/

Casuslar kimler?

Sınırın neresinden baktığımıza bağlı olarak sıfatları değişti. Değişmeyen şey ise bu mesleğin önemi ve çekiciliği oldu. Tarih kollektif bir oluştur ama bu insanlar birey olarak da akışa yön verdiler. Aralarından on tanesini seçmek de seçilenleri kısaca anlatmak da zorlandık ama bu mesleğin yanında bizimkinin zorluğu nedir ki?

ASLI DELİKARA

Thomas Edward Lawrence

Thomas Edward Lawrence (Arabistanlı Lawrence)

Tarihçi olma hayaline sahip, arkeolojiye ilgi duyan genç bir İngiliz subayı nasıl dünyaca ünlü bir ajana dönüştü? İlk görevi Kahire’de haber alma teşkilatı bünyesindeydi. Araplarla samimi ilişkileri ve diplomatik becerileri onu üst düzey görevlere taşıdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı düzenlenen Arap Ayaklanması’nın (1916-1918) başarılı olmasındaki en önemli figürlerden biri oldu. Yine İngilizlerin kazandığı Suriye-Filistin Cephesi’nin (1915- 1918) etkili isimlerinden biriydi. Hayatını, Arap kültürünü, savaş stratejilerini anlattığı ‘Bilgeliğin Yedi Sütunu’ kitabı sinemaya uyarlandı, gösterildiği sene (1963) büyük sansasyon yaratan David Lean imzalı film, yedi dalda Oscar, beş dalda Altın Küre, dört dalda BAFTA ödülü kazandı. Lawrence bir motosiklet kazasında hayatını kaybettiğinde henüz 46 yaşındaydı.

 
Eli Cohen

Eli Cohen (1924-1965)

1967’deki Altı Gün Savaşı öncesinde İsrail’e önemli istihbarat bilgileri sağlayan ünlü bir casus vardı; bu, Eliyahu Ben-Şaul Kohen’dir. Babası Halep’ten Mısır’a göç etmişti. Eli Mısır’da doğdu, Kahire Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi aldı. Gençliğinde, Mısırlı Yahudilerin İsrail’e göçlerine yardımcı olan gizli bir grubun içinde çalışmalar yaptı ancak deşifre oldu. 1956’da İsrail’e yerleşti. İsrail yetkilileri Cohen’i casus olarak yetiştirerek servetini Latin Amerika’da oluşturan Suriyeli bir iş adamı kimliğinde Suriye’ye girmesini sağladı. ‘Kemal Emin Sabit’ takma adıyla 1962-1965 yıllarında Suriye’nin başkenti Şam’da görev yapan Cohen, üst düzey yetkililerle yakın ilişkiler kurdu, çok sayıda önemli askeri sırlara ulaştı. Ürdün nehir yatağının değiştirilmesi projesini sızdırması ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ndeki askeri mevzileri hakkında detaylı bilgiler sağlaması en değerli bilgiler oldu. Cohen Suriyelilere ‘askerler gölgede dinlensinler ‘diye cephanelik ve nöbet noktalarına okaliptüs ağaçları dikilmesini tavsiye etmişti, İsrail, bu ağaçlar sayesinde hedefleri çabucak vurarak Golan Tepeleri’ni ele geçirdi. Cohen’in casusluğunun fark edilişine dair farklı hikayeler vardır. Ülkenin yeni bir sinyal sistemine geçiş için iletişimi kestiği sırada Cohen’in gönderdiği sinyalin fark edilmesiyle tesadüfen yakalanması iddiaların başında gelir. Asılarak idam edilen Cohen’in naaşının tespit edilmemesi için Suriye’de sürekli yer değiştirdiği söylenir. İsrail’in defalarca istemesine karşın kemiklerin verilmeyişi, aradan geçen 59 yıla rağmen halen bir gerginlik unsurudur, denebilir ki Cohen’i ne Suriye ne de İsrail unutabilmiştir. Netflix’te diziye çekilen (The Spy) hayatında Cohen’i Sacha Baron Cohen canlandırmakta.


İstihbarat

Bir memleketin diğer bir memleket hakkında aleni, meşru, kanuni şekilde haber toplaması olarak kullanılır ve çalışma esası gizli de olsa bir yasadışılık içermez. Casusluk diğer bir memleketin kanun ve düzenini ihlal etmek suretiyle gizli yöntemlerde haber almadır.

Ajan

Sıklıkla casus anlamında kullanılsa da bir kuruma bağlı, hiyerarşik yapıda olan münferit çalışmayan istihbaratçılar için bu terim daha uygundur.


İlyas Bazna-Çiçero (1904-1970)

İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası hesabına çalışan Arnavut asıllı Türk casustu. Çiçero kod adıyla tanınan Bazna, büyükelçiliklerde çalışarak yabancı dil konusunda kendini geliştirdi. 1943’te Ankara’da İngiliz Büyükelçisi Sir Hughe Knatchbull- Hugessen’in uşağı olarak çalışmaya başladı. Evin her köşesine girip çıkabilmesi sayesinde birçok belgeyi fotoğraflayarak Alman büyükelçiliğine sattı. 1944’te Alman Konsolosluğu’ndan müttefikler cephesine geçen bir sekreterden dolayı ifşa olacağından korkarak elçilikteki işinden ayrıldı. Tazminat talep ettiği Nazi Hükümeti istihbarat servisince kendisine 300 bin sterlin ödendi ancak bu paralar sahte çıktı. Sahte para kullanmaktan hapis de yatan Bazna, hayatını kazanmak için İstanbul ve daha sonra taşındığı Berlin’de gece bekçiliği yaptı. ‘Ben Çiçero’ydum’ adını verdiği anılarını satarak yüksek kazanç elde etti. Kitabı 1951 yılında ‘Beş Parmak’ adıyla sinemaya uyarlandı. Bu konu Türk sinemasında da işlendi. Yönetmenliğini Serdar Akar’ın yaptığı ‘Çiçero’ adlı filmde casusu Erdal Beşikçioğlu canlandırdı.

İlyas Bazna

Cambridge Beşlisi’nden biriydi: Anthony Blunt (1907-1983)

İkinci Dünya Savaşı sırasında Windsor Kalesi’nde çalışmaya başlayan Marksist düşünce yapısına sahip Cambridge eğitimli bir akademisyen olan Blunt, Sovyetler Birliği’ne iki bine yakın belge sızdırdı. Blunt’ın eylemleri, bir Sovyet casusunun bu kadar içlerine sızdığı anlaşılması istenmediğinden başlangıçta gizli tutuldu. Gerçek, Başbakan Margaret Thatcher’ın 1979’da Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada ortaya çıktı. Blunt, Birleşik Krallık’ta II. Dünya Savaşı’ndan 1950’lerin ortalarına kadar Sovyetler Birliği’ne bilgi akışı sağlayan Cambridge Beşlisi olarak anılan casuslar çetesinin bir üyesiydi. Gruba Cambridge lakabının verilmesinin sebebi tümünün Cambridge Üniversitesi’nde komünist fikirlerle tanışıp bu üniversiteden mezun olmasıydı. Yazar John le Carré Beşlinin öyküsünü Tinker, Tailor, Soldier, Spy adıyla (Türkçe: Köstebek) ölümsüzleştirdi, konu Cambridge Spies adıyla dizi de oldu.

Julius Rosenberg (1918-19953) ve Ethel Rosenberg (1915-1953)

Casusluk suçundan idam edilen ilk Amerikan vatandaşları olan Julius ve Ethel Rosenberg, 40’lı yıllarda atom bombası diyagramlarını sızdıran bir grubun parçası olarak Sovyetler Birliği adına casusluk yapmaktan suçlu bulundular. Savcı, Ethel Rosenberg’in erkek kardeşi David Greenglass ‘ın çalıştığı Manhattan Projesi’nin New Mexico’daki araştırma merkezinden atom bombası geliştirme bilgilerini Rosenbergler’e verdiğini, onların da bu bilgileri Ruslara ilettiğini iddia etti. Greenglass’ın kendisinin dahi beş yıl hapis cezası aldığı davada Rosenbergler hakkında iddianın dışında sağlam kanıt olmamasına rağmen idam edilmesi tüm dünyada protestolarla karşılandı ve McCarthy döneminde geçen yargılanma çiftin komünist parti üyeliğiyle ilişkilendirildi. Pablo Picasso, L’Humanité dergisinde; “İnsanlığa karşı bu cürmün işlenmesine izin vermeyin!” çağrısında bulunurken Jean Paul Sartre, Albert Einstein, Bertold Brecht, Jean Cocteau, Frida Kahlo gibi pek çok aydın tepkilerini ortaya koydular, Papa XII. Pius ABD Bakanı Eisenhower’dan idam cezasının durdurulmasını istedi ama infaz gerçekleşti. ‘Rosenbergler Ölmemeli’ isimli Alain Decaux imzalı oyun ve aynı isimle yapılan film anılarına adanmıştır. Bizde de Melih Cevdet Anday’ın Rosenbergler’in ardından yazdığı ‘Anı’ şiiri Zülfü Livaneli tarafından bestelenip seslendirildi.

Julius Rosenberg ve Ethel Rosenberg

Halk kahramanı olarak görülüyorlar: Küba Beşlisi

Gerardo Hernández, Antonio Guerrero, Ramón Labañino, Fernando González ve René González’den oluşan Küba Beşlisi, ABD’nin Küba rejimini devirmeyi amaçlayan ve ‘La Red Avispa’ olarak anılan Alpha 66, the F4 Commandos, the Cuban American National Foundation ve Brothers to the Rescue adlı gruplara sızdı. Küba’nın geçim kaynağı olan şeker kamışı tarlalarının yakılmasından, tütünlerin kimyasallarla zehirlenmesine dek birçok yıkıcı faaliyette bulunan bu örgütler, Küba Beşlisi sayesinde birçok emeline erişemedi. Ömür boyu hapisle cezalandırılan Beşli, 2014’te bir dizi diplomatik girişim ve takasla 16 yıllık hapis hayatının ardından serbest kalarak Küba’ya döndü. Beşlinin Küba’da Neredeyse Che Guevara kadar duvar resimleri ve posterleri vardır. Bugün sadece ülkelerinde değil tüm dünyada sosyalistler tarafından kahraman kabul edilmekteler. Netflix’te ‘Wasp Network’ adıyla gösterilen film onların hayat hikayelerine dayanır. İspanya-Brezilya ortak yapımı filmde Penelope Cruz da rol almıştır.

Küba Beşlisi

Klaus Fuchs (1911-1988)

Matematik ve Fizik eğitimi aldı. Öğrencilik yıllarından başlayarak ülkesindeki Nazi politikalarına karşı çıktı. Önce SDP sonra Komünist parti üyesi oldu. Almanya’da Reichstag yangınından sonra muhalefetin suçlanacağını tahmin ederek İngiltere’ye kaçtı. Daha sonra Kanada ve ABD’ye geçti. Manhattan Projesi’nde İngiltere adına çalışırken hidrojen bombası ile ilgili çalışmaları Sovyetler Birliği’ne sızdırdı. Savaşın ardından 1946 yılında İngiltere’ye geri döndü. 1950 yılında yakalandı, bilgi taşıdığını itiraf etti, 14 yıl hapse mahkûm edildi, ardından İngiliz vatandaşlığından çıkarıldı. 9 yıl sonra erken tahliye edilmesinin ardından Doğu Almanya’ya yerleşti. Fuchs’un bilgi taşımaktaki motivasyonu Nazi Almanya’sının elinin zayıflatılması ve dünyanın tek kutuplu bir hale gelmesini önlemek için Sovyetler Birliği’nin güçlenmesi idi. Amerikalıların gözünde hain, Sovyetlerin gözünde kahraman olarak anılmıştır. Hakkında 1989 yapımı şöyle bir belgesel vardır: Klaus Fuchs- Atomspion.

Mata Hari (1876-1917)

Hollanda’da doğdu, asıl adı Margaretha Geertruida Zelle’dir. Mata Hari sahne adıyla kendisini Endonezya Kraliyet mirasına sahip egzotik bir dansçı olarak tanıttı. Birinci Dünya Savaşı’nda sahnede erotik danslarıyla büyük ilgi çekti. Fransız, İngiliz ve Rusların önde gelen isimleriyle gönül ilişkisi kurarak Almanya’ya bilgi taşıdı. Fransız istihbaratı da Hari’yi casus olarak kullanmak istedi. Onu Belçika’ya gönderdiler ve birlikte çalışmaları için Mata Hari’nin yanına altı Fransız ajan verdiler. Bu ajanların öldürülmesi, Hari’nin Alman istihbaratına çalışmaya devam ettiğini düşündürdü. Her iki ülke açısından da güvenilmez bir kimliğe bürünen Hari, Belçika’dan Paris’e dönmekte sakınca görmedi, kısa süre içinde, adına düzenlenmiş 30.000 marklık senet ele geçirilerek Almanya adına çalıştığı iddialarının kanıtı kabul edildi, idama mahkûm edildi ve kurşuna dizilerek öldürüldü. Hem casusluğu, casus ise bile etkili bir casus olup olmadığı tartışma konusudur. Mata Hari’nin hayatı ve yaşadıkları birçok kez sinemaya uyarlandı. Hakkındaki en öne çıkan film 1931 yapımı George Fritzmaurice imzalı çalışmadır, çünkü Mata Hari’yi sinema tarihinin en büyük yıldızlarından Greta Garbo oynamıştır.


Jargondan inciler

  • Ballı tuzak: Seks faktörü ile bilgi almak ya da bir eylem yaptırmak
  • Cansız posta kutusu: Gizli haberleşme yeri (ağaç kovuğu gibi)
  • İkinci Maske: Asıl maksadı perdelemek için ilk bahane yetmezse yapılan küçük itiraf
  • Fabrikatör: Uydurma belge üretilmesi, provokasyon
  • Fırça Teması: Gizli teşkilattan iki kişinin bilgi alışverişi için anlık teması
  • Kış Uykusu: Başka bir ülkeye gönderilen ve emir gelene dek herhangi bir faaliyette bulunmayan kişinin durumu
  • Köstebek: Hedef alınan ülkenin önemli bir kurumuna yerleştirilen ve dışarıya bilgi sızdıran kimse

Virginia Hall (1906-1982)

1906’da ABD’de doğdu. Anadili İngilizce’nin yanı sıra Fransızca, İtalyanca ve Almanca’yı akıcı bir şekilde konuşuyordu. Filoloji, ekonomi ve uluslararası hukuk eğitimi aldı. ABD Dış İşlerinde Varşova, Venedik ve İzmir’de (Türkiye) çalıştı. Hatta “Topal Casus” lakabıyla anılmasına yol açan ve bacağının kesilmesiyle sonuçlanan kaza İzmir’de bir avda başına geldi (1933). Bu kaza, Hall’u çalışmaktan geri koymadı. Fransa’da tanıştığı İngiliz istihbarat görevlisi Vera Atkins’in teklifi üzerine İngiliz Özel Hareket İdaresi adına çalışmaya başladı (1941-1942). Kod adı ‘Limping Lady’ yani ‘Topal Kadın’ olan Hall, Gestapo’nun deşifre edemediği tek casustu. Savaştan sonra 1951’de CIA için çalışmaya başladı. İtalya ve Doğu Bloku ülkelerinde komünist hareketlere sızarak ayrılıkçıları destekleyen faaliyetler yürüttü. Hayatı birçok kitaba konu oldu “Casusa Çağrı” (A Call to Spy) isimli kadın casusları anlatan filmde kendisinden bahsedildi, “Önemi olmayan kadın” (A Woman of No Importance) filminde ise hayatı senaryolaştırıldı.

Virgina Hall

Shei Pei Pu (1938-2009)

1964’te Pekin’de Fransız büyükelçiliği muhasebecisi Bernard Boursicot, bir partide tanıştığı Shi Pei Pu adlı erkek gibi giyinmiş opera sanatçısına aşık oldu. Pu, Boursicot’u erkek çocuk isteyen babasının onu erkek gibi yetiştirdiğini, ama aslında kadın olduğunu söyleyerek ikna etti. Aralarında başlayan aşk ilişkisi, Boursicot’un görev yeri değişikliğiyle uzun kesintilere uğrasa da kopmadılar. Shi Pei Pu, evlatlık aldığı erkek bebeğin Boursicot’nun oğlu olduğuna inandırdı. İlişkileri boyunca Boursicot görüşmelerini kolaylaştırmak için birçok diplomatik bilgiyi Çin istihbaratıyla paylaşmaya razı oldu. 1982’da Fransa’da buluşan çift, Fransız istihbaratının dikkatini çekerek sorgulandı ve casusluktan tutuklandı. Fransız yargıç, Shi’nin erkek olduğunu da tıbbi muayeneyle kanıtlayarak onu erkek hapishanesine gönderdi. Doktorlara gömülü bir penisi olduğunu ve Boursicot’u kadın olduğuna ikna etmek için cinsel organını gizlediğini açıklayan Shi “Bernard’a asla kadın olduğumu söylemedim, sadece kadın olabileceğimi düşünmesine izin verdim” dedi. Boursicot, 20 yıllık sevgilisinin erkek, çocuğunun da evlatlık olduğunu öğrendiğinde hapishanede intihara kalkıştı ama hayatta kaldı. Shi ise serbest kalınca Paris’te yaşamaya devam etti ve opera şarkıcısı olarak sahne almaya devam etti. Bu ilginç hikâye, 1988’de ‘Madam Butterfly’ oyununa ilham kaynağı oldu, 1993’te ise aynı isimle sinemaya uyarlandı. Ünlü yönetmen David Cronenberg tarafından yönetilen 1993 yapımı filmde Bernard Boursicot’yu Jeremy Irons, Shi Pei Pu’yu ise John Lone canlandırmıştır.

ASLI DELİKARA

Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ÇED Uzmanlık Eğitimi aldı. Basında farklı alanlarda çalıştı, DİSK’te araştırma uzmanlığı ve proje koordinatörlüğü yaptı. 18 yıl önce tasarım, yayıncılık ve PR firması Turuncu İletişim’i kurdu. Halen TPRECD adına yayımlanan Plasticus ve Akın Yücel Klinik adına yayımlanan Vega dergilerinin yayın yönetmenidir.