BO-KAAP

Afrika’nın en ucunda bir Akdeniz’li: Cape Town

Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (ISAPS) düzenlediği bir toplantıda konuşma yapmak üzere Cape Town’a davet edildim. THY’nin direkt uçuşu var. Uçuş yaklaşık 14 saat sürmesine karşın, Güney Afrika ve Türkiye arasında saat farkı yok. 

PROF. DR. AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

Cape Town, Buenos Aires ve Sydney ile aynı enlemde. Bölgede Akdeniz iklimi hakim. Doğası adeta cennet. Güney Afrika, bitkisel bio-çeşitlilik açısından dünyanın en zengin bölgesi, ancak yaşam konforu açısından aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. 

Kent merkezine giden yolda kilometrelerce gecekonduların içinden geçiliyor, bazıları kontrplak ve kartondan yapılmış. Şehri çevreleyen bu yoksul kalabalığın baskısını insan sürekli üzerinde hissedip üzülüyor.

Şehirde görülmeye değer yerlerden biri Masa Dağı. Düz bir masaya benzeyen şehirdeki biyolojik ve iklimsel çeşitliliği 1000 metre yüksekliğindeki bu dağ sağlıyor. Birçok endemik bitki çeşidinin yer aldığı Masa Dağı Ulusal Parkı, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak koruma altına alınmış. Akşamüstleri, kent sakinlerinin ‘masa örtüsü’ olarak isimlendirdikleri ince beyaz bir bulut, Masa Dağı’nın üzerini örtüp kenarlarından aşağıya doğru sarkıyor. Şehir merkezi bu dağın oluşturduğu doğal amfi-tiyatronun içine kurulmuş. 

Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçesi 36 hektarlık bir alana kurulmuş. Olağanüstü güzellikteki bu park, birçoğu nadir rastlanan 7000 bitki türünü barındırmakta. 

ŞEHRİN KALBİ VICTORIA & ALFRED WATERFRONT BÖLGESİ
Kentin en popüler yeri Victoria& Alfred Waterfront bölgesi. Büyük bir yat limanını çevreleyen çok sayıda lokanta, kafe ve dükkanın yer aldığı bölgede aynı zamanda ‘İki Okyanus Akvaryumu’ da yer alıyor. Şehirde gençlerin gittiği, bar ve gece kulüplerinin en yoğun bulunduğu bölge ise Longstreet. Yat limanında yemek yiyip Longstreet barlarında müzik dinleyip içki içmek iyi bir seçenek.  Cape mutfağı et ağırlıklı. Et dışında zengin deniz ürünlerinin servis edildiği lokantalar da mevcut. Ve tabii ki şarap… Cape bölgesi dünyanın önemli şarap üreticileri arasında. Güney Afrika şarapları dünyanın en kaliteli şarapları listesinde zirveyi zorluyor. Yat limanında yer alan Nobel Meydanı’nda, ırk ayrımına karşı verdikleri mücadeleden ötürü Nobel Barış Ödülü almış 4 Güney Afrikalının heykellerini görüyoruz: Albert Luthuli, Rahip Desmond Tutu, F. W. de Klerk ve Nelson Mandela. 

Güney Afrika, normalde doğal ortamlarında göremeyeceğiniz hayvanları, yaşam alanlarında izleyebileceğiniz safariler için de sıkça ziyaret ediliyor. Sizce de şu manzarayı görebilmek için değmez mi?

FIRTINA BURNU’NDAN ÜMİT BURNU’NA
Cape bölgesi 1486 yılında Portekizli denizci Dias tarafından keşfedilmiş. Hava koşullarının ve denizin çetinliği nedeni ile Dias en güneydeki buruna “Fırtına Burnu” adını vermiş. Ancak Portekiz kralı Hindistan’ın zenginliklerine doğru sefer yapacak denizcileri yüreklendirmek için ismini “Ümit Burnu” (cape of good hope) olarak değiştirmiş. Bölgenin ilk yerleşimcileri 1652 yılında Cape Colony’i kuran Hollandalılar. Daha doğrusu Hollandalıların iddiası bu yönde. Ancak Güney Afrika dünyadaki en eski insanımsı fosillerinin bulunduğu bölge. Bu bölgedeki mağaralar UNESCO tarafından “İnsanoğlunun Beşiği” adı altında Dünya Mirasına dahil edilerek koruma altına alınmış. 

10.YY’dan sonra Cape bölgesine kuzeyden inen Bantu dili konuşan kabileler yerleşmiş. Zulu ve Xhosa’lar burada devlet kuran iki önemli Afrika medeniyeti. Hollandalılar yerlilerle sınır savaşları yaparak topraklarını genişletmiş. Siyah Afrikalı köleleri daha çok tarım ve inşaatta kullanan Hollandalılar, ev işlerinde kullanmak üzere İndonezya, Malezya ve Madagaskar’dan da köle getirmiş. Fransız Devriminden sonra Fransa’nın Hollanda’yı işgal etmesi ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin iflas etmesi üzerine, koloninin Fransızlara geçmemesi için İngilizler 18.YY’ın sonunda Cape bölgesini işgal etmişler. Bu tarihten sonra  Hollandalılar ve İngilizler, arada çatışmalar olsa da bir arada yaşayabilmiş ve 1854’de Parlamento kurulmuş. O tarihten beri Güney Afrika parlamenter demokrasi ile yönetilmekte ve askeri darbe görmemiş tek Afrika ülkesi olma özelliğini korumakta. 

ALTIN VE ELMAS MADENLERİNİN KEŞFİ IRKÇI BASKILARI ARTIRMIŞ
1860’larda altın ve elmasın bulunması ile bölgenin ekonomik gücüyle birlikte madenlerin kontrolünü elde tutabilmek için yerli halka baskılar artmış. 1800’lerin sonlarında İngiltere bölgenin kontrolünü ele geçirmiş ve 1931’de ülke tam bağımsızlığını kazanmış. 

Irk ayrımı 1948’de kurumsallaşmış ve insanlar yasalarca ırklarına göre ayrılmış…

1948 yılında beyazların oluşturduğu Birleşik Parti’nin seçimleri kazanması ile ırk ayrımı kurumsallaşmış ve “Apartheid” rejimi resmen başlamış, ülkenin tüm yerüstü ve yeraltı zenginliğinden nüfusun %20’den azını oluşturan beyazların yararlandığı bir sömürü sistemi kurulmuş. Irklar arası evlilikler yasaklanmış ve sert cezalar getirilmiş. Irk ayrımı nedeni ile Güney Afrika’ya karşı uluslararası baskı artarak ülke izole edilmiş ve 1961’de Commonwealth’den çıkartılmış.

IRKÇILIK KARŞITI MÜCADELENİN SEMBOLÜ MANDELA

Mandela önderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi’nin ırkçı rejime karşı başlattığı mücadele, ülke dışından da destekçi bulmasına rağmen Botha rejimi baskıları artırarak sürdürmüş. Çok uzun ve özverili mücadeleler sonunda 1994 yılında ırk ayrımı ülkede resmen yasaklanmış. Yapılan seçimlerde Afrika Ulusal Kongresi (Partisi) iktidara gelmiş ve 27 yılını bu uğurda hapishanede geçiren Nelson Mandela devlet başkanı olmuş.

Cape bölgesi dünyanın önemli şarap üreticileri arasında.
Güney Afrika şarapları dünyanın en kaliteli şarapları listesinde zirveyi zorluyor.

GÜNCEL DURUM
Demokratik seçimler ülkedeki sorunları çözmeye yetmemiş. Mandela’nın karısının ülke yönetiminde aktif rol oynaması, kadınların güçlenmesini istemeyen tutucu siyahlarda rahatsızlık yaratmış. Mandela’dan sonra güçlü bir lider gelmemesi, yolsuzluk ve rüşvetin kontrolden çıkması yönetimi zayıflatmış. 

1994’de ülkedeki beyaz azınlığın bir kısmının İngiltere ve Hollanda’ya geri dönmesi, siyahların hızlı nüfuz artışı, Zimbabwe, Kongo, Ruanda, Eritre, Somali gibi iç savaş ve kıtlık yaşayan Afrika ülkelerinden çok sayıda mülteci gelmesi ile nüfus yapısı daha da değişmiş. Şu anda ülkede 5 milyon kaçak göçmenin bulunduğu tahmin ediliyor. 

 Bu değişim işsizlik ve yüksek suç oranı olarak yansımakta. Güney Afrika şu anda Afrika’nın ikinci büyük ekonomisi olmasına karşın gelir dağılımı hâlâ çok bozuk. 15-65 yaş arası nüfusun yaklaşık %26’sı işsiz. Özellikle Atlantik kıyısında yer alan lüks konutlar bir özel güvenlik ordusu tarafından korunuyor ve bu ordu ülkenin resmi ordusundan daha kalabalık.

“RaInbow NatIon”, Güney Afrika’ya çok uyan bir isim. Nüfusun %80’ini siyahlar oluşturmakta. Geri kalanlar beyazlar, Hint ve Asya kökenliler. Ülkenin 11 de resmi dili var. Gerçek bir gökkuşağı!

AIDS BÜYÜK SORUN OLMAYA DEVAM EDİYOR
İşsizlik, yoksulluk ve yüksek suç oranları dışında Güney Afrika’nın bir sorunu da AIDS. Yaklaşık 7 milyon kişi HIV pozitif. Siyah nüfusun %14’ü AIDS’li. Bu kadar yaygın olmasının önemli sebeplerinden birisi aslında kültürel. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bakire bir kızla seks yapınca düzeleceğine dair korkunç bir inanış hakim. Bu nedenle özellikle AIDS hastaları arasında tecavüz çok yaygın. Neredeyse her 3 kadından birisi tecavüze uğramakta ve bunların birçoğu çocuk yaşlarda.

GÖKKUŞAĞI ULUSU
İlk olarak rahip Desmond Tutu tarafından kullanılan ve Nelson Mandela’nın da kullandığı “Rainbow Nation”, Güney Afrika’ya çok uyan bir isim. Nüfusun %80’ini siyahlar oluşturmakta. Geri kalanlar; beyazlar, Hint ve Asya kökenliler. 

Ülkenin 11 resmi dili var. Nüfusun yarıya yakını Zulu ve Xhosa gibi Bantu dillerini konuşuyor. Eski Hollandacadan türetilmiş bir dil olan Afrikaan da yaygın olarak kullanılmakta. İngilizce ise ancak %10 kadar konuşuluyor. Ama sokakta tüm bu dilleri bir arada duymak mümkün. Bantu dilleri çok eğlenceli ve müzikal. Konuşurlarken sürekli dillerini de şaklatıyorlar ve bu da konuşma sırasında canlı bir ritim oluşturuyor.

Afrika müziği ve dansı güçlü ritimlere, özellikle de vurmalı çalgılara dayalı. Yat limanında sokak grupları tarafından sergilenen müzik ve dans gösterilerine rastlamak mümkün. 

Kaldığımız otelin hemen arkasındaki meydanda Afrika el sanatlarının satıldığı bir açık pazar kuruluyordu. Burada aklınıza gelebilecek her çeşit malzemeden yapılan heykeller, takılar, objeler ve resimler satılmakta. Hepsi çocuksu, eğlenceli ve rengarenk. Satıcıların yüksek sesle konuşmaları, giysileri, sattıkları objeler insanın Afrika’da saklı olan enerjinin ne kadar yüksek olduğunu anlamasını sağlıyor. Biz de kendimizi alışveriş çılgınlığına kaptırdık, ama dönerken toparlanması çok zor oldu.

BAĞLAR BÖLGESİ
Cape bölgesinin iddialı olduğu konulardan birisi de şarapçılık. Akdeniz iklimine yakın iklimi nedeni ile Güney Afrika, özellikle de Cape Town dünyanın önemli şarap üreticileri arasında. Cape Bağlarının önemli duraklarından biri olan Stellenbosch’a gitmeye karar verdik. Bu küçük kasaba 17.YY’da Hollandalı göçmenler tarafından kurulmuş ve o zamandan beri de şarap üretiliyor. Aynı zamanda ülkenin en büyük üniversitelerinden birisi de Stellenbosch’da. Kuruluş tarihi 1863. Genç, kültürlü ve gusto sahibi bir nüfusun yaşadığı bu son derece nezih ve güzel şehir görülmeye değer. Çok iyi korunmuş mimarisi, sanat galerileri, sevimli kafeleri, güzel restoranları, enfes şarapları ve yemekleri ile bu butik kasaba mutlaka görülmeli. 

Oude Werf Hotel adlı çok zevkli döşenmiş küçük bir otelde kaldık, bol şaraplı keyifli, romantik bir gün geçirdik. Ertesi gün dönüş yolunda Delaire isimli, çok şık bir şarap evinde öğle yemeği yedik, manzarası ile meşhur R44 otobanını takip ederek Cape Town’a döndük.

Malay Mahallesi Bo-Kaap rengarenk binalarıyla adeta “Gökkuşağı Ulusu” tanımına gönderme yapıyor.

MALAY MAHALLESİ: BO-KAAP
Malay mahallesi, vaktiyle Malezya’dan köle yapılmak için getirilen Malay’ların yaşam yeri. Şehrin en çok turist çeken bölgelerinden birisi. Bütün bölgede eski binalar korunmuş ve rengarenk boyanmış. Gökkuşağı görünümü bizzat Nelson Mandela kökenli. Mahalleyi ziyaret ettiğinde evlerini rengarenk boyamasını istemiş. Sanırım gökkuşağı ulusu kavramına atıfta bulunmak için.  

Dönüş yolunda toplantıya ev sahipliği yapan İngiliz kökenli Dr. Scott Thomas’la yaptığım konuşmayı hatırladım. Kendisine 1994’de neden İngiltere’ye dönmediğini sormuştum. Bana tatlı İngilizcesi ile İngiltere’ye gidip çok kısa süre sonra geri döndüklerini anlattı. Çocukları bile İngiltere’de okumalarına rağmen yaşamak için Afrika’ya dönmeyi tercih etmişler. 


Afrika’nın parlak gökyüzüne bir kere alışınca ayrılmak zor oluyor sanırım. Scott bir de, Nelson Mandela’nın çok iyi ve sevilen bir lider olduğunu, onun boşluğunu ancak siyah bir kadın devlet başkanının doldurabileceğini söyledi. Gerçekten kadın siyasetçiler Afrika’da çok daha uzlaştırıcı, önemli bir rol oynayacağa benziyor. Dilerim bizim ülkemizde de siyasette ve yönetimde çok daha fazla kadın siyasetçi yer alır.