21 bin TL civarında. Su ve elektrik maliyeti çok düşük, Alışveriş masrafı ise evdekinden farklı değil. İki kişilik bir aile yaklaşık 41 bin TL harcayarak karavanla seyahat ederek yaşayabiliyor. Çift, yaşamlarını ve karavan kültürüne dair bilgileri @hellopeople Instagram hesabından paylaşıyor.
AYAĞI YERDEN KESMENİN EN HAVALISI: TEKNEDE YAŞAM
Murat Aras ve Sevgi Oduncu çifti de bir süredir teknede yaşıyor. Yaşamlarını tüm detaylarıyla @SailingKalamari youtube kanalında paylaşıyorlar. Dünyanın en çok istenen katamaranlarından olan 12 metrelik Lagoon 42’de yaşıyan çift marina fiyatlarını çıkarınca standart yaşam maliyetinden farklı bir harcama olmadığını belirtiyor. Marinalar, 12 metre gibi küçük tekneler için aylık 15 bin TL civarıyken, büyük tekneler için 30 bin TL’ye kadar çıkıyor.