BOB DYLAN

Cate Blanchett at the 88th Annual Academy Awards held at the Hollywood & Highland Center in Hollywood, USA on February 28, 2016.
/

Rolleri gerçeğe dönüştüren yetenek: Cate Blanchett

Canlandırdığı her rolü parlatıyor; mimikleri, ses tonu, karizması ve güzelliğiyle büyülüyor… Blanchett, sinemanın en önemli, en çok kazanan, gelecekte nice başarılara imza atması beklenen isimlerinden biri. Özellikle Blue JasmIne’deki büyüleyici performansı filmi defalarca izletebilir. Bu yetenekli Oyuncuyu daha yakından tanımak ister misiniz? 

BURAK KURU

 

Her ne kadar Avustralya’da doğup büyümüş olsa da babası Teksaslı bir deniz subayıydı. Görev için geldiği Melbourne’de Blanchett’in annesiyle tanışıp evlenmeye karar verdi. Blanchett 10 yaşındayken kalp krizi geçiren babasını kaybetti. Verdiği bir röportajda o günü şöyle anlatıyor: “Piyano çalıyordum ve pencerenin önünden geçtiğini gördüm. Ona el sallayarak veda ettim”. Babasıyla düzgün bir şekilde vedalaşamadığı için ünlü aktris ailesindeki herkesle vedalaşmadan evden çıkmamayı ritüel haline getirdi. 

Annesi ve anneannesi tarafından büyütüldü. Blanchett’in iki kardeşi daha var. Abisi bilgisayar mühendisi, kız kardeşiyse tiyatro tasarımcısı oldu. Blanchett, Melbourne Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi aldı. Profesyonel oyunculuk kariyeri ülkesi Avustralya’daki tiyatro sahnelerinde başladı. 1993’te ilk kez televizyon ekranında görüldü. 1994’teki Heartland ve 1995’teki Bordertown dizilerinde başrol oynadı. Bu dizilerdeki başarısı onu sinemaya taşıdı ve tüm dünyanın onu tanıyacağı oyunculuk serüveni başlamış oldu. 

ELIZABETH ROLÜYLE OSCAR ADAYLIĞI 

İlk filmi 1997’deki Paradise Road oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndaki Japon savaş kampını konu alıyordu. Blanchett’in ünü takip eden iki sinema filmiyle yükselişe geçti. 1997 yapımı iki film The Wedding Party ve Oscar and Lucinda, adını duyurmasını sağladı ancak asıl kırılmayı 1998’de Elizabeth filmiyle yaptı. Kraliçe I. Elizabeth’i canlandırdığı film ona Oscar adaylığı ve Altın Küre’de En iyi Kadın Oyuncu ödülünü getirdi. Kraliçenin âşık bir ergenden, duygusal kırılganlığını ustaca bastıran siyasi bir güce evrilmesini ve rolünün duygusal gelişimini başarıyla beyazperdeye yansıtmasıyla takdir topladı.  

Farklı türlerdeki filmlerde farklı karakterleri başarıyla canlandırmasıyla çok yönlü bir oyuncu olduğunu kanıtladı. 1999 yapımı hava trafik kontrolörü hakkında bir komedi filmi olan Pushing Tin ve dramatik gerilim filmi The Talented Mr. Ripley filmlerinde yardımcı rollerde oynadı. 2002 yılında Heaven filminde saçlarını kazıtacak kadar içine girdiği rolünde beklediği etkiyi yaratamadı. 

 


Kısa hayat dersi: ‘Her yerden beslenin’

Cate Blanchett’in şu sözü hepimize ders olacak nitelikte: “Hiçbir şey orijinal değildir. Hayal gücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreten her yerden çalın. Eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, denizlerden, ışık ve gölgelerden…


YÜZÜKLERİN EFENDİSİ’YLE ŞÖHRETİ KATLANDI

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Elf Kraliçesi Galadriel’le şöhretin kapılarını biraz daha araladı. J.R.R Tolkien’in fenomen eserinin uyarlaması olan filmle hayran kitlesi genişledi. 2004’te yönetmen Wes Anderson’ın sıradışı komedi filmi The Life Aquatic with Steve Zissou’da Bill Murray ve Owen Wilson’la başrolü paylaştı. 

 

KATHARINE HEPBURN OLDU, OSCAR KAZANDI

Blanchett’in unutulmaz performanslarından biri, ona ilk Oscar ödülünü kazandıran, The Aviator filminde Hollywood yıldızı Katharine Hepburn’u canlandırdığı rolü oldu. 2004 yılında Martin Scorsese’nin yönettiği film milyoner Howard Hughes’un hayatını konu ediniyordu. 

Blanchett’ın izleyicileri en çok şaşırtmayı başardığı film kuşkusuz 2007’deki I’m Not There filmi oldu. Filmde efsanevi müzisyen Bob Dylan’ı canlandıran güzel yıldız yine çok başarılı bir performansa imza attı. Netice şaşırtmadı: Oscar adaylığı elde etti ve Altın Küre ödülü kazandı. 

2007’de kendisine şöhreti getiren Kraliçe Elizabeth rolüne geri döndü. Elizabeth: The Golden Age filminde bu kez kraliçenin olgunluk yıllarını canlandırdı. 

 


Tarihte ilk: Aynı rolle iki kez Oscar adayı

İki kez Oscar kazanan oyuncu kariyeri boyunca çok kez Akademi tarafından ödüle aday gösterildi. Hatta aynı rolle iki kez Oscar adayı olan tarihteki tek oyuncu. Hem 1998 hem de 2007’deki iki ayrı Elizabeth filminde Kraliçe 1. Elizabeth’i canlandırdığı rollerle adaylık kazandı. Katharine Hepburn’u canlandırdığı The Aviator filmiyle Oscar’a uzanan yıldız yine bir ilki gerçekleştirerek, “Oscar kazanmış bir aktrisi canlandırarak” heykelciğe uzandı. Bob Dylan’ın alter egosunu canlandırdığı filmle de, bir erkeği canlandırarak Oscar’a aday gösterilen üç kadından biri oldu. 


 

ÖNEMLİ YÖNETMENLERİN ‘AS OYUNCUSU’

Kariyerine hız kesmeden devam eden Blanchett her zaman önemli yönetmenlerin vazgeçemediği bir oyuncu oldu. 2008’de Steven Spielberg’ün Indiana Jones filminde rol aldı. Aynı sene David Fincher’ın çektiği The Curious Case of Benjamin Button’da Brad Pitt’le birlikte kamera karşısına geçti. Bu filmlerden iki yıl sonra bu kez Ridley Scott ona Robin Hood filminde yer verdi. Woody Allen’ın 2013’teki Blue Jasmine filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandı. Blanchett’ın son işi, 1970’ler Amerikası’nda kadın haklarını konu edinen, gerçek kişi ve olayları aktaran televizyon dizisi Mrs. America. Blanchett, kendisi aktivist bir feminist olmasına rağmen dizide Eşit Haklar Tasarısı’na karşı çıkan muhafazakâr isim Phyllis Schlafly’ı canlandırıyor. 

 

TİYATRODA DA VAR

Sinema filmlerinin yanı sıra tiyatro sahnesini de hiç bırakmadı. 1997’de evlendiği yazar eşi Andrew Upton’la 2008 senesinde Sidney Tiyatro Şirketi’nin sanat yönetmenliği görevini üstlendi. 2017’de Anton Çehov’un oyunuyla Broadway’de sahne aldı. Bu performansı ona Tony Ödülü’nde adaylık getirdi. 

 


Woody Allen için ‘Atom bombası’ değerinde

Blue Jasmine filmindeki rolü için Woody Allen, daha en başında aklında Cate Blanchett’in olduğunu şöyle anlattı: “Daha senaryoyu yazarken aklımda Cate Blanchett vardı ama serbest olup olmayacağını bilmiyordum. Onun filme katılması hediye gibi bir şeydi. Elinizde bir atom bombası var gibi bir duygu, o oynarken hiçbir şey hakkında hiçbir zaman endişelenmeniz gerekmiyor.” 


Eşi Andrew Upton

 

BAŞARISI KADAR AİLE HAYATI DA İSTİKRARLI

Yazar, prodüktör, oyun yazarı Andrew Upton’la 24 yıllık evliliklerini gözlerden uzak sürdürüyorlar. 

Çiftin üçü biyolojik, birini evlat edindikleri dört çocuğu var: Dashiell Josh 19, Roman Robert 16, Ignatius Martin 12 ve Edith Vivian Patricia 6 yaşında. 

 

‘FEMİNİST BİR ANNEYİM’

“Kendini feminist olarak tanımlayan, çalışan bir anneyim” diyor ve ekliyor: “Bu kişisel ve profesyonel tutkularımla aileme hizmet etmek ve kendimden vermek arasında denge kurmamı gerektiriyor.” Üç erkek çocuğu olan Blanchett, kız ve erkek yetiştirmenin farklı olduğunu vurguluyor ve erkeklere küçük yaşta kadınlara değer vermeyi ve saygı duymayı aşılamak gerektiğini söylüyor. 

 

“Seksi giyiniyor olmamız sizinle seks yapmak istediğimiz anlamına gelmez.” ya da “Çirkin erkek yoktur, az votka vardır.” sözlerini rahatça sarf eden, The GuardIan’a verdiği bir röportajda geçmişte lezbiyen ilişkileri olduğundan söz eden yıldızın uzun yıllardır süren mutlu evliliği ve dört çocuğu var.  

SINIRSIZ KURABİYE HAKKI

Kamera karşısına geçtiği ilk iş 1990’lı yıllarda ünlü Avustralyalı kurabiye markası Tim Tams’in reklam filmiydi. Tv’de yayınlanan reklamda lamba cinini serbest bırakan Blanchett’a üç dilek hakkı veriliyor, O ise sınırsız sayıda kurabiye diliyor. 

 

MASKEYLE ROL ALDI

O ufak bir rolü benimseyecek kadar kaprissiz bir star. 2007 yılında yayınlanan komedi aksiyon filmi Hot Fuzz’da Yönetmen Edgar Wright’ın, Oscar’lı bir oyuncuyu getirelim ve filmde yüzünü göstermeyelim fikrini komik bulması üzerine Blanchett’e rolü teklif etmiş ve ünlü oyuncu da bu fikri çok sevmiş ve filmde maskeyle oynamış. Üstelik ücret almadan.

Beş asırlık hayat suyu: Viski

Büyük Britanya adası’nın en tepesinde üretilen kehribar rengi sıvıya verilen isimdir, viski. İsmi Keltçe “Uisge beatha” yani hayat suyu sözünden gelir. Yaklaşık beş asır önce keşişlerin ürettiği viskinin yapımı temelde çok basit: Arpayı çimlendirip malt yaptıktan sonra mayalayıp alkol oluşunca damıtın, meşe fıçıya koyun ve sabırla bekleyin…

CEM TÜMDAĞ

Viskiye imzasını atan, damıtıldıktan sonra içine konulduğu meşe fıçıdır. İskoç yasalarına göre bir viskiye “Scotch Whisky” yani İskoç Viskisi denmesi için bu sıvının en az %40 alkole sahip olması ve yine en az 3 yıl meşe fıçıda beklemesi gerekiyor. Üretimindeki standardın yasalarla koruma altında olduğu viski, İskoçya’da üretildiği yere ve damıtımcısına göre çok farklı karakterlere sahip olabiliyor.
İskoçya’da viskiler 5 ayrı bölgeye göre sınıflandırılıyor: İlki, ülkenin Glasgow, Edinburgh gibi nüfus yoğunluğu yüksek şehirlerinin bulunduğu bölgeyi kapsayan Lowlands. İkinci olarak, İskoçya’nın kuzey kısmını oluşturan, sayıca en çok damıtımevinin bulunduğu ve yüzölçüm olarak en büyük bölge Highlands. Bir diğer bölge, bir zamanlar 30’dan fazla damıtımevine ev sahipliği yapan ancak aktif olarak sadece 3 üretim tesisi kalmış olan Campbeltown. Dördüncü bölge, isli viskileriyle kendine bambaşka bir pencere açmayı başaran küçük ada Islay. Son olarak, Single Malt viskilerin giderek popülerleşmesiyle apayrı bir üne kavuşan ve 2014 yılında beşinci bölge olarak kategoriye katılmış olan Speyside.

Viskilerinin lezzeti ayrı bir nam salmış olan ve Highlands’in içinde kalan bu bölge ismini vadinin tam ortasından geçen Spey Nehri’nden almakta. Bunlar dışında, İskoçya’da küçük adalarda yapılan viskiler, Islands bölgesi viskileri olarak da sınıflandırılabiliyor.

TAHIL YOKLUĞU MISIRLA FERMANTE EDİLEN AMERİKAN VİSKİLERİNİ ORTAYA ÇIKARMIŞ

VİSKİMİ NEYE GÖRE ALMALIYIM?
Bugün dünyada en çok tüketilen viskiler, en ünlü markaların viskileri, Blended yani harman viskiler. İskoçya’nın farklı damıtımevlerinde üretilen viskileri baş harmancının farklı miktarlarda karıştırmasıyla elde edilen Blended formülleri sır gibi saklanıyor. Harman viskilerden sonra en çok tüketimi yapılan viskiler ise Single Malt viskiler. Single Malt’ın ismi, üretiminin tek bir damıtımevinde yapılmış olmasından geliyor. Bu viskiler çok daha ender bulunuyor ama son yıllarda viskiye olan ilginin artmasıyla birlikte Single Malt viskinin daha fazla tüketildiğini söyleyebiliriz. Viski şişesini elinize aldığınızda değerlendirmeniz gereken kriterlerden birisi Blended/Single Malt olması, diğeri ise viskinin yaşı. Viski yıllandıkça, yani meşe fıçı içerisinde beklediği ömrü uzadıkça, fiyatı da doğru orantılı olarak artış gösteriyor. Viskinin yaşı viskinin iyi olup olmadığını gösteren bir gösterge olmasa da viskilerin pazarlama stratejilerinin önemli bir kısmını oluşturduğunu göz ardı edemeyiz.

Viski tadımlarında bir laleyi andıran copıta ya da glencaırn kadehleri kullanılıyor. Viskiyi kolay havalandırmayı sağlayan bu bardaklar, viskinin burun profilini çıkarmak için de derin derin koklamaya imkan sağlayan dar bir ağza sahip.


İSKOÇ VİSKİSİNİN RAKİPLERİ
Viski dünyasında rekabet oldukça büyük. İskoçlarla viskiyi ilk kimin icat ettiği konusunda tartışma yaşayan İrlandalılar, çok daha yumuşak içimli, floral ve tatlı aromalar barındıran bir viski karakteristiğine sahip. İskoçlardan bir diğer farkı da İrlandalıların viskiyi fazladan bir E harfi ile birlikte yazması: Whiskey.
Bu yazım şekli, İngiliz İmparatorluğu’nun İrlanda topraklarında egemen olduğu dönemde vergiden kaçmaya çalışan ve “Biz Whisky değil Whiskey üretiyoruz” diyen İrlandalı damıtımcıların bir icadı. İrlanda’da yaşanan savaşlar, kıtlıklar bu ülkeden Amerika kıtasına yoğun göçlerin yaşanmasına neden oluyor. Göçmen İrlandalılar fazladan bir E harfi içeren viskilerinin yanında, yanlarında damıtım için kullandıkları araçları da götürüyorlar, ancak Amerika kıtasında ilginç bir problemle karşılaşıyorlar: Bu kıtada viski yapımında kullandıkları arpa az ve pahalı. Ancak sınırsız mısır var. Tahıldaki bu yokluk, bizlere bugünkü Amerikan viskisini
sunan yolu açıyor.

“Ben alkolden, alkolün benden aldığından daha fazlasını aldım.” 
Viski tutkunu Başbakan W. Churchill.   

Amerikan viskileri içinde ismi en çok tanınan Bourbon viskisinde kullanılan tahılın en az %51 mısır içermesi gerekiyor. Amerikan viskileri içinde isim yapmış bir diğer kol ise Tennessee viskileri. Tennessee eyalet sınırları içinde damıtılması gereken viskilerin özelliği ise, fıçıda yıllanmaya başlamadan önce akçaağaç kömüründen geçerek filtre edilmeleri zorunluluğu.

Viskide İskoç, İrlanda ve Amerikan ekolleri; pazarın çok büyük bir bölümünü rahatlıkla domine ediyor. Ancak onlara doğudan güçlü bir rakip çıktı: Japon Viskileri. Üretimleri batılı rakiplerine göre çok daha mütevazı olan Japon Viskileri, son yıllarda viskiseverlerin dikkatini çekmiş durumda. Az bulunmaları ve yüksek talep nedeniyle fiyatlarında inanılmaz artışlar görülen Japon viskilerinin ülkemizde de satışı yapılıyor.


Viski bir erkek içkisi mi?

Bir film sahnesi hayal edelim: “Kahramanımız işinden eve dönmüştür. Bir bardak çıkarır şişeyi açar ve kehribar rengi sıvıyı bardağa döker. Yorgun günün ardından viskinin ona verdiği o rahatlamayı hak etmiştir…” ya da, “Ünlü ajan bir barda gözüne kestirdiği hedefe yaklaşmak için plan yapmıştır, barmenden kendisine bir viski söyler ve elinde viskisiyle hedefe doğru ilerler…”
Bu hayali sekanslarda bir cinsiyet belirtilmemesine rağmen neden zihnimizde şık giyimli biraz maço biraz centilmen erkekler beliriyor? Beynimizde viskinin bu şekilde kodlanması elbette tesadüf değil. Yıllar süren pazarlama teknikleri ve mesajları viskinin hayatımızda bu şekilde kodlanmasına yol açıyor. Öte yandan rengarenk viski şişelerinde hakim olan renklerin siyah, kahverengi, lacivert, koyu yeşil ve koyu kırmızı olduğunu görebilirsiniz. Bu renk paleti de yine oldukça maskülen ve viskinin asıl tüketicisi olan erkek kitleye hitap ettiğini gösteriyor.


VİSKİYE BUZ ATILIR MI?
Yaygın olarak tüketim şekilleri arasında viskinin buzla, kolayla ya da bir başka içecek ile karıştırılarak seyretilip tüketilmesi öne çıkıyor. Ancak viski püristleri viskinin sek olarak tüketilmesini tavsiye ediyorlar. En az 3 yıl meşe fıçıda bekleyip bardağınıza gelen bu sıvının kokusunu ve tadını tam olarak alabilmek, bir viski tutkunu için vazgeçilemeyecek kadar kıymetli.

İSKOÇLAR VİSKİYİ NASIL İÇER?
İskoç barlarında viski genel olarak sek ya da buzlu bir şekilde tumbler bardaklarda tüketiliyor. Viskinin yanında genelde bir bira da sıklıkla viskiye eşlik ederken görülebiliyor. Barlarda en çok tüketilen viskiler ise harman İskoç viskileri.

2020 sonbaharında çıkacağı açıklanan BOB DYLAN’IN viskisi pandemiden dolayı ertelenmiş olmalı. Heaven’s Door/Cennetin Kapısı adını taşıyacak olan viskinin göreceği ilgiyi tahmin etmek güç değil.

TÜRKİYE’NİN VİSKİ SERÜVENİ
Türkiye’nin içkinin Tekel tarafından üretildiği dönemde yaklaşık 50 yıllık bir viski macerası bulunuyor: Ankara Viskisi.
1963 yılında Ankara’da bulunan Tekel bira fabrikasında üretilmeye başlanan Ankara Viskisi, Türkiye’de yasal olarak satışı yapılan ilk ve tek yerli viski. 1980’li yıllardan sonra ithal ürünlerin piyasaya girmesiyle birlikte satışı düşen Ankara Viskisi, tekelin özelleştirilmesi ve daha sonrasında uluslararası şirketlerin Türkiye içki piyasasında hâkim olmasıyla birlikte gözden düştü, 2011 yılında üretimine son verildi.

VİSKİ EŞLİKÇİLERİ
Türkiye’de viskinin yanında çoğunlukla kuruyemiş tüketilirken dünyada viskinin yanında neler tüketilebileceği konusunda oldukça zengin öneriler mevcut. Viskinin deniz ürünleri, peynir, isli veya ızgara et ürünleri ile iyi eşlikçi olduğu belirtiliyor. Daha rahat içimli vanilya, karamel ve çiçeksi kokuların hakim olduğu viskilerin tatlılar ile uyumu ön plana çıkarken, fırınlanmış ve mangalda pişmiş yiyecek veya tatlılar isli viskilerle iyi bir lezzet uyumuna sahip.

FRANK SINATRA

Mezarına bir şişe Jack Daniel’s isteyen birinden bahsediyoruz. Viski kadehi kendisine en çok yakışanlardan. Sinatra şerefine bir viski yapan Jack Daniel’s bu viskiye “Jack Daniel’s Sinatra Select” ismini verdi.

TÜRK FİLMLERİNİN ZENGİN ADAM İÇKİSİ

Türk filmlerinde acımasız patron rolünde izlediğimiz karakterlerin sıklıkla ellerinde bir viski kadehi görürüz. 1980 yılı öncesi Türkiye’de kaçak olarak bulunan yabancı viskiler zenginliğin ve gücün bir simgesi olarak Yeşilçam’da sıkça kullanıldı. Evlerde ise yurtdışından gelenlerin kıymetli hediyesi olan viski içildikten sonra da içine demli çay konarak vitrindeki saltanatını sürdürdü.