/

Dudaklar bize neyi anlatır?

Birbirimizi anlamak onsuz olmuyor. Yüzün en seksi organı, bebeklerin hayat çeşmesi, iletişimin odak noktası… Dudak hep araç değil bazen kendisi de konuşuyor. Bu yazımızda dudak bizlere ne anlatır, ona yer vereceğiz.

AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

Dudak, eski Türkçede “tutak” demek ve “tutmak” kökeninden geliyor (Azerbaycan’da “dodag”, Türkmenistan’da “dodak”) ve meme emmeyle ilişkili olması olası. Dudaklar bir memeli özelliği. Memeli olmayan hayvanların dudakları yoktur. İstisnalar olsa da, bunlara gerçek anlamda dudak olarak kabul edilmez. Memelilerin tümünün dudakları vardır, doğru ancak bunlar içeri dönüktür ve dışarıda mukoza görünmez. İnsan dudakları ise, dışarıya dönük olması ve oral mukozanın görünür olması nedeniyle eşsizdir. Dudaklar vücudumuzda mukozanın dışarı açıldığı tek bölgedir ve son derece duyarlıdır. Bebeklerin her şeyi ağızlarına götürme nedenlerinden biri, duyarlı dudakları ile objeleri tanımaya çalışmalarından kaynaklanabilir. Süt emmek, bebekler için yorucu bir süreçtir. İnsan memesi, bebekler için ergonomik bir yapı taşımaz. Dolgun, yuvarlak şekli ve kısa meme başı, sütü sağmak için uygun değildir. Emme sırasında bebeğin burnunu tıkar ve emmeyi güçleştirir. Dudaklar memeye tam yapışarak bebeğin güçlü bir vakum oluşturmasını sağlarlar. Dudak mukozası sindirim sisteminin başlangıç noktasını oluşturur. Dudak hareketlerini 23 adale kontrol eder. Daire şeklindeki orbikülaris oris adalesi güçlü bir sfinkter oluşturarak sıvıları ve gıdaları ağzımızda tutmamızı sağlar.


Dudak izi, parmak izi gibi her insan için özgündür. Yüzdeki fiziksel çekiciliğin en önemli parçası önce gözler, sonra dudaklardır.


Freud psikanalizine göre, bebeğin ilk psikoseksüel gelişim evresi“oral evre”dir ve bu evrede birincil erojen bölge ağızdır. Bebek ağzıyla sadece beslenmez, oral uyarılarla güven ilişkisi kurar ve konfor duygusu geliştirir. Oral fiksasyon yeme bozuklukları, alkolizm, sigara tiryakiliği, tırnak yeme gibi sorunlara yol açabilir. Dudaklar, gözlerle birlikte yüz ifadesini ve mimiklerini oluşturan en önemli organlardır, konuşmamızda büyük önem taşır, şarkı söylememize de katkıda bulunurlar. B, M, P, V, F gibi ünsüzler; O, U gibi ünlü sesler dudakların kullanılmasını gerektirir. Dudaklar işitme engelliler için de büyük öneme sahiptir. İşitme engelliler, dudak okuyarak konuşulanları anlayabilirler.

Dudaklar bize çok önemli bir yüz ifadesi kazandırırlar: Gülümseme

Duchenne Gülümsemesi nedir?

19. yüzyılda Fransız nörolog Guillaume Duchenne, mimik kaslarına elektrik vererek yüz ifadelerini inceledi. Duchenne’e göre doğal gülümseme gözlerin de katılımını gerektiriyordu. Eğer ‘orbicularis okuli’ adalesi kasılmıyorsa, bu sosyal gülümsemeydi. Bu buluşla birlikte doğal gülümseme artık bu hekimin adıyla anıldı. Çoğu zaman sosyal gülümseme hayatımızın bir parçasıdır ve içten değildir. Bebekler ve çocuklar her zaman doğal gülerler ve bu belki de hayattaki en büyük hediyedir. “Bana zahmetsizce verdiği sadece aydınlık bir gülümseme idi; fakat gün ışığı gibi gecemi aydınlattı ve günümü daha yaşanır kıldı.” -F. Scott Fitzgerald Bazı uluslar diğerlerine göre daha çok gülümserler. Amerikalılar güler, Ruslar gülmez… Avustralya ve Kanadalılar gülümser, Thailandlılar sürekli gülümser; Japonlar, Çinliler, İngilizler ve İsviçreliler gülmezler. Amerikalılar mutlu olmadıklarında bile gülümserler. Gülüş tasarımı ABD’de büyük bir endüstridir. Çok kültürlü, kozmopolit ülke insanlarının, homojen ulus devletlerdekilere göre daha sık ve daha içten gülümsediğine dair görüşler vardır. Bunu farklı dilleri konuşan, farklı kültüre sahip göçmenlerin sözel iletişimden çok mimik ve jestlerle anlaşmak zorunda kalışıyla açıklarlar. Rönesanstan beri ressamlar dudakları gerçekçi ve güzel çizmeye çalıştılar. Modern sanatta, dudaklar genellikle abartılı resmedilmiştir. Dudaklar plak kapaklarında da abartılarak kullanılmıştır. Bunun nedeni, ağzın cinsellikle olan yakın ilişkisi olabilir. Erkeklerdeki burun-penis ilişkisi gibi, kadınlarda da ağzın vajinayla sembolik benzerlikleri vardır. Büyük bir burun erkeksiliği, dolgun dudaklar ise dişiliği çağrıştırır. Her ikisi de ince, pembe ve son derece duyarlı bir mukoza ile örtülü, cinsel ilişki sırasında kızarıp şişen dokulardır. Dudaktaki anatomik yapılar bile erotik isimler taşırlar. Cupid şehvet ve erotizm tanrısıdır. Philtrum terimi Yunanca “philtron” (aşk büyüsü) and “philein” (öpücük) sözcüğünden gelir. İslam ülkelerinde kadınların yüzlerinin kapatılmasının temel sebebi, dudakları ile cinsel mesajlar vermelerinin önlenmesidir.

Aşk, bir öpücük ile başlar…

Dudaktan öpüşmenin kökenine ilişkin bir varsayım, ağızdan ağıza beslenmeden kaynaklandığı yönündedir. Henüz bebekler için mama hazırlanamadığı çağlarda, annenin gıdayı önceden çiğneyip bebeğin ağzına vermesi yaygın bir yöntemdi. Öpüşme ile ilgili ilk yazılı kaynaklar Sanskritçedir. Hindistan kaynaklı öpüşmenin, Romalılar tarafından Avrupa ve Kuzey Afrika’ya yayıldığı düşünülmektedir. Birçok öpüşme şekli vardır. Masum, şefkatli, arkadaşça öpücükler; romantik ve erotik öpücükler, French kiss; törensel öpücükler, dini öpücükler, saygı gösteren el öpmeler, ayak öpmeler; “Osculum pacis”, ya da barış öpücüğü gibi politik öpücükler…Ve sosyalist öpücüğü… Bazı öpücükler hayat, bazıları ise ölüm getirir. Öpücük sanatta da önemli başlıktır. Ve tabii ki sinemada da…

Ruj subliminal bir mesaj verir

Rujun geliştirilmesinin temel sebebi dudakları sürekli dolgun ve kızarık göstermek, böylelikle cinsel ilişkiye hazır olduğu konusunda subliminal bir mesaj vermektir. Ruj ve makyaj ilk olarak Sümerlerde kullanılmıştır. Makyaj malzemeleri meyveler, böcekler, bitkiler ve kilden üretilmekteydi. Yarı değerli taşlardan elde edilen mineraller de karışıma katılmakta idi. Antik Mısır’da ruj hem kadınlar hem de erkekler arasında popülerdi. Kurşun ve brom gibi toksik materyaller de formüllerde sıkça yer almakta idi. Önceleri rujlar krem formundaydı. “Bir içki koyun, rujunuzu sürün ve kendinizi toparlayın.”-Elizabeth Taylor Katı ruj 9. Yüzyılda Arap bilim insanı Abdülcasis tarafından bulundu. Antik Yunan’da kadınlar daha çok soluk renkleri tercih etmekte idi. Ancak fahişeler koyu kırmızı ruj kullanmak zorundaydılar. Orta çağda kilise, fahişeler dışında ruj kullanımını yasakladı. Kırmızı dudak boyası satanizm ve cadılık işareti olarak görülüyordu… Yıllar sonra Kraliçe Elizabeth, beyaz cilt makyajı ve kırmızı ruju ile ünlendi, ancak dudak boyası soylu kadınlar ve oyuncular dışında yaygınlaşmadı. Ticari ilk dudak boyasını 1884 yılında Fransız parfüm şirketi Guerlain üretti. Fotoğraf ve sinemanın bulunuşu ruj kullanımını yaygınlaştırdı. Parmak izi gibi benzersiz, insana özgü, dünyaya gülümseyen parçamız. Sesimiz, sözümüz aşkımız, dudaklarımız… Yazımızın sonu onları anlatan bu dizelerle gelsin. “Öptü beni… “Bunlar kainat gibi gerçek dudaklardır” dedi. “Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır” dedi. “İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde”; “Körler onları görmese de, yıldızlar vardır” dedi. Nazım Hikmet Ran

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorumunuz

Your email address will not be published.