Avrupa’nın en hızlı büyüyen, genleşen, şık, modern, dinamik, asil, zarif kenti, tarih, siyaset, sanat açısından son derece zengin Viyana’yı siz de seveceksiniz.
AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı
2021 Eylül ayında ISAPS Dünya Kongresinde konuşma yapmak için Viyana’ya davet edildim. Pandeminin başlangıcından itibaren ilk yurtdışı gezim olacağından büyük bir hevesle hazırlandım. Viyana’ya daha önce de birkaç kere gitmiştim, ancak yoğun program nedeni ile gezme fırsatım olmamıştı. Bu sefer şehirde gezmeye zaman ayırmaya kararlı olarak eşimle birlikte yola çıktım. Viyana Avusturya’nın (Almanca Österreich), yani Germenler’in Doğu Krallığının merkezi. 1440 yılından beri Habsburg Hanedanı’nın ve Kutsal Roma- Germen İmparatorluğu’nun başkenti olan şehir, görkemli binaları, sarayları, parkları, bahçeleri, temizliği ve düzeni ile insanı büyülüyor. 17. Yüzyıla kadar Avrupa’nın başat güçleri olan Habsburglar’la Osmanlılar’ın arasının, iki asırda ne kadar açılmış olduğunu görmek çarpıcı. Şansımıza hava hep çok güzeldi, terlemeden ve üşümeden şehrin tadını çıkararak gezebildik. Viyana’ya daha önceki gelişlerimde hissettiğim depresif hava bu sefer yoktu. Şehir sakinleriyle konuştukça bunun sadece benim algım olmadığını öğreniyorum. Son 10 yılda Viyana birçok kez dünyanın ve Avrupa’nın en yaşanılır şehri seçilmiş. Bu da daha fazla genç nüfusun şehre akın etmesine neden olmuş. İkinci dünya savaşı sonrasında yıllarca bölünmüş şehir olarak müttefik işgalinde kalan Viyana, uzun bir süre Avrupa’nın en yaşlı nüfusunu barındıran karamsar bir şehirdi. Şimdiyse gençliğin enerjisi ile geçmişin asaletini bir araya getiren, aydınlık bir merkez olmuş.
Viyana için Alman disiplini ile Fransız zarafetinin sentezi denilebilir. Viyana 1910 yılında görkeminin zirvesindeyken, Avrupa’nın üçüncü kalabalık şehriymiş. Ancak Büyük Savaş sonrası Macar ve Çek nüfus kendi ülkelerine dönüyorlar. Nazi işgali altında Yahudi nüfusunu kaybediyor. Sovyet işgali döneminde farklı uluslar, Slavlar, Slovaklar, Macarlar göçe zorlanıyor. Nüfusunu ve ışıltısını kaybeden şehir 2000’li yıllarda tekrar cazibesini kazanıyor. Viyana Tuna Nehrinin doğu kıyısında yer alıyor. Paris, Roma, Londra, Budapeşte gibi nehir boyunca kurulmuş diğer kentlerden farklı olarak nehrin iki yakasına yayılmamış yakın zamana kadar, hep batıda kalmış. Önceleri bir Kelt yerleşimi olan kent, Roma döneminde, İmparatorluğun Avrupa’da barbarlarla doğu sınırını oluşturan Tuna Nehrinin kıyısında bir garnizon kente dönüşmüş. Sonrasında da Hristiyan Avrupa ile Türkler arasındaki sınırı korumuş.
2005-2015 yılları arasında nüfusu %10 artan Viyana Avrupa’nın en hızlı büyüyen kenti. Şehir sakinlerinin %40’ı göçmenlerden oluşuyor. En büyük grup eski Yugoslavlar, ardından Türkler geliyor. Viyana’da da Almanya gibi Türkler taksileri, büfeleri ve hizmet sektörünü ele geçirmiş durumda. Göçmenlerin varlığı şehir halkını daha hoşgörülü, iletişime açık hale getirmiş. Bunun bir sebebi de hâkim baskıcı bir dinin olmayışı. Şehir halkının %40’ı Katolik, %40’ı dinsiz, %10’u Müslüman. Avusturya’da yaygın olan yabancı düşmanlığı Viyana’da hissedilmiyor. Tanıştığım herkes bildiği Türkçe kelimeleri sıralamaya çalışıyor.
Osmanlılar iki kere kuşattıkları şehri almayı başaramıyorlar. O nedenle yerleşim hep Tuna’nın batısında kalıyor. Ardından Napolyon işgaline uğrayan Viyana, son kez 2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler tarafından işgal ediliyor. Kent 4 sektöre bölünüyor ve bu 10 yıl boyunca devam ediyor. Viyana bu kez de batı ile Sovyet bloğu arasındaki sınır garnizonu rolü oynuyor. Graham Greene “The Third Man” romanında bu dönemi çok güzel anlatır. Roman Orson Wells’in oynadığı bir filme de aktarıldı (IMDB 8.1).
Ringstrasse ve Innere Stadt
Viyana işgal tehdidi nedeniyle uzun süre surlarının dışına pek taşamamış. O nedenle hep dikine büyümüş, çağına göre yüksek binalar yapılmış. Ancak Osmanlı tehdidi ortadan kalktıktan sonra, 18. yüzyılda sur dışı mahalleler genişlemeye başlamış. Surlar 1857 yılında Franz Josef döneminde işlevsiz bulunup yılıyor ve yerine Ring Strasse yapılıyor. Bu geniş bulvar biraz da işçi ayaklanmalarını daha kolay bastırılabilmeleri amacıyla kolluk kuvvetlerine bir hareket alanı yaratmak için açılıyor. Bunun içinde kalan bölüm, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak kabul edilen Innere Stadt, yani sur içi. Önemli yapıların büyük bölümü, Parlamento Binası, Viyana Üniversitesi, Burgtheater, ikiz müzeler-Doğa Tarihi ve Güzel Sanatlar Müzeleri, meşhur Opera Binası, kışlık saray Hofburg ve kongrenin gala gecesinin düzenlendiği ihtişamlı Rathaus (Belediye Binası), Ring Strasse boyunca sıralanmış durumda. Freud’un her gün bir kere turladığı bu caddedeki tramvaylara binip hızlı bir tur atmak, kentin planına hakim olabilmeniz için faydalı. Ayarlayabilirseniz Viyana Operasında bir eser izlemek unutulmaz bir deneyim olacaktır. Viyana’nın ihtişamlı imparatorluk yapıları, kiliseler, geniş parklar ve kentin tam merkezinde bulunan 12. yüzyıldan kalma gotik St. Stephan Katedrali (Stephansdom) burada yer alıyor. Kilisenin 130 metreyi aşan çan kulesi 1956 yılında “Türk tehlikesinin geçtiğine” karar verilinceye kadar, Türk akıncılarını gözleme görevini de üstlenmiş. Katedral meydanı şehrin en turistik bölgesi. Sokak çalgıcıları, akrobatlar, atlı karınca, kafeler, barlar, lokantalar burada ve civar sokaklarda yer alıyor. İlk akşam katedraldeki Bach konserine gidiyoruz. Tüm kilisenin içini saran 12 bin borudan oluşan sistem, dünyanın en büyük orglarından. Kilisenin içinde Viyana kuşatması sırasında gözyaşları dökerek Osmanlıların yenilmesini sağlayan Meryem heykeli eksik değil. İlginç bir ayrıntı, katedralin mimarı Pilgram’ın bir merdiven altına elinde pergeliyle kendi heykelini de yerleştirmiş olması. Ortaçağın anonim mimarından Rönesansın bireysel sanatçısına geçişin ilk işaretlerinden birisi. Katedralin bir özelliği de Habsburglar’ın tuhaf cenaze adetlerine katkısı. Krallar öldüklerinde iç organları St. Stephan Katedrali’ne, kalpleri Hofburg Sarayı’na, bedenleri ise Kapuçin kilisesindeki Kaisergruft’a gömülüyor.
Musikinin başkenti
Üç müzik dehası, Haydn, Mozart ve Beethoven aynı dönemde Viyana’da bulunmuşlar. Doğma büyüme Viyana’lı olan Schubert’i de unutmamak lazım. Viyana’ya sonradan yerleşen Brahms da Viyana’da çok eser vermiş. Mahler, Bruckner, vals ve operetleri ile ünlü baba oğul Johann Strauss’lar diğer ünlü isimler. SECESSION HAREKETİ VE KLIMT Ringstrasse’de yürüdükten sonra, sebze meyve pazarını kurulduğu Naschmarkt’a geliyoruz. Bit pazarının ve küçük esnaf lokantalarının da yer aldığı bu canlı Pazar yerinde ilk Şnitzel’imizi ve meşhur patates salatasını bira eşliğinde yiyoruz. Biraz yürüyünce kendimizi Secession (Ayrılıkçılık) binasının önünde buluyoruz. 1898 yılında Art Nouveau tarzında inşa edilen bu yapı, klasik sanata başkaldıran yenilikçi Secession hareketinin manifestosu haline geliyor. Girişin üzerinde “Her çağa kendi sanatı, sanata özgürlüğü verilmeli” yazıyor. 1902 yılında açılan Beethoven sergisine ev sahipliği yapan binaya, Gustav Klimt 9. Senfoniyi yorumladığı duvar resimleri yapmış. Müzede verilen kulaklıklardan bu muhteşem müziği dinleyerek Klimt’in resimlerini izlemek çok etkileyici.
Viyana sarayları
Kışlık saray Hofburg iç şehirde yer alan bir binalar kompleksi.
Her imparator yeni yapılar eklemiş. Franz Josef’in kullandığı yazlık saray Schönbrunn ise eski şehrin biraz dışında ve tarihin ilk ikon kadınlarından İmparatoriçe Sisi
ile özdeşleşmiş. Yaşadığı sürece giydiği, yaptığı, yediği her şey moda olan Sisi, bir suikast sonucu ölünce efsaneleşmiş, hakkında filmler (2021 Korse), diziler yapılmış.
Halen Mozart ile birlikte en çok hediyelik eşyası satılan ünlü.
Bu devasa barok yapılara bir diğerini daha ekleyelim, Belvedere Sarayı. Osmanlılara karşı edindiği zaferlerle ünlenen askerlik dehası Prens Eugene’in konutu olan bu sarayda kalıcı bir Klimt sergisi yer almakta.
Viyana sokaklar
Viyana’nın sivil mimarisi de en az imparatorluk binaları kadar etkileyici. Barok binaların yanında Otto Wagner gibi meşhur mimarların Art Nouvau binalarına, tarihi bir eczanenin dış cephesinde Klimt’in fresklerine rastlamak mümkün. Eski şehrin Arnavut kaldırımı ara sokaklarında şık faytonların tekerlek sesleri yankılanıyor. Dolaşırken Anker saatini de görmeye çalışın. Anker sigorta şirketine ait iki binanın arasında yer alan bu dev saat,
her saat başı geçen Viyana’lı şahsiyetleriyle ünlü. Bunların arasında Haydn, Maria Theresa ve tabi ki Prens Eugene de yer alyor.
Graben caddesi ve çevresi şık mağazaların, uluslararası zincirlerin yer aldığı bir alışveriş bölgesi. Ara sokaklarda yerel küçük butikler de bulmak mümkün.
Tuna kanalının karşı kıyısındaki eski Yahudi mahallesinde enfes bir uzak doğu lokantasında yemek yiyoruz. Şehrin Yahudi nüfusu İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük kayıp vermiş. Anschluss öncesinde 185000 Yahudi varken, savaş sonrası 2000’e düşmüş. Sigmund Freud ve Stephen Zweig’ın aralarında olduğu Yahudiler ülkeyi terk ederken, 60.000 kişi toplama kamplarında can vermiş.
Ben göremesem de özellikle sivil mimari açısından ilginç bir yapı olan Hundertwasser evi görmeye değer. Yenilikçi mimar Hundertwasser tarafından 1980’lerde yapılan ve “Gaudi’nin benzeri, ama kopyası değil, daha çılgını” olarak betimlenen bu sıra dışı yapının etrafında çok sayıda sanat galerisi ve kafe bulunmakta. Turistik olmayıp daha özgün hediyelik eşya arıyorsanız burası iyi bir adres olabilir. Bu makale, süper düşük fiyatlarla favorinizi belirtiyor. Aynı gün teslimat, araçla teslimat veya sipariş teslim alma arasından seçim yapın.
Müzeler
Ertesi sabah Albertina Müzesinin restoranında kahvaltı etmek için otelden çıkıyoruz. Şansımıza o gün Viyana maratonu var ve tüm yollar kapatılmış. Taksiden erken inip gideceğimiz yere koştururken maratondan renkli görüntülere de şahit oluyoruz.
Rokoko tarzında inşa edilmiş bir saray olan Albertina Müzesinin restoranında şampanyalı bir Viyana kahvaltısı yaptıktan sonra müzeye giriyoruz. Rönesanstan günümüze kadar resim sanatının birçok değerli örneğinin bulunduğu müze çok iyi planlanmış. Az sayıda ama değerli eserler seçilmiş. Şimdiye kadar en az yorularak en fazla şey gördüğüm müze diyebilirim.
Viyana, müze açısından çok zengin; şehirde 100’den fazla müze yer almakta. Bunların arasında en önemlileri Museum Quarter’da yer alan ikiz müzeler, Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi müzeleri ile modern sanat müzesi MUMOK, çağdaş Avrupa sanatının iyi örneklerinin ve Klimt, Schiele ve Kokoschaka’nın da yapıtlarının sergilendiği Leopold Müzesi, en büyük Klimt koleksiyonuna sahip olan Belvedere Sarayı ve Sigmund Freud’un özel eşyalarının, el yazmalarının, yapıtlarının sergilendiği Freud Müzesi sayılabilir.
Kahve ve Coissant’da Osmanlı etkisi
Viyana’nın, sonrasında da Avrupa’nın kahve ile ilk tanışmasının ikinci Viyana Kuşatması sonrası olduğu söylenir. Osmanlıların çekilirken bırakmak zorunda kaldıkları kahve çuvallarını deve yemi sanıp yakmaya kalktıklarında, daha olduğu, Melange kahvesi ve apfelstrudel’i ile ünlü Cafe Central, mimar Adolf Loss tarafından tasarlanmış minimalist Cafe Museum, Cafe Hawelka, opera binasına yakın Cafe Mozart, kaysı marmelatlı Saher turtası ile ünlü Saher Cafe sayılabilir.
Viyana’da yeme içme
Avusturya mutfağı tatlı açısından çok zengin ama yemekler oldukça kısıtlı, ancak lezzetli. Daha çok et ve patates. Viyana denince ilk akla gelen tabii ki Wiener Schnitzel.
Domuz ve tavuk versiyonları da mevcut ancak makbul olan dana olanı. Beraberinde servis edilen patates salatası son derece lezzetli. Macar yemeği olsa da gulaş Viyana’da yaygın bir yemek ve çok da güzel yapılıyor. Almanya’da olduğu gibi Viyana da sosis ve şarküteri açısından zengin.
Av etleri de mönülerde sık yer alıyor. 1905 yılında açılmış olan Figlmüller en iyi şnitzeli bulabileceğiniz yerlerden birisi. Bunun dışında iyi yemek yiyebileceğiniz çok sayıda güzel lokanta da mevcut.
En meşhur tatlıları Viyana’ya özgü bir elmalı turta olan Apfelstrudel ve yoğun çıkolata ve kayısı marmelatı içeren Sacher-torte. Dolaşırken otantik Viyana kafelerinde kısa molalar verip kahvenin yanında bu enfes tatlıları yiyerek yorgunluk atmak çok keyifli. Bir tür vanilyalı pan cake mantısı denilebilecek Kaiserschmarrn ise yemek sonrası tercih edilen bir tatlı.
Viyana şarapçılık geleneği olan bir şehir. Buraya özgü olan son derece lezzetli şarapları denemenizi öneririm. Beyazda Riesling, Grüner Weltliner ve Wiener Gemischter Satz, kırmızıda ise Zweigelt ve St. Laurent. Şarap tadımı yapabileceğiniz çok sayıda bağ ve restoran mevcut. Bir grup Viyanalı şarap üreticisinin kurduğu Wienwein bunlardan birisi. Viyana’da bira çok tüketilse de Bavyera gibi bir bira kültürüne sahip değil. En çok Vienna Lager dedikleri orta kıvamda bir bira tüketiliyor. Yine de yerel biralar denenmeye değer: Schweizerhaus, Ottakringer ve 7Stern Brauhaus