/

Kıtmir’den Karabaş’a sadakatin boncuk gözlü simgesi: Köpek

Hindu kutsal metni Mahabharata’da beş kişi, köpeklerinin korumasında inzivaya çekilir. Paganlardan kaçan yedi Hristiyan genç, İzmir-Selçuk’ta bir mağaraya sığınır; köpekleri Kırmanos korumasında 309 yıl uyurlar. Aynı hikâye, İslamiyet’te Kehf Sûresi’nde karşımıza çıkar. Putperestlerden kaçan yedi kişi, köpekleri Kıtmir bekçiliğinde, bir mağarada yıllarca uyuyarak kurtulur. Bu inanç, Kıtmir duası ile taçlanmıştır. Köpeğin sadakati, tasavvufta adanmışlık, vefa, hiçlik mertebesine emsal gösterilir.

ASLI DELİKARA

Kıtmir şimdi nerede? Daha doğrusu “nereden nereye” diye sormalı. Vahşi atası kurtlardan ne zaman evrimleşti, hangi ara bu kadar çeşitlendi, kültürde, sanatta onu kimler, neyle temsil etti?

Modern hayatın ‘istenmeyenine’ nasıl dönüştü?

On binlerce yıl önce insanlar ve kurtlar aynı av peşinde koşuyor, aynı ormanlarda hayatta kalmaya çalışıyordu. Bu ortak mücadele, tarihin belki de en önemli evrimsel kırılmalarından birine yol açtı: Köpeklerin ortaya çıkışı.

İsveçli genetikçi Pontus Skoglund’un araştırmaları, Sibirya’da bulunan 35.000 yıllık bir kurt kalıntısının, günümüz köpekleriyle genetik akrabalık taşıdığını göstermekte. Bu, köpeklerin evcilleştirilme sürecinin en az 27.000 ila 40.000 yıl öncesine dayandığı anlamına geliyor.

Bilim insanları, ilk kurtların insan kamplarına artık yiyecekler için yanaştığını, zamanla insanlarla barışık olanların hayatta kalıp çoğaldığını ve bu doğal seçilim süreci içinde insanlarla yaşamaya daha yatkın olanların evcilleştiğini düşünüyor.

Evcil köpekler, zamanla farklı ihtiyaçlara göre çeşitlendi.

Avcılık, çobanlık, bekçilik gibi görevler için özel ırklar geliştirildi; çoban köpekleri sürüleri yönetmek için, tazılar avda hız için, bekçi köpekleri ise alan koruma için yetiştirildi, ardından süs köpekleri olarak da bilinen küçük türler geldi.

NEGATİF İMAJIN SEBEPLERİNDEN BİRİ KUDUZ KORKUSU

Kuduz gibi ölümcül hastalıkların köpekler aracılığıyla insanlara bulaşması, antik dönemden beri ciddi bir korku kaynağı oldu.

Antik Mezopotamya’da, 4.000 yıllık Eşnunna Yasaları, kuduz köpeklerin sebep olduğu zararlar için ağır cezalar öngörüyordu.

Kuduz korkusu, Orta Çağ Avrupa’sında da köpeklerin negatif imajını güçlendiren faktörlerden biri oldu.

İNSANLARLA KÖPEKLER ARASINDA KURULAN KADİM ORTAKLIK

Köpekler, avcı-toplayıcı toplumlarda iz sürme, yakalanan avı koruma gibi işlevlerde insanlara büyük destek sağladı, geceleri yaklaşan yırtıcı hayvanları, düşman grupları haber verdiler. Zamanla bu iş birliği derinleşti. İnsanlar köpekleri sadece bir iş gücü olarak değil, bir yol arkadaşı olarak da görmeye başladı.

Arkeolojik kayıtlarda, özellikle Mezolitik ve Neolitik dönemlere ait mezarlarda insanlarla birlikte gömülmüş köpek iskeletleri bulunması, köpeklerle kurulan duygusal bağı ortaya koyar.

Çek Cumhuriyeti’ndeki Predmosti yerleşiminde, ağzına bir mamut kemiği yerleştirilerek gömülmüş 32.000 yıllık bir köpek iskeleti, Almanya Oberkassel’de 14.300 yıl öncesine ait olduğu ortaya konan bir erkek, bir kadın ve bir köpeğin birlikte gömüldüğü mezar, İsrail’deki Ain Mallaha Natufian yerleşiminde 12.000 yıllık bir mezarda, bir insanın elini yavru bir köpeğin üzerine koymuş şekilde gömüldüğü buluntular, köpeklerle insanlar arasındaki duygusal bağın geçmişine dair etkileyici kanıtlar olarak kabul edilebilir.

SADIK DOSTTAN TEHLİKE ALGISINA: MODERN DÜNYADA KÖPEĞE BAKIŞIN DEĞİŞİMİ

İnsanın köpekle kurduğu kadim bağ, tarih boyunca birçok farklı biçim aldı. Bir zamanlar mağara eşiğinde nöbet tutan “Kıtmir”ler zamanla evlerin, türbelerin, mezarlıkların koruyucusu oldu. Ancak modernleşmeyle birlikte bu ilişkinin doğası değişmeye başladı. Fransız düşünür Michel Foucault’nun “disiplin toplumu” kavramı, bu dönüşümü anlamak için önemli bir çerçeve kabul edilebilir. Foucault’ya göre modern toplumlar, bireyleri ve bedenleri düzenlemek, gözetlemek ve disiplin altına almak üzerine kurulu sistemler geliştirir. Bu sistemde, mekânların temizliği, bedenlerin kontrolü ve davranışların standartlaştırılması esas alınır.

Temiz-kirli ayrımı yalnızca hijyenle değil, aynı zamanda ahlaki düzenle de ilişkilendirilir. Bu perspektiften bakıldığında, sokak köpekleri modern kent için sadece bir hijyen sorunu değil, aynı zamanda bir disiplin ihlali olarak görülmeye başlanmıştır. Kendi başına dolaşan, insanın planladığı akışı bozan, öngörülemez davranışlar sergileyen köpekler, modern düzen için tehdit olarak algılanır. Onlar artık sadık dost değil, kentsel mekânın “düzensiz” unsurlarıdır.

Sivriada (Hayırsız Ada)
Sivriada (Hayırsız Ada)

TARİHİMİZİN UTANÇ SAYFASI: HAYIRSIZ ADA

Foucault’nun söylemini destekleyen trajik örneklerden biri maalesef Türkiye’de yaşanmıştır. 1910 yılında, İstanbul’un sokak köpekleri, şehrin “modernleşmesi” bahanesiyle toplatılır ve Hayırsız Ada’ya sürülür. Yiyeceksiz, susuz ve korumasız bırakılan köpeklerin çoğu burada kimisi açlıktan kimisi birbirini yiyerek ölür. Bu trajik olay, yalnızca köpeklerin değil, aynı zamanda şehir hafızasının, çoklukla yaşama dair anlayışın da kırıldığı bir dönüm noktası olarak tarihe geçer. Modern kentlerde sokak köpeklerinin barınaklara kapatılması da aynı anlayışın bir devamı olarak değerlendirilebilir. Barınaklar, çoğu zaman köpeklerin yaşam haklarını korumaktan ziyade, toplumun onları görmek istemediği alanlara itilmesi işlevini üstlenir. TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 2 milyon sahipsiz köpek bulunuyor. Ancak barınak kapasiteleri bu sayının yalnızca %10’unu karşılayabiliyor.


Uyuşturucu ve bomba arıyorlar. Rehber köpekler, görme engelli bireylerin hayatını kolaylaştırıyor. Terapi köpekleri, otizm, PTSD gibi rahatsızlıklarda duygusal destek sağlıyor. Doğal afetlerde kaybolan insanları bulmak için eğitiliyorlar. Barınakları değil kısırlaştırarak güvenle yaşamayı hak ediyorlar.


MİTOLOJİLERDE VE SEMAVİ DİNLERDE KÖPEK FİGÜRÜ

Antik Yunan mitolojisinde Hades’in kapısında nöbet tutan üç başlı köpek “Kerberos” yaşayanların yeraltı dünyasına girmesini, ölülerin ise dünyaya geri dönmesini engeller. Eski Mısır inancında “Anubis” ölülerin kalbini tartarak onların cenneti hak edip etmediğini belirler. Aztek inancında köpek başlı tanrı “Xolotl” ruhları ölüler diyarına taşıyan rehber olarak görev yapar. İskandinav inancında Helheim’in kapısını bekleyen dev köpek “Garmr” kıyamet günü zincirlerinden kurtulacak ve dünyayı kaosa sürükleyecektir.

Türklerin İslamiyet öncesi dönemde benimsediği Şamanist inanç sisteminde köpek, ruhların geçiş yollarında rehberlik eden kutsal bir varlık olarak görülürdü.

Kırgızların kökenine dair bir efsanede, topluluğun soyu bir köpeğe dayandırılır. Bir savaş sırasında tüm erkekleri kaybeden Kırgız kadınları, kırmızı bir köpekle çiftleşerek soylarını devam ettirirler.İslam kültüründe köpek figürü bazı hadislerde köpeğin necis, yani maddi anlamda “pis” kabul edilirken öte yandan Kur’an-ı Kerim’de köpeğe olumlu bir

anlam yüklenmiştir. Bu olumlu örneklerden en çarpıcısı, Kehf Suresi’nde geçen Ashab-ı Kehf kıssasıdır. Zulümden kaçarak bir mağaraya sığınan yedi genç, yanlarında sadık köpekleri Kıtmir’le birlikte uzun bir uykuya dalarlar. Köpek, mağaranın eşiğinde yatmakta ve içeridekileri korumaktadır.

Hristiyanlık geleneğinde “Efes’in Yedi Uyurları” olarak bilinen bu hikâyede, Romalı pagan baskısından kaçan yedi genç, köpekleriyle bir mağaraya sığınır ve burada mucizevi bir şekilde uykuya dalar. Yahudi kutsal metinlerinden Tevrat’ın bazı bölümlerinde köpekler aşağılayıcı bir metafor olarak kullanılır; özellikle “köpek gibi” ifadesi, değersizlik ya da günahkârlık anlamında geçer.

Öte yandan köpeklerin koruma işlevine de vurgu yapılır. Örneğin, Mısır’dan Çıkış hikâyesinde, İsrailoğulları’nın evlerine köpeklerin havlamadığı ve böylece Tanrı’nın korumasının bir işareti olarak görüldüğü anlatılır.

SANATTA, EDEBİYATTA VE POPÜLER KÜLTÜRDE KÖPEK TEMSİLLERİ

Rönesans döneminden itibaren Avrupa resim sanatında köpek, sadakatin ve statünün simgesi olarak yer alır. Titian’ın “Urbino Venüsü”nde ayak ucunda uyuyan küçük köpek, kadının evcimenliğini ve sadakatini simgeler. Jan van Eyck’in “Arnolfini’nin Evlenmesi” tablosunda küçük bir köpek, evlilikte sadakatin ve güvenin bir göstergesi olarak resmedilmiştir. Barok dönemde köpekler, av sahnelerinin vazgeçilmez figürleridir.


“Köpek gibi yaşamak”, “köpeklik etmek”, “köpek yavrusu gibi çoğalmak” gibi deyimler, köpeği değersizliğin, aşağılanmanın bir metaforu hâline getirir. Aslında bu dönüşüm, insanın kendi vicdanıyla ve ötekiyle kurduğu ilişkiyle ilgili bir kırılmayı işaret eder. İnsan, sadakatin ve bağlılığın kıymetini yitirdikçe ona ayna tutan figürleri de dışlamıştır.


Peter Paul Rubens gibi sanatçılar, köpeği hem güç hem itaat temaları çerçevesinde betimler. Osmanlı sanatında minyatürlerde köpeğe daha az rastlansa da halk resimlerinde ve türbe çevresi betimlemelerinde köpek çizimlerine rastlanır.

Bugün modern kentlerde köpekler iki uç arasında gidip geliyor: Bir yanda evlerde süs köpeği olarak yaşayan, kıyafetler giydirilen, sosyal medyada sergilenen “şirin” figürler diğer yanda sokaklarda taşlanan, barınaklara kapatılan, korkulan “başıboş” varlıklar. Bu çift kutuplu algı, insanın kendi yarattığı modern düzenin köpeğe biçtiği çelişkili rolleri gözler önüne sermekte. Ve bütün bu değişimlerin ardında sessizce bekleyen o eski dost figürü var: Her daim bizleri sadakatle

Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ÇED Uzmanlık Eğitimi aldı. Basında farklı alanlarda çalıştı, DİSK’te araştırma uzmanlığı ve proje koordinatörlüğü yaptı. 18 yıl önce tasarım, yayıncılık ve PR firması Turuncu İletişim’i kurdu. Halen TPRECD adına yayımlanan Plasticus ve Akın Yücel Klinik adına yayımlanan Vega dergilerinin yayın yönetmenidir.

Latest from Dünya Onlarla Güzel

Tarihi değiştiren güç: At

Tarihi değiştiren güç olarak bir hayvandan bahsedecek olsaydık, bu kuşkusuz at olurdu. Özgürlük, asalet, sadakat sembolü