moda

/

Pandemi sonrası moda ve lüks

Pandemi, moda ve lüks kavramlarını kökten değiştirdi; tüketim alışkanlıklarından estetik algısına kadar birçok unsur yeni bir form kazandı. Sürdürülebilirlik, minimalizm ve dijitalleşme gibi unsurlar, artık modern lüks anlayışının temel taşlarını oluşturuyor.

ELİF NAZLI DURAN

Şu bir gerçek ki, pandemi, moda ve lüks kavramlarında derin bir dönüşüm yarattı. Küresel ölçekte yaşanan belirsizlik, tüketim alışkanlıklarından estetik algısına kadar birçok unsuru etkiledi. Bugün, pandemi öncesi alışkanlıklarla şekillenen lüks algısı yerini daha bilinçli, sürdürülebilir ve bireyselleşmiş bir anlayışa bırakıyor. Moda dünyası, yalnızca fiziksel ürünlerin değil, yaşam tarzı ve duygusal bağların ön planda olduğu bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Tüketiciler, lüksün sadece maddi değerlerle tanımlanamayacağını fark etti ve sürdürülebilirlik, bu dönemde yeni lüksün ana unsurlarından biri haline geldi. Çevresel duyarlılık, az tüketim ve uzun ömürlü tasarımlar da markaların stratejik odak noktaları olarak ön plana çıktı. Özellikle genç nesil, etik üretim ve karbon ayak izi gibi konulara daha fazla önem veriyor. Lüks markalar artık koleksiyonlarını tanıtırken sürdürülebilirlik vaatlerini de ön plana çıkarıyor. Tüm bunlara örnek olarak, Gucci’nin çevre dostu koleksiyonları veya Stella McCartney’in sürdürülebilir moda üzerine yaptığı çalışmaları göstermek mümkün. Daha az üretim, daha az atık ve geri dönüştürülebilir malzeme kullanımı, bu değişimin merkezinde yer alıyor. Aynı zamanda ikinci el lüks ürünlere olan talep, moda dünyasında döngüsel ekonominin yükselişine işaret ediyor. Öte yandan şunu da belirtmek gerekiyor, pandemiden sonra moda anlayışı iki temel yönelim geliştirdi; minimalizm ve maksimalizm. Bir yanda, sade ve zamansız tasarımlar ön plana çıkarken, diğer yanda neşeyi, özgürlüğü ve kendini ifade etmeyi yücelten maksimalist yaklaşımlar dikkat çekiyor. Minimalizm, pandeminin getirdiği sadeleşme arzusuna yanıt verirken, maksimalizm ise kapanma dönemlerinde baskılanan duyguların dışa vurumu olarak kendini gösteriyor. Valentino’nun renk patlamalarıyla dolu koleksiyonları veya Balenciaga’nın cesur siluetleri, bu estetik arayışın örnekleri arasında.


Ülkemizde de durum aynı

Türkiye’de de benzer bir eğilim gözlemlendi. Pandemi sonrası tatil beldelerinde lüks otellere olan talebin artması, mücevher ve moda sektöründeki hareketlilik bu trendin yerel yansımalarından yalnızca birkaçı. Türk tüketiciler, özellikle uluslararası markaların yeni koleksiyonlarına olan ilgilerini yoğunlaştırdı.


LÜKSÜN YENİ İFADELERİ: SAĞLIK, ZAMAN VE DOĞA

Pandemi sonrası dönemde lüks, sadece giyim ve aksesuardan ibaret bir kavram olmaktan çıktı. Zaman, sağlık ve doğa ile bağlantılıdeneyimler, modern lüks anlayışında önemli bir yer edindi. Spa terapileri, doğayla iç içe tatil deneyimleri ve sağlıklı yaşam odaklı tasarımlar, lüks tüketicilerinin yeni öncelikleri arasında. Özellikle wellness turizmi ve “wellbeing” konsepti, lüks sektörünün en hızlı büyüyen alanlarından biri oldu. Doğal yaşamdan ilham alan koleksiyonlar, pandemi döneminde artan doğa özleminin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Hermès’in pastoral tonlardaki koleksiyonları veya Dior’un doğadan esinlenen “haute couture” tasarımları, bu eğilimi destekliyor. Lüks artık yalnızca bir statü sembolü değil, aynı zamanda anlam ve değer yaratan bir kavram: Tüketiciler, satın aldıkları ürünlerin hikayesiyle, üretim süreçlerinin şeffaflığıyla ve markaların topluma katkısıyla ilgileniyor. Bu nedenle, pandemi sonrası lüks dünyasında “değer temelli tüketim” önem kazanıyor. Moda ve lüks sektörü, hem bireylerin hem de toplumun ihtiyaçlarını karşılayan yenilikçi bir platforma dönüştü ve pandemi, bu dönüşümün bir katalizörü olarak daha anlamlı, daha bilinçli bir lüks anlayışı ortaya çıkardı. Şimdi ise bu yeni dönemde markalar, tüketicilerin hem duygusal hem de etik ihtiyaçlarına hitap ederek kendilerini yeniden tanımlıyor.


Dijitalleşme ve modanın geleceği

Dijital dönüşüm, pandemi sonrası moda dünyasında bir diğer önemli değişim alanı olarak ön plana çıkıyor. Moda markaları, sanal defilelerden NFT koleksiyonlarına kadar geniş bir dijital yelpazeye yöneldi. Özellikle Metaverse’in yükselişi, lüks markaların dijital dünyada da yer almasını zorunlu kıldı. Louis Vuitton’un dijital oyunlarla tanıttığı koleksiyonlar ve Balenciaga’nın Fortnite iş birliği, bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden. Ayrıca, online alışveriş platformlarının gelişimi, lüks moda tüketiminde mekân bağımsızlığı yarattı. Deneyimsel perakende, artırılmış gerçeklik (AR) ve yapay zekâ destekli kişiselleştirme gibi yenilikler, fiziksel mağazacılığın eksikliğini bir ölçüde giderdi.


PANDEMİ SONRASI “İNTİKAM ALIŞVERİŞİ”: YENİ BİR TÜKETİM ÇILGINLIĞI

Pandemi döneminde uzun süre evlere kapanan, seyahat, alışveriş ve sosyal hayattan uzak kalan bireyler, kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte alışveriş dünyasına hızlı bir dönüş yaptı. Bu fenomen, literatüre “intikam alışverişi” (revenge shopping) olarak geçti. İntikam alışverişi, pandemi süresince bastırılan tüketim arzularının serbest kalmasıyla ortaya çıkan yoğun bir alışveriş eğilimini ifade ediyor. İlk kez Çin’de pandemi sonrası toparlanma sürecinde gözlemlenen bu trend, tüm dünyada lüks segmentte bir patlama yaşanmasına neden oldu. İnsanlar, biriken harcama isteklerini lüks giyimden teknolojiye, tatillerden gastronomiye kadar pek çok farklı alanda gidermeye yöneldi. Örneğin, Çin’deki bir Hermès mağazasında tek bir günde 2,7 milyon dolarlık satış rekoru kırılması, bu eğilimin en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Pandemi boyunca daha az dışarı çıkma, sosyal etkinliklerin iptali ve ekonomik belirsizlikler, birçok kişinin tasarrufa yönelmesine neden oldu. Ancak bu tasarruflar, aynı zamanda bir tür “tüketim açlığı” yarattı. Kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte, bireyler yalnızca alışveriş yapma ihtiyacını değil, kaybettikleri zamanı ve deneyimleri de geri kazanma arzusuyla hareket etmeye başladı. Bu durum özellikle lüks tüketim alanında belirgin hale geldi. Pandemiden önce daha dikkatli ve seçici harcama yapan tüketiciler, lüks ürünlere olan ilgilerini “hak edilmiş bir ödül” veya “öz bakım” şeklinde yorumladı. Çantalar, mücevherler, lüks otomobiller ve tatil deneyimleri, bu dönemin en çok talep gören kategorileri arasında yer aldı. İntikam alışverişi, yalnızca finansal bir hareket değil, aynı zamanda psikolojik bir olgu. İnsanlar, pandemi sırasında yaşadıkları belirsizlik ve sıkışmışlık duygusunu, kendilerini mutlu eden alışveriş eylemiyle telafi etmeye çalıştılar. Lüks ürünler, bireylere “pandemiye karşı kazanılan zaferin” bir simgesi olarak görüldü. Bunun yanı sıra, sosyal medya ve influencer’ların etkisi de intikam alışverişi trendini körükledi. Özellikle moda ve lüks segmentte, yeni sezon ürünleri sergileyen içerikler, bireylerin tüketim arzusunu pekiştirdi. Pandemi döneminde online satış stratejilerine ağırlık veren lüks markalar, intikam alışverişi dalgasıyla birlikte fiziksel mağazalara da geri döndü. Markalar, tüketicilere sadece ürün değil, aynı zamanda deneyim sunan mağaza konseptleri ile dikkat çekti. Örneğin, Chanel, Louis Vuitton ve Gucci gibi devler, fiziksel alışverişi daha cazip hale getirmek için özel koleksiyonlar ve VIP hizmetler sunmaya başladı.  

Neden marka giyeriz?

Kaliteli, dayanıklı ve mükemmel şekilde tasarlanmış eşyalar kullanma isteği mi yoksa “ben bol sıfırlı bir banka hesabına sahibim,” demenin kestirme yolu mu? Sahi, biz insanlar ünlü markalara ait – hatta çoğu zaman üzerinde bir başka kişinin ismi ve soyadı yazan – ürünlere neden o kadar çok para veriyoruz? 

ELİF NAZLI DURAN

Milyon dolarlık çantalar, saatler ve ayakkabılar… Lüks tüketim kesinlikle sınır tanımıyor; talep olduğu müddetçe arz da devam ediyor ve bu ürünlere ait global pazar yıllık yaklaşık 200 milyar dolarlık hacmiyle diğer pek çok sektör arasında yıldız gibi parlıyor. Ve işin tuhafı, ürünlerin etiketlerindeki fiyatlar arttıkça fonksiyonelliklerinde hiçbir değişiklik olmuyor. Öyle ya, 1.900.000 USD değerindeki Hermés Rose Gold çantanın eşyalarınızı taşıma işini basit bir plastik çantadan daha iyi yapacağını kim iddia edebilir ki? Ya da 17 milyonluk elmas işli stiletto’nun ayağınızı vurmayacağını!

Tabii, bu söylenenler işin esprisi çünkü lüks tüketim mallarının fonksiyonelliklerin dışında, daha derinde yatan, çok daha farklı işlevleri var. Bu işlevlerin başında da elbette onlara sahip olana kazandırdıkları imaj geliyor. İşte biz de, bu sayımızda, bireyleri pahalı ürünler satın almaya iten motivasyonu enine boyuna incelemeye ve işi hem psikolojik hem de sosyolojik boyutuyla ele almaya karar verdik. Rehberimizse bu konu üzerine yapılan bilimsel çalışma ve deneyler oldu. 

Lüks tüketim alışkanlığının iki temel motivasyonu var: “sahip olma” ve “gösterme, sergileme arzusu”.

Bu çalışmalardan ilki University of British Columbia’dan Karl Aquino ve Jessica Tracy’ye ait olandı. Lüks tüketim alışkanlığının kökeninde iki temel motivasyonun yattığını ve işin ilginci bu iki temel motivasyonun birbirileriyle çeliştiğini açıklayan iki araştırmacıya göre bunlardan ilki “sadece sahip olma” ikinciyse “gösterme, sergileme” arzusu. Aquino ve Tracy, bu sonuca tam yedi farklı deney yaparak ulaşmışlar. Bu deneylerin birinde, deneklere, pahalı çanta, ayakkabı ve aksesuar taşıyan gelişigüzel kişilere ait fotoğraflar gösterilmiş; bu kişiler hakkında ne düşündükleri sorulmuş. Deneyin sonucu hayli ilginçmiş, kişiler fotoğrafları da kendi tüketim alışkanlıklarına göre değerlendirmişler. Lüks tüketimi kaliteli eşyalara sahip olmak için bir araç olarak görenler fotoğraftaki kişileri “başarılı”, diğer gruptakiler ise “kibirli” insanlara benzetmişler. 

Öte yandan, bazı çalışmalar da, lüks markalara yönelimde düşük kendine güven faktörünün önemli rol oynadığını gösteriyor. Buna göre, özellikle bu ürünleri alacak gücü olmayan kişiler, onları özgüvenlerini yükseltecek, kendilerine bir aidiyet duygusu kazandıracak birer arzu nesnesi olarak görebiliyorlar. Özellikle online alışverişin böylesine kolay hale geldiği şu günlerde (Pandemi nedeniyle ülkemizde yapılan online alışveriş hacmi beş yıl içinde geleceği seviyeye sadece bir yıl içinde ulaşmış), binlerce liralık çantalar, ayakkabılar sadece bir tık uzağımızdan bize göz kırpıyorlar. İndirimler, kampanyalar ve taksit seçenekleri de onları göreceli olarak daha da ulaşılabilir kılıyor. İnsanların tüketim alışkanlıklarını inceleyen bazı uzmanlarsa, lüks markalara ait ürünler satın almanın, yoğun tempoda çalışan ve buna karşılık iyi kazanan kişilerin kendilerini ödüllendirme yollarından birisi olduğunun altını çiziyor. 

Bu konudan bahsetmişken, “sadece çok çok zenginlerin giyebileceği kadar eski bir gömlek” sözünü de hatırlamamak, olmaz. Gerçekten de, zenginlikleri herkes tarafından malum olan ve kanıtlayacak pek fazla şeyi olmayan kişilerin, markalı ürünlere pek de fazla yönelmedikleri belki onların gösteriş türünün de eski ve ucuz şeyler seçmek olduğu biliniyor. İlginç, değil mi?

 

PAHALI ÜRÜN GERÇEKTEN KALİTELİ ÜRÜN MÜ?

Pahalı ürün tutkusunun kökeni sorulan pek çok kişi, bu alışveriş eğiliminin itici gücü olarak kaliteye verdiği önemi işaret edebilir. Ancak, kalitenin ölçüsü nedir sorusunu yanıtlamak ilki kadar kolay olmayacaktır. 

Örneğin fiyatı yaklaşık 200 bin Türk Lirası olan bir saati düşünün; onun bedeliyle, yine dünyaca tanınan, uzun yıllardır üretim yapan bir diğer markaya ait yaklaşık 100 saat alabilirsiniz. Aradaki kalite farkı gerçekten de yüz katı mı olacaktır? 

ORİJİNALLİK MESELESİ ÖNEMLİ

Söz konusu lüks tüketim ürünleri olunca akla gelen diğer bir konu da replika ürünler. Gerçekten de, en ünlü ve pahalı markalara ait çantaların, giysilerin, ayakkabıların birebir benzerlerini bulmak hiç de zor değil; hem de onda bir fiyatına. Hal böyleyken; yani tamamen aynılarına (ki bu ürünlerde fonksiyonellik de ziyade görünümün önemli olduğu düşünülürse bu benzerlik daha da anlamlı) ulaşmak böylesine kolayken, niye orijinalleri hâlâ yoğun şekilde talep görüyor? Amaç bu ürünler sayesinde bir statü kazanmak olduğunda aynı işi birebir kopyasının yapacağı gerçek. Ancak psikologlara göre, durum pek böyle sayılmaz ve bunu düz mantıkla açıklamaya çalışmak hiç de rasyonel değil. Yale Üniversitesi uzmanları, orijinalliğe ve gerçekliğe duyulan ihtiyacın temellerinin daha çocukluk çağında atıldığından bahsediyorlar. 


Şeytan Prada Giyer

Lauren Weisberger’in “Şeytan Prada Giyer” kitabından aynı isimler uyarlanan film, ülkemizde “Şeytan Marka Giyer” adıyla vizyona girdi. Amerikan Vogue dergisinin acımasız patronu Mirada’yı canlandıran Meryl Streep, inanılmaz başarıyla yansıttığı bu rolle Altın Küre’yi kucakladı (2006). Filmde moda ve moda dergisi dünyası, acımazsızca eleştiriliyor. Ancak o kadar cıvıltılı, renkli, havalı bir dünya ki bu, o ortamda olma isteğinizi söndürmeye yetmiyor. 


ASLINDA NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYORSUNUZ?

Satın aldığınız o çok pahalı markalara ait bazı elbiselerin, tişörtlerin iç etiketlerine baktınız mı hiç? Eğer bakacak olursanız, bunların azımsanmayacak bir kısmının polyester, elastan gibi sentetik malzemelerden, Çin, Bangladeş veya Endonezya gibi işçiliğin oldukça ucuz olduğu ülkelerde yaptırılmış olduğunu görebilirsiniz. O zaman da aklınıza şu soru gelebilir: “ben neyin bedelini ödüyorum?”. Aslında sadece bir tişört aldığınızda bile; mağaza kirasından dünyanın tüm moda dergilerine verilen yüksek bedelli ilanlara, ünlü Hollywood yıldızı reklam yüzlerine ait reklam bütçelerine ve şatafatlı ambalajlara pek çok gider kaleminin o tişörtün fiyatına dahil edildiğini unutmayın. Öte yandan, kaşmir, ipek, saf yün ve deri gibi malzemelerin ise daha uygun fiyatlı markalar tarafından sunulduklarında bile son derece kaliteli ve dayanıklı olacakları bilgisi de aklınızın bir köşesinde durabilir.

YENİ LÜKS KAVRAMI

Lüks tüketime ait pazar hacmi inanılmaz boyutlara ulaşırken bir yandan da son yıllarda çoğu kişi bambaşka bir kavramdan bahsetmeye başladı: Yeni lüks. Uzun yıllardır moda editörlüğü yapan Nazlı Barantan, bakın bu konudaki görüşlerini nasıl dile getiriyor:

“Ne çevreye inanılmaz zararlar verilerek çıkarılan altınlar, ne işçilerin hayatlarına mal olan elmaslar ne de bir palto uğruna onlarcası katledilen hayvanlar… Görünen o ki, tüm bunların sembolü olduğu lüks ve ihtişam kısa bir süre sonra tamamen geride kalacak ve bunların yerini birer prestij kaynağı olarak “sürdürülebilirlik”, “çevreye duyarlı” gibi kavramlar alacak. Zaten bu akımın ayak sesleri bir süredir duyuluyordu. Ancak geçtiğimiz yıla damgasını vuran pandemi, toplumların bazı şeyleri daha derinlemesine sorgulamasını sağladı ve insanlar çevreyle, dünyayla ve kendi temel ihtiyaçlarıyla olan ilişkilerini tekrar gözden geçirdiler. Binlerce liralık bir çantayı kolumuza takmak mı sizi daha önemli bir insan yapacaktı yoksa aynı meblağı bir sivil toplum örgütüne bağışlamak mı? Bu akım yükselişte iken markalar cephesinden de iyi haberler gelmeye başladı. Kâr amacı gütmeyen H&M Vakfı, Bangladeş’teki kadın hazır giyim işçilerini desteklemek için uzun vadeli bir proje başlattı. Tommy Hilfiger’ın döngüsellik çabaları, yeni kullanılan elma kabuğu teknolojisinin yanı sıra geri dönüştürülmüş denim, kaz tüyü, yün ve pamuk gibi malzemelerle giysiler üretmeyi içeriyor.  

VAKKO VE BEYMEN

Türkiye’de lüks tüketim denince akla öncelikle iki marka geliyor. Bunlar elbette Vakko ve Beymen. Hem kendi etiketleriyle üretim yapan hem de dünyaca ünlü pek çok markayı ithal eden Vakko ve Beymen şık mağazalarıyla moda tutkunlarını ağırlıyor ve onlara alışveriş asistanından eve servise kadar pek çok lüks hizmet veriyor. Vakko’nun hikayesi 1934 yılında kurduğu “Şen Şapka” adlı küçük bir şapka dükkânı ile başlamış. Kurucusu Vitali Hakko, Şen Şapka’nın adını bir süre sonra Vakko’ya dönüştürmüş. Ve Vakko Türk ipeği, pamuğu ve yünüyle yapılmış son moda eşarplarıyla tüm dünyada tanınan bir marka haline gelmiş. 

Vakko’ya kıyasla biraz daha genç olan Beymen’in tarihçesiyse bundan yaklaşık 50 yıl öncesine dayanıyor. 1960’lı yılların sonlarına doğru İtalyan moda evi Silvano Corsini ile gerçekleştirilen işbirliği neticesinde Beymen’in ilk tohumları atılmaya başlanmış. Beymen etiketi ile kendi ürünlerini piyasaya sürmesi ise 1971 yılında Şişli’de açılan bir mağaza ile gerçekleşmiş. Beymen, ilk olarak erkek koleksiyonunu müşterileri ile tanıştırmış. 

 

EN DEĞERLİSİ LOUIS VUITTON

Yaklaşık 35 milyar dolarlık bir marka değerlemesine sahip Louis Vuitton, daima dünyanın en değerli markaları arasında ilk sıralarda yer almayı başarıyor. Değer sırasına göre, Louis Vuitton’ı izleyen diğer lüks tüketim markalarıysa şunlar: Chanel, Hérmes, Gucci, Cartier, Dior, Tiffany&Co, Burberry ve Prada. 

 

REPLİKA ÜRÜNLERİN BARKODLARI BİLE OLUYOR

Yazımızda daha önce de bahsettiğimiz gibi, lüks markalar aracılığıyla belirli bir statü sahibi olmak isteyen ancak bütçesi buna elvermeyen kişiler sıklıkla replika ürünlere yöneliyor. Durum böyle olunca da, sahte ürünler sektörü inanılmaz bir hacimde üretim yapıyor. Hatta öyle ki, bazı kaliteli replikaları markaların uzmanları dahi ayırt edemiyor. Bu ürünler, barkodlarından orijinallik kodlarına gerçek mallardaki tüm detaylara sahip şekilde üretiliyor. 

Dünya genelinde en fazla replikası yapılan ürünlerin başında Louis Vuitton geliyor. Onu, Burberry, Gucci, Chanel ve Michael Kors izliyor.

 

DÜNYANIN İLK MARKALARI

Markalardan bu kadar bahsetmişken onların tarihini es geçmek olmaz. Gerçekten de, ilk markayı kim yarattı ve o küçük sihirli kumaşları yani etiketleri giysilerin içine dikmek kim aklına geldi? İşte sorunun yanıtı. 

Brooks Brothers: ABD’nin en eski moda markası olan Brooks Brothers, 1818 yılında New York’ta kurulmuş. Marka hâlâ ayakta ve ülkemizde de birkaç butiğiyle hizmet veriyor. 

Hermes: Fransız modaevi Hermes, adını ilk olarak yaptığı son derece kaliteli eğerler ve diğer el yapımı deri aksesuarlar aksesuarlarla duyurdu. 1837 yılında Thierry Hermes tarafından kurulan marka, hâlâ dünyanın her yerinde lüks tüketimin başlıca simgelerinden. 

Worth: Paris’te yaşayan bir İngiliz olan Charles Frederick Worth (1825-1905) tarafından kurulan marka, günümüzün moda markalarına yakın şekilde birçok terzi çalıştıran ve hazır giyim üreten konfeksiyonların ilki olarak biliniyor.

/

Gideli 50 yıl oldu, hâlâ etkisindeyiz… Coco Chanel

Moda dünyasında çığır açan, ilklerin altında imzası bulunan Coco Chanel, aramızdan ayrıldı ama açtığı yol bütün dünyayı büyülemeye devam ediyor. “Moda, sadece elbiselerden oluşmaz. Moda gökyüzünde, moda sokakta, moda düşündüklerimiz ve yaşadığımızdır.” diyerek giyinmenin bir hayat biçimi olduğunun altını çizdi. Şu sözlerine katılmamak mümkün mü? “Özensiz giyindiğinizde elbiseniz fark edilir, kusursuz giyindiğinizde siz fark edilirsiniz.”

BURAK KURU

Tüm dünyada Coco Chanel olarak tanınsa da bu onun gerçek adı değil. İsmi Gabrielle Chanel, sahne adı olarak izleyicileri ona Coco dediği için bu adı kullanmaya başladı. “Ko Ko Ri Ko” ve “Qui qu’a vu Coco” şarkılarıyla popülerleştiğinden hayranları ona Coco diye seslenmeye başladı.

Çok meşhur ve zengin oldu ancak çocukluğu zor koşullarda geçti. Yoksul bir ailede doğdu, babası tarım işçisi ve işportacıydı.

Annesini 12 yaşında kaybetti. Annesinin ölümünden sonra babası onu yetimhaneye bıraktı ve 18 yaşına kadar burada yaşadı.


Yetimhanede dikiş dikmeyi öğrendi. Şapka dikimi konusunda uzmanlaştı. 1910’da Paris’te açtığı butiğin ilk müşterileri halktan kadınlardı, ancak sosyetenin buranın adresini öğrenmesi uzun sürmedi. 


Chanel birkaç yıl cafelerde şarkıcılık yaparak para kazandı. O yıllarda ismi birkaç zengin erkekle anıldı. Arthur Capel ona finansal açıdan destek oldu ve 1913’te Paris’te ilk mağazasını açtı. Moda kariyerine kadın şapkaları tasarlayıp satarak başladı. İlerleyen zamanda elbise satmaya da geçti. 5 yıl içinde adını duymayan kalmadı. Sadelik ve rahatlığa yaptığı vurgu devrim niteliğindeydi ve bu tasarımları çok beğenildi. 1920’lerin sonunda Chanel sadece “haute couture” diken bir modaevi olmaktan çıkıp, parfüm laboratuvarı, tekstil imalathanesi ve mücevher atölyesi olan, iki binden fazla insanı istihdam eden, milyon dolar değerinde dev bir marka haline geldi.
1. Dünya Savaşı ertesi gelişen sanayiyle tekstil ve moda endüstrisi de hızlı bir gelişim sürecine girdi. Kadınların da iş hayatına girmesi giyim tarzlarında da değişiklikler getirdi.

1920’lerde “küçük siyah elbise”yi moda dünyasına soktu. Elbise mâkul fiyatı ve her duruma uygun olması nedeniyle dünya çapında kabul gördü. 


İnsanlar günlük yaşantılarında sportif, gösterişli ama rahat giysileri kullanırken giyim sektörü de bu yönde üretimler yapmaya başladı. Coco Chanel takıları da bu yeni düzene ayak uyduracak biçimde ‘jung style’ tarzını ortaya koydu. Bu tarzda, rengârenk cam, seramik ve plastik boncuklarla oluşmuş ucuz günlük takılar, pahalı mücevherlerin yerine pekala kullanılabiliyordu. Böylece takı kavramına ilk kez ‘bijuteri’ sözcüğü de girdi. Özetle bujiterinin doğuşunu da Chanel’e borçluyuz.

Sadece tasarladığı kıyafetlerle değil saçlarıyla da dünyaya ilham verdi. Opera izlemeye kısacık saçlarıyla geldiğinde kadınlar bu yeni oğlan çocuğu tarzını hemen benimsedi.

Kadınları pantolonla o tanıştırdı. Gondolda daha rahat gezebilmek için Venedik seyahatinde pantolon giydiğinde yer yerinden oynadı. 

TÜM DÜNYAYI SARAN KOKU: CHANEL NO 5
1921’de ilk parfümü Chanel No 5’i yarattı. Bu tasarımcısının ismini taşıyan ilk parfümdü. Bir falcı ona 5’in şanslı rakamı olduğunu söylemişti. Chanel’i finansal açıdan bir imparatorluk haline getiren No 5’in başarısıydı. No 5 Fransa’da dönemin en başarılı parfüm yaratıcılarından Ernst Beaux’nun yardımıyla ortaya çıktı. Bu parfüm hâlâ dünyanın en çok ilgi gören parfümlerinden.

Coco Chanel’in devrim yaratan tasarımları şıklığın yanında rahat ve pratikti. Kadınları korse takmaktan kurtararak onlara özgürlüklerini kazandırdı. Etek boylarını kısaltarak, bilekleri görünür hâle getirmek de sadece onun cesaret edebileceği türden bir yenilikti.

ŞÖHRETİNİ LEKELEYEN İLİŞKİ: NAZİ İŞGALİNDE ALMAN DİPLOMATLARLA YAKINLIK
Chanel modaevi 1939’da savaşın patlak vermesiyle kapandı. Nazi işgali sırasında Alman diplomatlarla yakınlık kurduğu haberleri şöhretini lekeledi. Modaya dönmek için 1954’e kadar bekledi. Oyuncu Marlene Dietrich’e “Açmasaydım sıkıntıdan ölecektim” dediği rivayet ediliyor. O yıl, 71 yaşındayken yakasız tüvit ceketi tasarladı. Bu ceket ve etekten oluşan takım Chanel’in ikonikleşen görünümü haline geldi ve tüm moda dünyası onu kopyaladı.

30 YIL OTELLERDE YAŞADI
Gündüz saatlerini evinde geçiriyordu ancak uyumaya otele gidiyordu. Son yıllarını ise tamamen otelde geçirdi.
10 Ocak 1971’de arkadaşı Claude Baillen’la yaptığı yürüyüşün ardından Ritz Hotel’deki yatağında öldü. 88 yaşındaydı. 60 yıl boyunca Paris moda dünyasının bir numaralı ismi oldu. 19’uncu yüzyıla ait rahatsız kıyafetleri geride bırakıp kadınlara gündelik şıklık sundu. Chanel, yatağında hayatını kaybetmeden önce yardımcısı Celine’e, “Görüyorsun, işte böyle ölüyorsun” dedi.

Coco Chanel’in 1971’de ölümünün ardından modaevi farklı tasarımcılar tarafından yönetildi. 1983’te Karl Lagerfeld tasarımcıların arasında en uzun süre Chanel’i yöneten isimdi. Lagerfeld’in Şubat 2019’da hayatını kaybetmesinin ardından dev markanın kreatif direktörü 30 yıldan uzun süre Lagerfeld’le mesaisini paylaşmış olan Virginie Viard oldu.

CHANEL’İN EN ÇARPICI YÜZLERİ
Dünyayı etkisi altına alan marka, bunu reklam kampanyalarına da borçlu. Şirket, tarihi boyunca çok önemli isimleri reklam yüzü yaptı.
10 tanesini hatırlayalım.
Catherine Deneuve (Chanel No. 5, 1965-76)
Claudia Schiffer (Chanel Boutique, 1987-2011)
Linda Evangelista ve Christy Turlington (Chanel Boutique, 1991)
Stella Tennant (Chanel Boutique, 1996)
Kate Moss (Coco Mademoiselle Chanel, 2001-05)
Nicole Kidman (Chanel No. 5, 2004)
Jerry Hall (Chanel Accessories, 2009)
Audrey Tautou (Chanel No. 5, 2009)
Brad Pitt (Chanel No. 5, 2012)
Marilyn Monroe (Chanel No. 5, 2012-eski kampanya için çekilmiş, ama kullanılmamış fotoğraflarla-)

Chanel’in stilinin en şahane yönü tasarımlarının zamansız oluşudur. Kendi dönemi için devrim niteliğinde olan giysi ve takıları, onyıllardır kadınların üzerinde ya da hayalinde…

Coco Chanel’den inciler

-Bir kadın hak ettiği yaştadır.
-Doğa sizlere 20’li yaşlardaki yüz ifadenizi verir, hayat 30’lu yaşlarda ifadenizi şekillendirir. Ama 50 yaşında hak ettiğiniz ifadeyi alırsınız.
-Moda geçer stil kalır.
-Sadelik, gerçek zarafetin temel düşüncesidir.


İKONİK ÇANTA CHANEL 2. 55
Markanın ikonik tasarımlarından biri Chanel 2.55 isimli çanta. Stil ve statü sembolü olan çift zincir saplı, kapitone dokulu model ilk kez 1955’te piyasaya çıktı. Chanel’in rahatlığı esas alan tasarımlarından çantalar böylece nasibini aldı. Uzun omuz askısı olan ilk çantaydı. Kadınlara hareket özgürlüğü sağladı.


Hırslı, yaratıcı, başarılı ve korkusuz bir kadın. Hayatını anlatan tüm çalışmalarda hakkı verilmiş bir hayatın izlerini görmek mümkün. 

COCO CHANEL’İN HAYATINI OKUMAK, İZLEMEK İÇİN…
Hal Vaughan 2011’de yazdığı Sleeping with the Enemy: Coco Chanel’s Secret War ‘‘Düşmanla Yatmak, Coco Chanel’in Gizli Savaşı’’ kitabında, Chanel’in İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler için çalıştığı, Alman askeri istihbaratına bilgi sızdırdığı suçlamalarını kaleme aldı.

Justine Picardie’nin 2010’da yazdığı ‘‘Chanel Efsanesi ve Hayatı’’ ise Gabrielle Chanel’in gizli dünyasını anlatıyor. Chanel arşivine sınırsız erişim imkanıyla Picardie, Coco Chanel’i gizlendiği yerden çıkarıyor. 2009 yapımı Coco Avant Chanel, (‘‘Coco Chanel’den Önce’’) filmi yine modacının hayatını anlatıyor. Chanel’i filmde Audrey Tautou canlandırıyor.