Canlandırdığı her rolü parlatıyor; mimikleri, ses tonu, karizması ve güzelliğiyle büyülüyor… Blanchett, sinemanın en önemli, en çok kazanan, gelecekte nice başarılara imza atması beklenen isimlerinden biri. Özellikle Blue JasmIne’deki büyüleyici performansı filmi defalarca izletebilir. Bu yetenekli Oyuncuyu daha yakından tanımak ister misiniz?
BURAK KURU
Her ne kadar Avustralya’da doğup büyümüş olsa da babası Teksaslı bir deniz subayıydı. Görev için geldiği Melbourne’de Blanchett’in annesiyle tanışıp evlenmeye karar verdi. Blanchett 10 yaşındayken kalp krizi geçiren babasını kaybetti. Verdiği bir röportajda o günü şöyle anlatıyor: “Piyano çalıyordum ve pencerenin önünden geçtiğini gördüm. Ona el sallayarak veda ettim”. Babasıyla düzgün bir şekilde vedalaşamadığı için ünlü aktris ailesindeki herkesle vedalaşmadan evden çıkmamayı ritüel haline getirdi.
Annesi ve anneannesi tarafından büyütüldü. Blanchett’in iki kardeşi daha var. Abisi bilgisayar mühendisi, kız kardeşiyse tiyatro tasarımcısı oldu. Blanchett, Melbourne Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi aldı. Profesyonel oyunculuk kariyeri ülkesi Avustralya’daki tiyatro sahnelerinde başladı. 1993’te ilk kez televizyon ekranında görüldü. 1994’teki Heartland ve 1995’teki Bordertown dizilerinde başrol oynadı. Bu dizilerdeki başarısı onu sinemaya taşıdı ve tüm dünyanın onu tanıyacağı oyunculuk serüveni başlamış oldu.
ELIZABETH ROLÜYLE OSCAR ADAYLIĞI
İlk filmi 1997’deki Paradise Road oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndaki Japon savaş kampını konu alıyordu. Blanchett’in ünü takip eden iki sinema filmiyle yükselişe geçti. 1997 yapımı iki film The Wedding Party ve Oscar and Lucinda, adını duyurmasını sağladı ancak asıl kırılmayı 1998’de Elizabeth filmiyle yaptı. Kraliçe I. Elizabeth’i canlandırdığı film ona Oscar adaylığı ve Altın Küre’de En iyi Kadın Oyuncu ödülünü getirdi. Kraliçenin âşık bir ergenden, duygusal kırılganlığını ustaca bastıran siyasi bir güce evrilmesini ve rolünün duygusal gelişimini başarıyla beyazperdeye yansıtmasıyla takdir topladı.
Farklı türlerdeki filmlerde farklı karakterleri başarıyla canlandırmasıyla çok yönlü bir oyuncu olduğunu kanıtladı. 1999 yapımı hava trafik kontrolörü hakkında bir komedi filmi olan Pushing Tin ve dramatik gerilim filmi The Talented Mr. Ripley filmlerinde yardımcı rollerde oynadı. 2002 yılında Heaven filminde saçlarını kazıtacak kadar içine girdiği rolünde beklediği etkiyi yaratamadı.
Kısa hayat dersi: ‘Her yerden beslenin’
Cate Blanchett’in şu sözü hepimize ders olacak nitelikte: “Hiçbir şey orijinal değildir. Hayal gücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreten her yerden çalın. Eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, denizlerden, ışık ve gölgelerden…
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ’YLE ŞÖHRETİ KATLANDI
Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Elf Kraliçesi Galadriel’le şöhretin kapılarını biraz daha araladı. J.R.R Tolkien’in fenomen eserinin uyarlaması olan filmle hayran kitlesi genişledi. 2004’te yönetmen Wes Anderson’ın sıradışı komedi filmi The Life Aquatic with Steve Zissou’da Bill Murray ve Owen Wilson’la başrolü paylaştı.
KATHARINE HEPBURN OLDU, OSCAR KAZANDI
Blanchett’in unutulmaz performanslarından biri, ona ilk Oscar ödülünü kazandıran, The Aviator filminde Hollywood yıldızı Katharine Hepburn’u canlandırdığı rolü oldu. 2004 yılında Martin Scorsese’nin yönettiği film milyoner Howard Hughes’un hayatını konu ediniyordu.
Blanchett’ın izleyicileri en çok şaşırtmayı başardığı film kuşkusuz 2007’deki I’m Not There filmi oldu. Filmde efsanevi müzisyen Bob Dylan’ı canlandıran güzel yıldız yine çok başarılı bir performansa imza attı. Netice şaşırtmadı: Oscar adaylığı elde etti ve Altın Küre ödülü kazandı.
2007’de kendisine şöhreti getiren Kraliçe Elizabeth rolüne geri döndü. Elizabeth: The Golden Age filminde bu kez kraliçenin olgunluk yıllarını canlandırdı.
Tarihte ilk: Aynı rolle iki kez Oscar adayı
İki kez Oscar kazanan oyuncu kariyeri boyunca çok kez Akademi tarafından ödüle aday gösterildi. Hatta aynı rolle iki kez Oscar adayı olan tarihteki tek oyuncu. Hem 1998 hem de 2007’deki iki ayrı Elizabeth filminde Kraliçe 1. Elizabeth’i canlandırdığı rollerle adaylık kazandı. Katharine Hepburn’u canlandırdığı The Aviator filmiyle Oscar’a uzanan yıldız yine bir ilki gerçekleştirerek, “Oscar kazanmış bir aktrisi canlandırarak” heykelciğe uzandı. Bob Dylan’ın alter egosunu canlandırdığı filmle de, bir erkeği canlandırarak Oscar’a aday gösterilen üç kadından biri oldu.
ÖNEMLİ YÖNETMENLERİN ‘AS OYUNCUSU’
Kariyerine hız kesmeden devam eden Blanchett her zaman önemli yönetmenlerin vazgeçemediği bir oyuncu oldu. 2008’de Steven Spielberg’ün Indiana Jones filminde rol aldı. Aynı sene David Fincher’ın çektiği The Curious Case of Benjamin Button’da Brad Pitt’le birlikte kamera karşısına geçti. Bu filmlerden iki yıl sonra bu kez Ridley Scott ona Robin Hood filminde yer verdi. Woody Allen’ın 2013’teki Blue Jasmine filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandı. Blanchett’ın son işi, 1970’ler Amerikası’nda kadın haklarını konu edinen, gerçek kişi ve olayları aktaran televizyon dizisi Mrs. America. Blanchett, kendisi aktivist bir feminist olmasına rağmen dizide Eşit Haklar Tasarısı’na karşı çıkan muhafazakâr isim Phyllis Schlafly’ı canlandırıyor.
TİYATRODA DA VAR
Sinema filmlerinin yanı sıra tiyatro sahnesini de hiç bırakmadı. 1997’de evlendiği yazar eşi Andrew Upton’la 2008 senesinde Sidney Tiyatro Şirketi’nin sanat yönetmenliği görevini üstlendi. 2017’de Anton Çehov’un oyunuyla Broadway’de sahne aldı. Bu performansı ona Tony Ödülü’nde adaylık getirdi.
Woody Allen için ‘Atom bombası’ değerinde
Blue Jasmine filmindeki rolü için Woody Allen, daha en başında aklında Cate Blanchett’in olduğunu şöyle anlattı: “Daha senaryoyu yazarken aklımda Cate Blanchett vardı ama serbest olup olmayacağını bilmiyordum. Onun filme katılması hediye gibi bir şeydi. Elinizde bir atom bombası var gibi bir duygu, o oynarken hiçbir şey hakkında hiçbir zaman endişelenmeniz gerekmiyor.”
BAŞARISI KADAR AİLE HAYATI DA İSTİKRARLI
Yazar, prodüktör, oyun yazarı Andrew Upton’la 24 yıllık evliliklerini gözlerden uzak sürdürüyorlar.
Çiftin üçü biyolojik, birini evlat edindikleri dört çocuğu var: Dashiell Josh 19, Roman Robert 16, Ignatius Martin 12 ve Edith Vivian Patricia 6 yaşında.
‘FEMİNİST BİR ANNEYİM’
“Kendini feminist olarak tanımlayan, çalışan bir anneyim” diyor ve ekliyor: “Bu kişisel ve profesyonel tutkularımla aileme hizmet etmek ve kendimden vermek arasında denge kurmamı gerektiriyor.” Üç erkek çocuğu olan Blanchett, kız ve erkek yetiştirmenin farklı olduğunu vurguluyor ve erkeklere küçük yaşta kadınlara değer vermeyi ve saygı duymayı aşılamak gerektiğini söylüyor.
“Seksi giyiniyor olmamız sizinle seks yapmak istediğimiz anlamına gelmez.” ya da “Çirkin erkek yoktur, az votka vardır.” sözlerini rahatça sarf eden, The GuardIan’a verdiği bir röportajda geçmişte lezbiyen ilişkileri olduğundan söz eden yıldızın uzun yıllardır süren mutlu evliliği ve dört çocuğu var.
SINIRSIZ KURABİYE HAKKI
Kamera karşısına geçtiği ilk iş 1990’lı yıllarda ünlü Avustralyalı kurabiye markası Tim Tams’in reklam filmiydi. Tv’de yayınlanan reklamda lamba cinini serbest bırakan Blanchett’a üç dilek hakkı veriliyor, O ise sınırsız sayıda kurabiye diliyor.
MASKEYLE ROL ALDI
O ufak bir rolü benimseyecek kadar kaprissiz bir star. 2007 yılında yayınlanan komedi aksiyon filmi Hot Fuzz’da Yönetmen Edgar Wright’ın, Oscar’lı bir oyuncuyu getirelim ve filmde yüzünü göstermeyelim fikrini komik bulması üzerine Blanchett’e rolü teklif etmiş ve ünlü oyuncu da bu fikri çok sevmiş ve filmde maskeyle oynamış. Üstelik ücret almadan.