/

Descartes’tan ugüne hayvan hakları üzerine derin bir bakış

Descartes’in hayvanları mekanik varlıklar olarak gören yaklaşımı, doğadaki her şeyin bir ruhu olduğuna inanan pagan inançlarla taban tabana zıttı. Üstelik tüm semavi dinler, hayvanların insanlara hizmet için yaratıldığını buyuruyordu. Bencil doğamızla sorgulamadan kabul ettiğimiz bu miras, hayvan hakları savunucularınca tartışmaya açıldı. Onların da canı ve ruhu varsa, gördükleri muamele neydi?

Descartes, dönemin bilimsel ilerlemelerinden etkilenerek canlıların, özellikle de hayvanların, karmaşık birer makine gibi işlediğini savunmuştu. Ona göre, hayvanların davranışları tamamen fiziksel yasalara bağlıydı ve zihin ya da bilinçle açıklanabilecek bir yanları yoktu. Bu görüş, “hayvan makine” ya da “makineler gibi hayvanlar” anlayışı olarak da biliniyor. Ünlü filozof, tüm hareketlerin ve duyusal tepkilerin mekanik nedenlere bağlı olduğunu düşündüğünden, hayvanların bilinçli bir varlık olarak acı ya da haz hissetmediklerini öne sürdü. Örneğin, bir köpek acı çekiyor gibi göründüğünde bile bu, yalnızca onun fiziksel mekanizmasının tepkisi olarak değerlendirilmeliydi. Bu, bir robotun çeşitli dış uyaranlara tepkiler vermesi gibi, tamamen “otomatik” ve mekanikti.

Bu yaklaşımıyla insan ve hayvan arasındaki farkı keskinleştirmeyi amaçlayan Descartes, insanın Tanrı’dan gelen bir ruhu ve düşünme yetisi olduğu için özel bir varlık olduğunu savundu. Ona göre, hayvanlar yalnızca biyolojik yapıları nedeniyle hareket eden canlı makinelerdi ve bu nedenle insandan tamamen farklı bir kategoriye aittiler. Tüm semavi dinlerde de doğa ve hayvanlar insana sunulmuş birer nimet olarak tasvir edilmiştir. Hayvanlara iyi muamele edilmesi öğütlense de tersi için bir günah algısı, dolayısıyla ceza tanımlanmamıştır.

Bu elbette bencil insanoğlunun- kızının işine gelmiş, suçluluk duymadan hayvanları dilediği biçimde kullanmak için güçlü bir referans elde etmiştir. Zira onların da bizler gibi canı ve ruhu olduğunu kabul ettiğimiz an yapılan tüm eziyetlerde (endüstriyel hayvancılık, sirkler, deneyler, hayvan döğüşleri, hayvanat bahçeleri) insanın sorumluluğunu ve vicdani ağırlığını kabullenmemiz gerekir.

DAİMA ELEŞTİRİLERİN ODAĞINDA OLDU

17. yüzyılın ortalarından itibaren, hayvanların acı çekebilme yetisini görmezden gelen bu düşünceye karşı çıkan isimler ortaya çıkmaya başladı. Fransız filozof Michel de Montaigne, hayvanların da insanlara benzer duygular geliştirebildiğini ve bu nedenle onlara zarar verilmesinin etik olmadığını savundu. Onsekizinci yüzyıl filozoflarından Jean- Jacques Rousseau ve Voltaire gibi düşünürler dehayvanların duygusal kapasitelerini tanımaya yönelik daha anlayışlı bir yaklaşım benimsediler. Özellikle Voltaire, Descartes’ın “makine” görüşünü, hayvanların insanlara gösterdiği dostane davranışlar ve sosyal bağlar üzerinden eleştirerek, bu bakış açısının bilime ve felsefeye zarar verdiğini ileri sürdü. Bu eleştiriler, hayvan hakları konusunda etik bir bilincin oluşmasında önemli bir adım olarak kabul edilir.

YAPILAN BİLİMSEL DENEYLER AKSİNİ GÖSTERİYOR

Hayvanların bilinç düzeyleri ve duygusal zekâları üzerine yapılan araştırmalar, onların insanlar gibi çeşitli duygular hissedebildiklerini, kompleks sosyal yapılar kurabildiklerini ve hatta belli ölçülerde problem çözme yetisine sahip olduklarını gösteriyor. Özellikle primatlar, filler, köpekler ve yunuslar gibi bazı hayvanların karmaşık sosyal ilişkiler kurabildiği ve çevrelerindeki olaylara duygusal tepkiler verebildiği gözlemlenmekte.

YEDİ MADDEDE GÜNÜMÜZDE HAYVAN HAKLARI

1.Hukuki Tanım ve Koruma Alanları

Günümüzde birçok ülke, hayvanları artık “eşya” olarak değil, duygusal canlılar olarak tanımlıyor. Örneğin, Avrupa Birliği ve bazı Latin Amerika ülkelerinde hayvanlar artık “duygusal varlıklar” olarak kabul ediliyor ve bu tanım sayesinde hayvanların korunması yönünde daha katı yasalar uygulanıyor. İspanya ve Fransa gibi ülkeler bu konuda öncülük etti ve hayvanlara, acı çekme kapasitesine sahip varlıklar olarak hukuki statü sağladı. Bununla birlikte, birçok ülke evcil hayvanlar, çiftlik hayvanları ve vahşi hayvanlar için ayrı koruma yasaları çıkarmaya başladı.

2.Hayvan Deneylerinin Azaltılması ve Alternatif Yöntemlerin Gelişimi

Hayvan deneyleri, bilimsel araştırmaların vazgeçilmez bir parçası olarak görülüyordu, ancak son yıllarda bu alanda önemli değişiklikler yaşandı. Kozmetik sektöründe hayvan deneylerinin yasaklanması, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Hindistan gibi bazı Asya ülkelerinde zorunlu hale geldi. Ayrıca, biyoteknoloji alanındaki gelişmeler sayesinde hayvanlar üzerinde test yapmadan alternatif test yöntemleri geliştirmek mümkün oldu. Hücre bazlı testler, bilgisayar simülasyonları ve “organ-on-a- chip” gibi teknolojiler, hayvanların kullanıldığı deneyleri büyük ölçüde azaltmakta.

3.Sirk, Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum Gibi Mekânlara Yönelik Kısıtlamalar

Eskiden eğlence sektöründe yaygın olarak kullanılan sirk hayvanları ve hayvanat bahçeleri, bugün büyük eleştirilerle karşı karşıya. Artan farkındalıkla, birçok ülke sirkte hayvan kullanımını yasakladı ya da sınırlandırdı. Örneğin, Hollanda, Belçika ve İngiltere gibi ülkeler sirkte vahşi hayvan bulundurulmasını yasakladı. Hayvanat bahçeleri ve akvaryumlar konusunda ise daha doğal ve geniş alanlara sahip rehabilitasyon merkezleri gibi modeller yaygınlaşıyor. Bazı akvaryumlarda balinalar ve yunuslar gibi büyük deniz memelilerinin sergilenmesine son verildi.

4.Vegan ve Hayvan Dostu Ürünlerin Yaygınlaşması

Moda, kozmetik ve gıda sektörlerinde vegan ve hayvan dostu sertifikalı ürünler daha çok tercih edilmeye başladı. Örneğin, büyük moda markaları kürk ve egzotik deri kullanımını bırakma kararları aldı. Bu sektörlerde hayvanlara zarar vermeden üretim yapmaya yönelik alternatifler yaygınlaşmakta, bu da endüstriyel hayvancılığın hayvan hakları ihlalleri üzerindeki etkilerini azaltmaya yönelik olumlu bir adım olarak görülüyor.

5.Hayvan Hakları Aktivizminin Güçlenmesi ve Yasal Reform Talepleri

Aktivist gruplar ve sivil toplum kuruluşları, hayvan

kuruyor. Bu aktivist hareketlerin öncülüğünde hayvan hakları yasalarının daha etkin bir şekilde uygulanması, ağır ihlallerin cezalandırılması ve hayvan refahı standartlarının yükseltilmesi konusunda adımlar atılmakta.

Özellikle dijital platformların gücü sayesinde, hayvanlara kötü muamelenin tespiti, ifşası ve cezalandırılması daha etkili hâle geldi.

6. Ekosistem ve Vahşi Yaşamın Korunması

İnsan faaliyetleri nedeniyle tehlike altında olan türlerin ve doğal yaşam alanlarının korunması, hayvan haklarının temel bir parçası hâline geldi. Örneğin uluslararası doğa koruma organizasyonları nesli tükenme tehlikesi altındaki hayvan türlerini korumak için daha güçlü koruma politikaları ve doğal rezerv alanları oluşturmakta.

7. Toplumdaki Duyarlılığın Artması ve Eğitim Çalışmaları

Hayvan haklarıyla ilgili eğitim programları, okullarda ve çeşitli kuruluşlarda0 yaygınlaşarak toplumda genel bir duyarlılık yaratıyor. Özellikle çocuklara yönelik eğitim programlarıyla, hayvanlara saygılı ve merhametli bir yaklaşım kazandırılmaya çalışılıyor. Bu programlar, gelecekte hayvanlara karşı daha koruyucu bir toplumun inşası için önemli bir adım olarak görülüyor.

İstanbul üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve İtalyan Dili ve Edebiyatı mezunu. Yüksek lisansını Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde tamamladı. Turkuvaz Medya, Doğan Burda Dergi Grubu, TRT gibi çeşitli medya kuruluşlarında görev alan duran aynı zamanda resim ve seramikle uğraşıyor.

Latest from Dünya Onlarla Güzel

Tarihi değiştiren güç: At

Tarihi değiştiren güç olarak bir hayvandan bahsedecek olsaydık, bu kuşkusuz at olurdu. Özgürlük, asalet, sadakat sembolü