akın yücel

/

Bir Karayip masalı: Cartagena

Kolombiya; Amazon ormanları, And Dağları, Karayip ve Pasifik kıyılarıyla Güney Amerika’nın en zengin coğrafyalarından birisi. Ülke, hem doğal ekosistemler hem de kültürel açıdan büyük bir çeşitliliğe ev sahipliği yapıyor; yerli halklar, Afro-Kolombiyalılar, Avrupalı göçmenler ve Arap kökenli toplulukların bir arada yaşadığı, renkli bir toplumsal yapıya sahip.

PROF. DR. AKIN YÜCEL

Dünyaca ünlü kahvesi, müzikleri, dansları ve sıcak insanlarıyla her köşesi keşfetmeye değer. Ancak Kolombiya’nın en gözde turistik destinasyonlarından biri olan Cartagena, görülmesi gereken yerlerin en başında.

Konuşmacı olarak davet edildiğim ISAPS toplantıları nedeniyle, Karayip kıyısında tarih, kültür ve doğayı bir araya getiren bu eşsiz şehri iki defa ziyaret etme fırsatı buldum. Cartagena, renkli mimarisi, tropikal lezzetleri, sıcak insanları ve hareketli gece hayatıyla ziyaretçilerini büyüleyen bir atmosfere sahip. Cartagena de Indias ismini, İspanya’nın Cartagena kentinden almış.

Kökeni Fenikelilere dayanıyor: “Qart Hadasht” yani “Yeni Şehir”. 1533’te İspanyollar tarafından kurulan şehir, kısa zamanda Güney Amerika’nın en önemli limanlarından birisi hâline geliyor. Sömürge döneminde şeker kamışı, kahve, rom ve köle ticareti sayesinde artan zenginliği ve stratejik konumu nedeniyle sık sık korsan saldırısına uğruyor.

Bunların en ünlüsü, Francis Drake’in 1586’daki saldırısı. Mojito’yu da icat ettiği söylenen bu ünlü korsan, şehri iki ay elinde tutup yağmalamış. Bu tehditler nedeniyle devasa surlar ve Güney Amerika’daki en büyük İspanyol kalesi olan Castillo de San Felipe de Barajas inşa edilmiş. Kalın surlar, burçlar ve kalelerle güçlendirilmiş 11 kilometre uzunluğundaki bu savunma sistemi ve içerisinde yer alan eski şehir UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Cartagena, zengin bir etnik ve kültürel yapıya sahip. Nüfusun büyük kısmını “Mestizo” denilen İspanyol ve yerli melezleri ile Afro- Kolombiyalılardan oluşturuyor.

Kentin liman geçmişi, Afrika’dan gelen kölelerin ve Avrupa’dan gelen göçmenlerin izlerini taşıyor. Şehir, Katolik inancının yoğun olduğu bir bölge olmasına rağmen Afro- Karayip gelenekleri, yerel ritüeller ve festival kültürüyle harmanlanan zengin bir dini yapıya sahip.

Özellikle Afro-Kolombiya kökenli toplulukların getirdiği müzik, dans ve mutfak kültürü Cartagena’da güçlü bir şekilde yaşatılmakta.

Anadil Kastilya İspanyolcası, ama Kolombiya’da toplam 80 farklı dil konuşuluyor.

Cartagena, Kolombiya’nın en önemli ekonomik merkezlerinden birisi. Liman kenti olması sebebiyle dış ticaretin önemli bir ayağını oluşturuyor. Şehrin ekonomisi turizm, hizmet sektörü, balıkçılık ve zümrüt ticaretine dayalı. Her yıl milyonlarca turist, özellikle kruvaziyer gemileri ile Cartagena’yı ziyaret ediyor. Kolombiya’yı ziyaret edenlerin taşıdığı güvenlik kaygısı, Cartagena için geçerli değil denebilir.

Şiddet sarmalına tutulmuş bu ülkede (50’lerdeki iç savaş, 70’lerde terör, 2000’lerde kartel savaşları) Cartagena güvenli bir liman. Turizmi korumak için bu kentin güvenliğine hep özel bir önem verilmiş. Yine de geceleri karanlık, izbe sokaklara girmemekte, tenha parklarda dolaşmamakta, yerel halka saygısızlık etmemekte fayda var. Genellikle turiste alışık, dost canlısı, neşeli insanlar, ama Latin Amerika’da öfke kontrolünün zayıf olduğunu unutmamak lazım.

Bir de ellerinde müzik aletleriyle gelip rap yapıp para koparmaya çalışanlar var. Sakın hangi takımı tuttuğunuz söylemeyin, hepsi için şarkıları var ve para vermeden kurtulamıyorsunuz.

CARTAGENA’DA NELER YAPMALI?

Öncelikle ne zaman gitmeli? Cartagena’da tropikal iklim hâkim. Yani hep nemli ve sıcak, yazı kışı yok, her sabah saat 6’da güneş doğup akşam 6’da batıyor. Bence mevsimlerin olmaması çok sıkıcı. Seyahat için yağışın ve nemin az, denizin daha berrak olduğu Aralık-Nisan dönemini tercih etmek iyi olur. Cartagena’da yapılacak en güzel şey sokaklarda dolaşmak. Şehrin merkezi yürüyerek gezilebilecek

büyüklükte. Sur içinde kalan eski şehirde (Ciudad Amurallada) 16-17. Yüzyıl İspanyol kolonyal mimarisinin en güzel örneklerine rastlamak mümkün. Bunlar kimisi taş, ama çoğunlukla cepheleri sarı, lacivert, mor, kırmızı gibi canlı renklere boyanmış, büyük taş balkonları ve çok güzel ferforje korkulukları olan evler. Arka tarafta ise tropikal bitkilerle dolu, serin bir iç avlu bulunuyor. Bu yapıların bir kısmı butik otel, restoran veya kafe olarak hizmet vermekte.

Öğle sıcağını bu serin avlulardan birisinde geçirip, Karayip mutfağının lezzetlerini atıştırırken tropikal kokteylinizi içebilirsiniz.

Santa Catalina de Alejandría Katedrali
Santa Catalina de Alejandría Katedrali

Eski şehirde bolca barok kilise de mevcut. Bunların arasında San Pedro Claver Kilisesi ve Manastırı ile, Güney Amerika’nın en büyük katedrallerinden olan Santa Catalina de Alejandría Katedrali görmeye değer yapılar. Engizisyon Sarayı ilginç bir şekilde hiç ürkütücü değil, oldukça güzel bir yapı. Önceleri sorgu odaları ve işkence aletleri de sergileniyormuş, ama Papa’nın ziyareti öncesinde kaldırmışlar. Ziyaretçi sayısı düşmüş olmalı ki, şimdi yeniden sergilemeye başlamışlar. Eski şehre hemen komşu Getsemani mahallesinde Karayip mimarisinin etkisi hâkim; rengarenk boyanmış ahşap evler, açık verandalar, asma çiçeklerle süslü balkonlar ve iç avlularda yine tropikal bahçeler. Getsemaní graffitilerle bezeli sokakları, sanat galerileri ve kafeleriyle kentin bohem yüzünü yansıtıyor. Cartagena’da yürürken çok sayıda sokak sanatıyla karşılaşıyorsunuz; aralarında Botero’nun tombul kadınlarının da yer aldığı çok sayıda heykel ve mural gezinmeyi daha keyifli hâle getiriyor.

Modern mahalle Bocagrande’de ise kilometrelerce uzanan Karayip sahili boyunca dizilmiş lüks oteller, cam ve çelik gökdelenler ve alışveriş merkezleri yer alıyor. Kumsalda uzun yürüyüşler yapmak zevkli ancak Ege’nin berrak sularına alışkın bizler için deniz çekici değil, dalgalı ve bulanık. Benim tercihim, eski şehirdeki butik otellerden birisinde kalıp kenti yaşamak, denize ise adaların berrak sularında girmek şeklinde oldu.

MÜZİK, DANS VE GECE HAYATI

Cartagena’nın en büyüleyici yanlarından biri de sokak müziği ve dans kültürü. Geceleri salsa, champeta ve cumbia ritimleri sokakları dolduruyor. Getsemaní bölgesi, gece hayatının kalbi. Burada canlı müzik barları, salsa kulüpleri ve dans gösterileri bulabilirsiniz. En ikonik kulüp Café Havana. Kolonyal bir binada yer alan bu küçük mekânda canlı orkestra eşliğinde salsa’nın anavatanında dans etmenin keyfini yaşayabilirsiniz. Partner bulmak çok kolay, ayrıca burada çalışan profesyonel dansçılar da size eşlik edebilir. Bazurto Social Club (Afro-Kolombiya ritimleri ve champeta geceleri), Donde Fidel (Karayip müzikleri eşliğinde yerel bir atmosfere sahip) ve Quiebracanto’da da (Caz, Latin ve dünya müzikleriyle öne çıkıyor) keyifle zaman geçirebilirsiniz.

SOKAK HAYATI VE LEZZET KÜLTÜRÜ

Cartagena sokakları tropikal meyve satıcıları, lezzet durakları ve canlı müzikle dolu. Mango, papaya, lulo, ananas, guava, maracuya (çarkıfelek) gibi tropik meyveler her köşede bulunuyor. Sokaklar hem göze hem damağa hitap eden renkli görüntülerle dolu.

Cartagena’nın sokaklarından geçerken duyulan baharat kokuları ve kızaran yiyeceklerin cazibesi insanı kendine çekiyor.

Acıktığınızda hemen ulaşabileceğiniz sokak lezzetleri ise şunlar: Arepa de Huevo (yumurta ile kızartılmış bir çeşit mısır ekmeği, genelde kahvaltıda, ya da atıştırmalık olarak tüketiliyor), Bollos (bildiğimiz boyoz İzmir’e de Sefarad Yahudileri getirmişler. Ancak burada genelde mısır unuyla ya da patatesten yapılıyor), Costeño peyniri (inek sütünden taze, yumuşak beyaz peynir), Empanadas (Orta ve Güney Amerika’da yaygın tüketilen bir tür börek). Susadığınızda seyyar arabalarda büyük buz kalıplarının rendelenmesiyle elde edilen karın üzerine taze meyve şurupları dökülerek yapılan ve meyve dilimleri ile servis edilen Raspados içebilirsiniz. Lulo meyvesi, lime ve buzla yapılan Lulada ve şeker kamışı suyu ve limon ile yapılan agua de panela con limon da mutlaka denenmesi gereken içecekler. Şeker kamışının damıtılmasıyla yapılan anasonlu Aguardiente bizim rakıyı andırıyor ve shot olarak içiliyor. Ve tabi ki Rom, Karayiplerin vazgeçilmezi. Tropikal kokteyller de çok tüketiliyor. Tipik tatlıları ise, Cocadas denilen ve Hindistan cevizi rendesi, süt ve şekerle yapılan küçük topçuklar.

Cartagena mutfağı deniz ürünleri, Hindistan cevizi, lime ve kişnişin bolca kullanıldığı Karayip mutfağı ile, kızartılmış, baharatlı ve aromalı yemeklerden oluşan Afrika kökenli geleneklerin bir karışımı. En kuvvetli öğün öğle yemeği. Sonrasında tabii ki siesta.

Tipik plaj yemeği, arroz con cocos (hindistan cevizi sütüyle yapılmış hafif tatlı pirinç pilavı) ve patacones (ezilmiş ve tuzlanıp çifte kızartılmış pilanten, yani yeşil muz dilimleri) ile birlikte servis edilen pescado frito (balık kızartması). Karayip kırsalına özgü mote de queso ise, manyok kökü ve yumuşak Costeño peyniri ile yapılan, bol limon sıkılarak içilen yoğun kıvamlı bir çorba. Ama benim favorim Ceviche Cartagenero. Leche di tigre (kaplan sütü) adı verilen ve boca lime suyu içeren bir sosta pişirilmiş çiğ balık ya da karides, soğan, kişniş ve lime ile yapılan bu yemek aslında Peru kökenli.

Cartagena’dakinin sosu biraz daha yoğun. Şehirde birçok ceviche restoranı var, ama en iyisi La Cevichería. Anthony Bourdain’in de övdüğü, taze cevicheleriyle ünlü küçük ama samimi bir restoran.

Önerilen diğer restoranlar ise şunlar:

Carmen Cartagena: Yaratıcı Karayip mutfağı. Özel akşam yemekleri için ideal.

Candé: Kolombiya geleneksel mutfağının en iyi örnekleri. Canlı müzik eşliğinde yemek deneyimi için.

María: Modern yorumlarla hazırlanan deniz ürünleri ve kokteyller.

Di Silvio Trattoria: Getsemaní’de, açık hava masalarıyla bilinen İtalyan restoranı.

La Mulata: Renkli dekorasyon, lezzetli balık yemekler ve uygun fiyatlarıyla meşhur.

KARAYİP ADALARI

Hayal ettiğiniz tropikal cennetleri yakınlardaki adalarda bulmanız mümkün. Rosario adaları (Islas del Rosario), Playa Blanca ve Baru Adası bembeyaz kumsalları, turkuaz suları ve mercan resifleriyle görmeye değer. Adalarda lüks resortlardan mütevazi plaj barlarına kadar farklı konaklama seçenekleri var. Limandan kalkan sürat tekneleriyle yaklaşık 1 saatlik mesafede yer alıyorlar. Günübirlik gidip ılık Karayip denizinde, sandallardan satılan tropikal kokteylleri yudumlamak, palmiye ağaçlarının altında uyuklamak çok keyifli. Yanınızda mutlaka şnorkel götürün, deniz dibi çok canlı.

ALIŞVERİŞ KÜLTÜRÜ VE ÖNERİLER

Cartagena alışveriş açısından da oldukça zengin bir şehir. Özellikle tarihi surların içinde kalan Las Bóvedas (restore edilmiş eski cephanelik, bugün hediyelik eşya dükkânlarıyla dolu), Portal de

los Dulces gibi bölgelerde el işi ürünler, yerel tatlılar ve hediyelik eşyalar bulmak mümkün.

Alınacak şeylerin başında meşhur Kolombiya kahvesi geliyor. Wayuu kabilesi tarafından yapılan el örgüsü Wayuu çantaları da en çok rağbet gören ürünlerden.

Onun dışında Afro-Kolombiya el sanatları, ağaç oymalar, Botero minyatürleri, yerel resimler ve seramikler vitrinleri süslüyor.

Şehirde daha stilize sanat eserleri satan galeriler bulmak da mümkün.

Tabii bir de zümrüt var. İspanyolca adı daha çekici: Esmeralda.

Kolombiya dünyanın en büyük zümrüt üreticisi. Cartagena, Kolombiya zümrütlerinin ticaret merkezlerinden birisi. Ziyaret edip hafifleyebileceğiniz çok sayıda zümrüt müzeleri, atölyeler ve mücevher dükkânları mevcut.

Zümrütü işlenmiş hâlde ya da ham olarak alabilirsiniz. Bu değerli taşın tarihini öğrenmek ve nasıl işlendiğini görmek için Caribe Jewelry Museum & Factory’i önerebilirim.

İz bırakan kadın rolleriyle bir çift mavi göz: Melis Birkan

Tesadüf sonucu başladığı oyunculuk işi ve aşkı olmuş. Birçok dizi ve filmde oynamış, son zamanlarda tiyatro sahnelerinde de sıkça yer alıyor. Eşi Aras Aydın da kendisi gibi oyuncu. Seramik yapmayı seviyor, işiyle hatırlanmak istiyor, biz de öyle yaptık…

PROF. DR. AKIN YÜCEL

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

FOTOĞRAF: MEHMET EMİN UÇAR

Sizi (hâlâ tanışmadınızsa!) Melis Birkan’la tanıştırayım. İstanbul doğumlu, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda bale eğitimi almış, üniversitede yine aynı okulda modern dans eğitimini tamamlamış. Tesadüf sonucu başladığı oyunculuk işi ve aşkı olmuş; birçok dizi ve filmde oynamış, tiyatro sahnelerinde de sıkça yer alıyor. Eşi de kendi gibi oyuncu Aras Aydın. Bir plastik cerrahla oyuncu yan yana gelince ilk akla gelen “Nasıl bir müdahale var acaba?” oluyor. Ama onda cerrahi hiçbir dokunuş yok, ihtiyacı da yok hatta makyajsız hali makyajlı olandan daha hoş, gerçekten çok duru bir güzelliği var Melis’in. Biz bunu korumak için ufak tefek dokunuşlar yapıyoruz, o kadar. Daha genç kuşağın “Leyla”sı, benim için ‘Issız Adam’ın ‘Ada’sına keyifli buluşmamız için teşekkür ediyorum.

Türkiye seni Issız Adam’ın ‘Ada’sı olarak tanıdı. Aslında pek de romantik sayılmayacak, mutfakta dolma yerken vuku bulan ayrılık sahnesi unutulmazdı. Bu sahneyi sence o kadar gerçek kılan ne?

O sahnenin şöyle tatlı bir anısı var, Çağan (Irmak) o sahne için diyaloglardan örülü 8 sayfalık bir metin yazmıştı. O sahneden bir gün önce ikimizi de çağırdı, senaryodaki o sahnelerin hepsini yırttı ve dedi ki “Siz oynayacaksınız bu sahneyi, ne istendiğini biliyorsunuz. Cemal (Hünal) “Ayrılmak istiyorum” diyecek, sonrası size kalmış”. Hâl böyleyken oldukça sessiz bir sette, hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyorken, gerçek bir doğaçlama sahnedir o. Belki de gerçekten herkesi duygulandırmasının, hâlâ düşündürmesinin sebebi bu olabilir gibi geliyor bana. Bir de tabii iyi giden bir şey varken birden küt diye, hiç beklenmedik anda kesilmesi. Hayatta da böyle olaylara hiçbir şey seni hazırlamaz aynen pat diye karşına çıkar, tam böyle bir şey.

Filmi çekerken alıp yürüyeceğini tahmin etmiş miydin?

Etmedim, hatta bu iş oluyor mu, acaba yapabilecek miyiz hissiyatını Çağan’ın da yaşadığını biliyorum ve biz de oturup hiç “böyle patlar, ay çok iyi gidiyor galiba” gibi şeyler düşünerek yapmadık bu işi, sürprizi belki de buradan çıktı.

Filmden bir de ilişki sorusu çıkardım. Ada karakteri hiçbir olumsuz yönü olmayan, cici, hayat dolu, çok da güzel bir kız. Dört dörtlük giden ilişkide insanı yeni arayışlara iten ne olabilir?

‘Issız Adam’ın başarısı da buradan geliyor, çünkü bu açıklığıyla gösterilene kadar ilişkilerin hep biçimleri vardı ve olumsuz bir şeyler de yaşansa ya mutlu sona bağlanır ya herkesin akıllandığı yani izleyiciyi tatmin eden bir final olurdu. Kötülük varsa bir sebep de vardı. Günümüz gerçeği bu değil. Bazı şeylerin sebepleri karşı tarafta olmuyor, sebep siz oluyorsunuz, kötülük sebepsiz oluyor ya da.

Yeni sinema sözlerini destekliyor, artık aşk mutlulukla eşleşmiyor ve hep arızalı kişilikler yaşıyor güçlü aşkları, yanılıyor muyum?

Babamın bana çok güzel bir sözü var: “Kadın aynı kadın, erkek aynı erkek, biz erkek değil miydik? Sizlerden çok daha küçük yaşlarda evlendik, vay ben özgürlüğüm falanım demedik, arayış içinde olmadık” Burada bence yanlış olan şey şu hem bu kadar yalnız, kalmayı, sorunlu olmayı, tarz olarak edinip hem de başkalarıyla bir ilişki yaşamaya çalışmak. Bana çok erkek gelip “o filmde anlattığınız adam benim” demiştir. Ben de diyorum ki “çok geçmiş olsun!..” Evet bununla gurur duyuyor erkekler. Bu marjinallik değil aslında, kabalık, hoyratlık.

Zeki Demirkubuz’un son filminde mülayim bir anneyi oynadın. Anne başka türlü olabilir miydi, Hicran’ın farklı bir rol modeli olsa yine aynı şeyler yaşanır mıydı sence?

Hicranla ilgili durum şu; “Sana, birini bulacağız, evleneceksin, ailen olacak” denmiş. Kız “ben buna mecbur muyum” diyor, belki de değil, artık internet diye bir şey var. O köyün ya da kasabanın dışına çıktığınızda işler değişiyor, çıkmanın bedelleri var elbette. Ama şunu düşündüm, Hicran’ın yerinde olsam hiç tanımadığım, resmini gördüğüm bir adamla evlenmeyi kabul eder miydim? diye. Deneyebilirdim şansımı ben de kaçmak için. Annenin başka şansı yoktu gördüğünü uyguladı, Hicran ise şansı olduğunu düşünerek risk aldı.

Sizin dünyanızda ekstrem karakterleri canlandırmak pek önemsenir, Oscar’ları da genelde bu roller kucaklıyor.

Dediğin gibi, Charlize Theron’u korkunç bir hale getirip Oscar vermek bana çok da değerli gelmiyor, evet orda bir beceri var belki ama nihayetinde o çok güzel bir kadınken de yetenekli. Fiziken zorlayan şeyler Hollywood’da kıymetli, orada bunlar için vakit de var. Ben ‘herkes her rolü oynayabilir’ diyemem hepimizin bir yelpazesi var. O yelpazeyi ne kadar açabildiğiniz önemli. Ben bunu tiyatroda daha özgürce yapabiliyorum.

Oyuncu kamera arkasında da oynamak zorunda mı? Basında hep kurgu karakterlere rastlıyorum (bence kurgu tabii). Çok iyi mantı açan, aynı zamanda kick box yapan, tek kötü huyunun ‘fazla iyi niyetli olmak’ olduğunu anlatanlar, bilirsin işte.

Türk toplumunun ilgisini çeken, seksi bulduğu kadınların da erkeklerin de seveceği bir tip yaratılıyor. Bunu menajerleri ve basın danışmanları empoze ediyor, belki kendileri, kendilerine anlattıklarını yakıştırıp, hepsini yapmak istiyor da olabilirler ama en azından kitapların başkaları tarafından yazıldığından eminim ben.

İmaja bu kadar yatırım yapmak şart mı peki?

Kendinle barışık olmakla ilgili… Onun dışında kendini çeşitlendirmek kıymetli bir şey hakikaten, ekmeğini yapıp boksunu da yapıp işte dalmayı da becermek gibi. Aslında oyuncunun böyle bir derdi olmaması gerekiyor, çünkü beni sevmek zorunda değilsiniz, o yüzden benimle ilgili çok da bilgiye sahip olmak zorunda değilsiniz. Bir kalıba konduğunuz zaman, “Bu çok seksi bir kadındır”, “Bu çok sert, dominant bir kadındır” diye, başka canlandırmada karakter size inandırıcı gelmez, belki bu seyirci bunu çizerse onu yıkma ihtimaliniz var. Ama kişi bunu kendi çizerse, değiştirmek çok zor ve bence gerek de yok. Çok sevdiğim ve takip ettiğim oyuncuların yurt dışında instagram’ları bile olmadığını biliyorum. Seramikle ilgileniyorum, çoğu insan dönüp ‘kendi elinizle mi yapıyorsunuz’ diye soruyor. ‘Başkasına yaptırıyor, elini bile sürmüyordur’ diye düşünüyorlar.


Melis Birkan’ın cilt bakımı rutinleri

Bakım rutinim çok zengin sayılmaz. Hiç makyajla uyumadım, cildim kuru, mutlaka nemlendirir, yediğime içtiğime dikkat ederim. Vejateryenim, süt ürünlerini de olabildiğince az tüketmeye çalışıyorum, sigara kullanmıyorum. Geçen sene sizin klinikte mezoterapi yaptırdım cilt bakımına destek olarak, altı ayda bir de koltuk altı botoksu yaptırıyorum. Yüz yogasını hayatıma soktum ama yakında o yetmeyecek, biliyorum. Mesela telefonlara bakmaktan boynumuz hep kırışıyor, eskisinden daha fazla gıdımız çıkıyor. Değişmeden, var olanı korumaya varım ama hatlarımı değiştirmek istemem.


Filmler bildiğim kadarıyla kronolojik sırayla çekilmiyor, bu sizleri zorlamıyor mu?

Kendi adıma en çok hata gibi gördüğüm ya da ‘Ah be bunu burada niye yapmışım? dediğimiz şeyler hep oradan çıkıyor. Çünkü bir olay akışı var, durumlar seni bir duygu haline sokuyor. O finali çok erken çektiğiniz zaman yeterince hazır olmayabiliyorsunuz. Bu elbet prodüksiyonla, maliyetlerle ilgili. O sette tüm işleri bitirip çıkmak gerektiğinde zaman da bu atlamalar kaçınılmaz oluyor.

Yapay zekâ her meslekten insanı korkutuyor. Bundan sinema sektörü nasıl etkilenecek ya da şimdiden etkilendi mi yoksa?

Zaten artık eski usul macera filmleri çekilmiyor, green box gibi teknolojiler var. Bu teknolojilere yapay zekâ geliştikçe yenileri ekleniyor, mesela seslendirmeye yakın gelecekte ihtiyaç duyulmayacağı konuşuluyor. Yapay zekâ beni hep korkutuyor mutlaka faydalı tarafları vardır ama oyuncuyu da kopyalayıp gelecekte belki başka rollerde oynatmak mümkün olacak en azından kendi gençliğini başkası canlandırmayıp aynı insana oynatabilecekler. Bu sektör için ciddi bir daralma demek.


Filmleri

  • Hayat (2023) Sen Benim
  • Her Şeyimsin (2016)
  • Adını Sen Koy (2009)
  • Issız Adam (2008)
  • Ulak (2008)
  • Barda (2007)
  • Amerikalılar Karadeniz de-2 (2007)

Dizileri

  • Kırmızı Oda (2022) Söz (2019)
  • 46 Yok Olan (2016)
  • Büyük Sürgün Kafkasya (2015)
  • Saklı Kalan (2014)
  • Leyla ile Mecnun (2013)
  • Deli Saraylı (2010)
  • Bu Kalp
  • Seni Unutur mu (2009)
  • Ay ışığı (2008)
  • Köprü (2006)
  • Çapkın (2006)

Tiyatro

  • Şirreti Evcilleştirmek (2022-devam ediyor
  • Yeni Bir Şarkı (2019-2021)
  • En Kısa
  • Gecenin Rüyası (2018)
  • Bira Fabrikası (2015)
  • Mucizeler Komedisi (2004-2005)

/

Tüm yönleriyle yüz germe

Gururla söylenebilir ki kozmetoloji- plastik cerrahi olanakları, tıbbın gelişmesi, insanların yaş kavramına ve yaşlılığa bakışının değişmesi sayesinde orta yaş, yaşlılık ve ömür beklentisi bu şiirin yazıldığı döneme göre pozitif anlamda epey yol kat etti. Artık 35 yaş çoğumuz için ne yolun yarısı ne de çizgiler ve mor halkalar karşısında bu kadar çaresiziz. Hayat beklentimiz arttı, yaşlılık tanımı değişti, tıbbın ve teknolojinin gelişmesi yaşamı uzatmakla kalmadı, kalitesini de artırdı. Bize düşen kendimize iyi bakmak ve uzayan ömürlere en iyi halimizle eşlik edebilmek, peki nasıl? Anlatacağımız yüz germe prosedürü, bu yollardan biri. Neşeli, pozitif olmak, yaşama sevincimizi yüksek tutmak, kendimizle, çevremizle barışık yaşamak, hayattan zevk almayı alışkanlık haline getirmek, sağlığımıza, yeme-içmemize dikkat etmek en az cerrahi kadar etkili.

PROF. DR. AKIN YÜCEL

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

   

Yüz nasıl yaşlanır?

Yaşlanma belirtileri, ilk olarak yüzde fark edilir. Alın, göz çevresi, dudak üstünde oluşan kırışıklıklar, göz altlarında torbalanma gelir. Bunun yanı sıra yerçekimi etkisiyle gıdıda, yanaklarda, alt ve üst göz kapaklarında sarkma; güneşe veya yaşlanmaya bağlı olarak lekelenme görülür. Cilt su kaybeder, incelir ve kırışır, tazelik ve elastikiyeti azalır. Yüzü yüksekte tutan kemik çıkıntılar, göz küresinin kemik çerçevesi, elmacık kemikleri ve çene kemiği silikleşir, kaşlar ve genel olarak yüzün yumuşak dokuları aşağıya doğru kayar. Orta yüz bölgesi hacim kaybedip basıklaşır, göz altları çöker, torbalar belirginleşir. Burun ile ağız arasında yer alan nazolabial oluklar ve ağız köşelerinden aşağı inen Marionet hatları derinleşir. Çene kenarına yüz cildi yığılır ve çene hattı bozulur. Boyunda yağlanma, boyun cildinde sarkma oluşur, boyun açısı kaybolur. Yüz ve boyun konturu bozulur. Yüzdeki yumuşak doku azalmasıyla birlikte hacim kaybetmeyen, hatta çok yavaş da olsa büyümeye devam eden burun ve kulak gibi kıkırdak içeren organlar daha belirgin hale gelir. Üst dudak uzar, dudaklar dolgunluğunu kaybeder ve içeri döner. Bu deformasyonlar, önemli ölçüde yüz germe başta olmak üzere estetik işlemlerle giderilebilir ya da hafifletilir.

Yüz germe nedir?

Bakımlarla yaşlanmayı geciktirmek, iyi haber. Kötü haberse şu, hücresel yaşlanma, dış faktörler ve yerçekiminin etkisiyle yaşlanma en azından şu anki donanımımızla kaçınılmazdır. Yüz ve boyun germe ameliyatı, yüzde yaşlanmaya bağlı oluşan değişiklikleri düzeltmeyi amaçlayan bir cerrahi prosedürdür. Ameliyat, derideki fazlalıkların alınması, yüzün derin dokularını taşıyan tabakaların gerilmesi ve tüm yüz hatlarına daha genç bir form kazandırmak için bu dokuların orijinal yerlerine yerleştirilmesi süreçlerini içerir. Bu şekilde, yüzün üst kısımlarına hacim kazandırılır, derin yaş çizgileri azaltılır ve çene hattı ile boyun bölgesi belirginleştirilir.

Yüz germenin tarihi

Yüz germe ameliyatının geçmişi, 20. yüzyılın başlarına kadar uzanır. 1901 yılında Alman cerrah Eugen Hollander ilk yüz germe ameliyatını gerçekleştiren isim olarak anılır. Hollander, yanaklarının ve ağzının “kaldırılmasını” isteyen Polonyalı bir hastayı ameliyat eder. Ancak bu işlem yüzde aşırı sıkı ve doğal olmayan bir görünüme neden olur. Her teknik gibi yüz germe de tecrübeyle mükemmelleşti. 1920’li ve 1930’lu yıllarda, yüz germe ameliyatı yeni teknikler ve teknolojilerin kullanılmaya başlamasıyla bir “altın çağ” yaşadı. “Modern yüz germenin” babası olarak bilinen Amerikalı plastik cerrah Dr. Gus G. Wendell saç çizgisinde kesiler yapmayı, cildi geriye çekmeyi ve fazla deriyi çıkarmayı içeren bir teknik geliştirdi.

Bu yöntem, daha doğal bir görünüm sağladı ve komplikasyon riskini azalttı. 1950’lerde ve 1960’larda, yüz germe ameliyatı “SMAS lift” (yüzeysel muskuloaponeurotik sistem) ve “derin plan yüz germe” gibi yeni tekniklerle gelişmeye devam etti. Bu teknikler, daha genç bir görünüm elde etmek için altta yatan yüz kaslarının ve dokularının yeniden konumlandırılmasını içeriyordu. 1990’ların başında, estetik cerrahların yüz germe ameliyatıyla ilişkili yara izlerinin görünümünü en aza indirirken kayıp yüz hacmini geri kazanmaya odaklanmaya başlamasıyla başka bir değişim yaşandı. Endoskopik cerrahi yüz gençleştirme ameliyatlarında da kullanılmaya başlandı. Yağ enjeksiyonlarının germe işlemine yumuşak dokuların ve kemik yapıların desteklenmesi de eklendi. Yağ dokusundan elde edilen kök hücreler yardımı ile cilt yüzeyinde de onarım imkanı doğdu. Hastanın ihtiyaçlarına ve hedeflerine uyacak şekilde uyarlanabilen, daha fazla memnuniyet ve uzun süreli, doğal görünümlü sonuçlar sağlayan son derece özelleştirilebilir yaklaşımlar ortaya çıktı. Önceleri hastaların yüzleri “gerilmiş” görünürken, günümüzde “genç” görünmekte. Son yıllarda, yüz germe ameliyatı ultrason ve lazer tedavisi gibi yeni teknolojilerin kullanılmaya başlanmasıyla gelişmeye devam etti. Yağ dokusunun kullanımı ve kök hücre teknolojisindeki gelişmeler daha doğal sonuçlar alınmasına yardımcı oldu. İşlemler daha az invaziv prosedürler haline geldi, daha hızlı iyileşmeye ve daha az yara izi ile sonuçlanmaya başladı.


Cildi sıkılaştırmak ve sarkmayı geciktirmek için neler yapılabilir?

Yaşlanmayı geciktirmek için yapılacak işlemlerin başında bol su içmek, cildi düzenli nemlendirmek, yeterince uyumak, güneşin yan etkilerinden korunmak, sigaradan uzak durmak, kolajenden yana zengin beslenmek, iyi uyumak, düzenli spor yapmak ve olabildiğince stresten uzak durmak gelir. Düzenli profesyonel cilt bakımı, PRP, mezoterapi, botoks gibi işlemler cildi günlendirir, gençliğini korumasını sağlar ve cerrahi prosedürleri geciktirir.


Yüz germe yüzün farklı alanlarında ya da tümü için uygulanabilir

Herkesin yüzü aynı biçime yaşlanmaz. Tam yüz germe uygulanacak hastaların yanı sıra daha genç yaşlarda alt yüz gençleştirme gibi kısmı işlemler de yapılabilir.

  • Üst yüz gençleştirme işlemleri alın bölgesi, şakaklar, kaşlar ve üst göz kapaklarını kapsar. Bu alanlarda, genellikle yer çekiminin neden olduğu sarkmalara karşı uygulanan kaldırma işlemleri bulunmaktadır. Endoskopik cerrahi en çok bu bölgede uygulanır.
  • Orta yüz gençleştirme işlemleri ise alt göz kapakları, yanaklar ve elmacık kemiklerini içerir. Bu bölgede hedef, bozulan alt göz kapağı-yanak ilişkisini düzeltmek, sarkmış yanakları yukarı taşımak ve kaybolan yumuşak dokuyu yerine koymaktır.
  • Alt yüz ve boyun gençleştirmede çene kenarları, çene kenarları, alt dudaklar ve boyun bölgesinde uygulama yapılır. Amaç, yer çekiminin etkisiyle aşağıya sarkan yüzü yukarı kaldırmak, çene kemiğinde oluşan cilt sarkmalarını düzeltmek, boyundaki yağ fazlasını almak ve boyunu germek, çene hattını ve boyun konturunu oluşturmaktır.

Yüz germe işlemi nasıl yapılır?

Yüz germede, kulak önünden başlayıp kulak arkasına doğru ilerleyen bir kesiyle yüz cildi kaldırılır. Cilt altında yer alan SMAS tabakası gerginleştirilir. Gereken yerlere yağ enjeksiyonları yapılır. Deri fazlası alınarak cilt dikilir. Operasyon sadece yüzü germekle kalmaz, aynı zamanda yüzü şekillendirmek için çaba sarfeder. Temel olarak yapılan işlem, sarkan derinin ve yumuşak dokuların eski yerine getirilmesidir.

Bu da yüzün daha genç ve taze bir görünüm kazanmasını sağlar. Aynı yöntem boyun bölgesinde de uygulanarak çeneye doğru gerginlik sağlanır. Yüz germe işlemine yağ enjeksiyonu, dolgu uygulamaları, kaş kaldırma ve çene estetiği gibi ek destekleyici prosedürler de eklenebilir.

Yüz germe ameliyatı sırasında başka işlemler de kombine ederek uygulanabilir. Sıkça tercih edilen uygulamalar göz kapağı estetiği, alın ve boyun germe, kaş kaldırma, yağ dolguları, çene estetiği şeklindedir. Birlikte yapılan işlemler yüz germe işleminin daha etkili sonuçlar vermesinde yardımcı olur.


İp askılar yüz germeye benzer bir sonuç sağlar mı?

Yüz germe ameliyatı, cerrahi bir işlem olup genellikle cildin sarktığı durumlarda tercih edilir. Plastik cerrah, cildi kaldırarak ve altındaki dokuları düzelterek yüzdeki sarkmayı giderir. Bu işlem sonuçları uzun süre korunabilir. İp askıları ise cerrahi olmayan (kesi olmaksızın ve genel anesteziye gerek duyulmayan) minimal invaziv bir prosedürdür. Bu işlemde deri altına yerleştirilen ipler cildi destekler ve sarkmayı giderecek biçimde konumlandırma sağlar. İpli yüz germe daha kısa bir iyileşme süreci gerektirir ancak hem etki alanı sınırlıdır hem de sonuçlar çok daha kısa vadelidir.


İyileşme süreci 

Yüz germe ameliyatlarının süresi hastanın durumuna göre değişmekle birlikte ortalama 3 ile 5 saat arasında sürer. Ağrılı bir işlem değildir, ancak ilk günler gerginlik hissi ve şişlikler rahatsız edici olabilir. Ameliyat sonrasında tam sonuçları gözlemlemek için yaklaşık bir ay geçmesi gerekir.

İlk günlerde bandaj kullanımı önemlidir, çünkü morluk ve şişlikleri minimumda tutmaya yardımcı olur. Dikişler alındıktan sonra makyaj yapmakta sakınca yoktur, ancak güneşten mümkün olduğunca uzak durulmalı ve güneşe çıkılması gerekiyorsa yüksek koruyucular kullanılmalıdır. Şişlikler ve morluklar üçüncü günden sonra azalmaya başlar. Üç gün sonra duş alınabilir. Bir hafta sonra dikişler alınır. İyileşme süreci ilerledikçe günlük aktivitelere dönülebilir, morluklar solmaya başlar ve birkaç hafta içinde şişlikler azalır. Yüzdeki hissizlik bir süre devam edebilir, ancak birkaç ay sonra tamamen normale döner. Tam iyileşme sağlanana kadar güneşten korunma önemlidir.


Zamanı geldi mi? Yüz gerdirme için uygun bir aday mısınız?

GYüzde derin kırışıklıklar ve katlanmalar, çene ve yanak bölgesinde sarkmalar mevcutsa, yüz oval biçimini kaybedip kareleştiyse, orta yüz gölgesi basıklaşıp çökmüş ve elmacık kemikleri belirginliğini kaybetmişse ve en önemlisi bu görüntü sizi rahatsız ediyorsa işlem için uygun hasta kabul edilebilirsiniz. Bu ameliyat sağlık açısından herhangi bir ihtiyaç üzerine yapılmaz, eğer yıllarla gelen değişim sizi rahatsız etmiyorsa hayatınıza keyifle devam ediniz.


Yüz germeden nasıl bir sonuç beklemelisiniz?

Modern tıp ve teknoloji sayesinde bugün ulaşılan sonuçlar, 20 yıl önce hayal dahi edilemeyecek düzeyde olsa da tıbbın belirli sınırları olduğunu unutmamalı. Yüz germe ameliyatı, yaşlanmayı durdurmaz ancak yaşlanma belirtilerini iyileştirme konusunda rakipsizdir. Tecrübeli bir plastik cerrah tarafından gerçekleştirilen yüz germe ameliyatı, sonuçlarının uzun yıllar korunduğu, özgüveni artıran, daha mutlu bir yaşamı destekleyen bir işlemdir.

Yüz germe işlemleri, yaşlanma etkilerini uzun bir süre ortadan kaldırabilir, ancak yaşlanma süreci devam eder. Cildinize iyi bakarsanız, olduğunuz yaştan en az 10 yaş daha genç görünmeye devam edersiniz.

/

Kafkaslar’da bir Akdeniz esintisi: Tiflis

Yeni bir ülke görmek her zaman heyecan verici. ancak ortak geçmişimiz olan ülkeler benim için hep daha cazip. Tiflis, onlardan biri.

 

PROF. DR. AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

2023 Haziran ayında Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (ISAPS) düzenlediği bir kursta konuşma yapmak üzere Tiflis’e davet edildim. Kurs Dr. Marlen Sulamanidze tarafından bu yıl 17.si düzenlenen Kolkhida kongresinin kapsamında yer alıyor. Yetmişli yaşlarda olmasına rağmen son derece enerjik olan Dr. Sulamanidze yüz askılarını ilk geliştiren isimlerden birisi. Kendi tasarımı olan Aptos sistemi tüm dünyada yaygın olarak kullanılmakta. Yıllardır uluslararası toplantılarda konuşmasına rağmen tek kelime İngilizce bilmeyen Marlen ile yine tercümanı kanalıyla sohbet ediyoruz. Yeni bir ülke görmek her zaman heyecan verici. Ancak ortak geçmişimiz olan ülkeler benim için hep daha cazip. Gürcistan uzun süre Osmanlı egemenliğinde kalmış. Türkiye’de yaşayan çok sayıda Gürcü vatandaşımız var. O yüzden konuşma teklifini hemen kabul ettim ve gitmeden önce Gürcistan ve Tiflis hakkında biraz bilgi edindim.

Tarihi evleri ve Sameba Katedrali

Antik çağın efsanevi krallığı: Kolhis

Kolhis Krallığı şimdiki Gürcistan’ın yanı sıra Sinop’a kadar bizim Doğu Karadeniz illerini de kapsamakta idi. Kafkaslar antik dünyanın sonu kabul ediliyordu. Coğrafi konumunun ulaşılamazlığı ve gücü nedeniyle Kolhis Krallığı antik çağda birçok efsaneye konu olmuştu. Kaf Dağı, küllerinden doğan Anka Kuşu, her sabah arabasına atlayıp güneşi taşıyan Güneş Tanrısı Helios’un sarayı buradadır. Prometheus burada kayalara zincirlenmiş, Iason ve Argonotlar Altın Postu Medea’yı kandırıp buradan çalmışlardır. Güneş ve Ay kültleri Kolhis Krallığı’nda doğmuştur. Savaş Tanrısının kızları ve Ay Tanrıçasının rahibeleri Amazonlar da bu topraklardandır.

Gürcistan ve Gürcüler

Güney Kafkaslarda yer alan Gürcistan ticaret yollarına yakınlığı nedeni ile tarih boyunca çeşitli istilalara uğruyor, ancak kontrol edilmesinin zorluğu nedeniyle bunlar fazla uzun sürmüyor. Önceleri Mitra dini ve Zerdüştülüğün hakim olduğu Gürcistan 4. Yüzyılda Hristiyan oluyor. Roma, Pers ve Arap işgallerine uğruyor. 12. Yüzyılda Kraliçe Tamar döneminde altın çağını yaşayan Gürcistan Moğol işgallerinin ardından zayıflıyor. İran ve Osmanlılar tarafından paylaşılıyor. Bu dönemde özellikle Anadolu’da yaşayanlar arasında Müslümanlığa geçenlerin sayısı artıyor. Daha sonra Rusya ve ardından Sovyetler Birliği’nin kontrolüne geçiyor. 1991’de kazanılan bağımsızlıktan sonra da bitmeyen karışıklıklar yaşanmakta. Gürcüler tarihleri, kültürleri ve dilleri ile bu bölge ile özdeşleşmiş kadim bir halk. Nuh’un oğlu Yafes’in torunu Kartlos’tan geldiklerine inandıkları için kendilerini Kartveli olarak isimlendiriyorlar. Gürcistan’ın ise Farsça kurt anlamına gelen Gurcan’dan türediğine inanılıyor, yani kurtlar ülkesi. Gürcüler de diğer Kafkas halkları gibi gururlu ve sert insanlar. Tarih boyunca işgallere uğramışlarsa da ulusal kimliklerini, dillerini ve kültürlerini korumayı başarmışlar. Bunda dinin payı da yüksek. Hristiyanlığı ilk kabul eden uluslardan birisi. Halen büyük çoğunluk kendi bağımsız Gürcü Ortodoks Kilisesine bağlı ve oldukça dindarlar. Şii Azeriler, Sünni Acar Türkleri, Mesheti Türkleri, Abhazlar, Çeçenler ve Lazlar nüfusun ancak %10’unu oluşturuyorlar. Gürcüce, Güney Kafkas dillerinden birisi ve kendi benzersiz alfabesi olan, dünyanın en eski yazı sistemlerinden birini kullanmakta. Bu dilin etrafında güçlü bir edebiyat da gelişmiş. Ancak Gürcü kültürünün belki de en önemli öğesi müzik ve dans. Gürcü polifonik müziği, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak listelenmiş. Son derece epik özellikler taşıyan Gürcü dansları mutlaka görülmesi gereken bir şölen. Dansın Gürcülerin hayatındaki rolünü anlamak için, Levan Akin’in yönettiği “And then we danced” filmini seyretmenizi öneririm.

Gürcistan ve Şarap

Gürcistan, dünyanın en eski şarap yapımı geleneğine sahip ülkelerden biri. Yabani asmanın ilk burada evcilleştirildiğine ve ilk şarabın burada yapıldığına inanılıyor. Şarap yapımı, Gürcü kültürünün ayrılmaz bir parçası ve yaklaşık 8,000 yıllık bir geçmişe sahip. Şarap geleneksel olarak “Kvevri”yöntemi ile yapılıyor. Fermantasyon, depolama ve yaşlandırma işlemleri büyük, toprak altı amforalarında gerçekleşiyor. UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak listelenen kvervi yöntemi Gürcü şaraplarına kendine özgü bir karakter ve tad veriyor. Ülkede 500’den fazla üzüm çeşidi yetişmekte. Kırmızı şaraplar arasında en ünlüleri Saperavi ve Mukuzavi, beyazlarda ise Rkatsiteli ve Mtsvane üzümlerinden yapılanlar. Son yıllarda şarap turizmi de hız kazanmış. Kongrenin sosyal programı kapsamında bizi de böyle bir bağa götürdüler. Tiflis’te de her köşede karşımıza küçük mezelerle şarap tadımı yaptıran şarap dükkanları çıkıyor. Kenti gezerken ufak molalar verip karın doyurmak ve farklı şaraplar tatmak çok keyifli. Bu geziler sırasında çok içilen bir başka içki de “Chacha”. Üzüm posasının damıtılmasıyla yapılan yüksek alkollü bir likör. Küçük shot bardakları ile özellikle yemek sonralarında ve kutlamalarda yaygın tüketiliyor.

Hinkali ve Haçapuri

Ne yemeli?

Geleneksel Gürcü yemekleri için en iyi seçenek Barbarestan, modern Gürcü mutfağı için Shavi Lomi (Siyah Aslan), dans ve müzik de olsun istiyorsanız Tsiskvili, manzara için Funicular Restoran, çorba içmek için Culinarium Khasheria iyi seçenekler. Ancak hemen her yerde lezzetli yemekler yemek ve güzel şaraplar içmek mümkün.


Gürcü mutfağı

Ulusal yemekleri Haçapuri Üzerine yumurta kırılmış kalın bir kaşarlı pideye benziyor. Hinkali dedikleri mandalina büyüklüğünde mantıları var, önce dibini ısırıp suyu içiliyor, sonra içindeki et, tavuk, sebze vs yeniyor. Oldukça lezzetli ama alışıncaya kadar üstünüzü batırma ihtimali var. Satsivi bizim çerkez tavuğunun farklı baharatlarla yapılanı. Ajapsandali güveçte yaz türlüsü. Bir de rengarenk cevizli sucukları Churchkhela var. Dükkanlar bunlarla dolu. Yemek çeşidi az, ancak lezzetli. Tarım Gürcistan’ın en önemli gelir kaynağı ve bu sadece üzümle sınırlı değil. Verimli topraklarda çeşitli sebze ve meyveler yetişiyor ve bunlarda eski tadı alabiliyorsunuz. Geleneksel tarım Gürcistanda hâlâ çok yaygın. Tiflis sokakları meyve suyu sıkan seyyar satıcılarla dolu ve hepsi çok lezzetli. Gürcistan’da yemeği keyifli kılan “Supra” adını verdikleri sofra geleneği. Buna göre her masanın “Tamada” denilen bir başkanı oluyor. Azeriler buna masa beyi diyorlar. Masa beyi konuşmasını yapmadan yemeğe başlanmıyor. Birden çok masa varsa her masa beyinin konuşmasının bitmesini beklemek gerekiyor. Ardından kadehler kalkıyor, sonra yemeğe geçiliyor. Masa beyi sırayla herkesi konuşturuyor, her seferinde kadehler tokuşturuluyor. Şarap çok olsa da votka yine de en çok tüketilen içki. Ve Gürcüler gerçekten iyi içiyorlar.

Türkiye’deki Gürcüler ve Çveneburi

Doğu Karadeniz illerinde, antik çağlardan beri yaşayan Gürcü bir nüfus var. Bunlar Osmanlı döneminde Müslümanlığa geçiyorlar. Zamanla bölge halkları ile kaynaşmış, ortak bir kültür geliştirmişler. Rus yayılması ile 19. Yüzyıl boyunca bir göç hareketi oluyor, ancak büyük nüfus ‘93 Harbi sonrasında geliyor. Sayıları bir milyonu bulan müslüman Gürcü göç ettiriliyor. Bunlar kendilerini “Çveneburi” olarak isimlendiriyorlar ve yerleşiklerden ayrı tutuyorlar. Gürcü dilinde “bizden olan” demek. Gürcü muhacirler yine Doğu Karadeniz illerine ama en çok Fatsa, Ünye, Ordu, Terme ve Çarşamba’ya, ve Marmara bölgesinde ise Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Bolu’ya yerleştiriliyorlar. Ayrıca hemen her ilde en az bir Gürcü köyü bulunmakta. Son göç dalgası ise bağımsızlıktan sonra başladı ve Gürcistan siyasetindeki kargaşa ve ekonomik sıkıntı bitmedikçe de devam edecek gibi görünüyor. Tiflis Tiflis (Tbilisi) isminin Gürcü dilinde “tbili”, yani ılıktan geldiği düşünülüyor. Bunun nedeni bölgede bulunan kükürtlü sıcak su kaynakları. Tarihi çok eskiye dayanan kükürt banyoları ve kaplıca hamamları Tiflis’te çok sayıda bulunuyor. Kura nehrinin iki yanına kurulan ve etrafı dağlarla çevrili kent, yüksek irtifasına rağmen (380-770 metre) nemli bir subtropikal iklime sahip. Ağaç bolluğu açısından Karadeniz’i, çeşitler açısından Akdeniz’i andırıyor. Üzüm, zeytin, servi, narenciye ağaçları kentin her yerinde karşımıza çıkıyor. Tarih boyunca Pers, Arap, Moğol, Osmanlı, Rus ve Sovyet etkisi alan kentin mimarisi de bundan etkilenmiş. Dar sokakları, ahşap süslemeleri ve renkli balkonları ile dikkat çeken eski evleri, bunların arasında yer alan şarap dükkanları, küçük lokantalar, butikler ile şehrin tarihi bölgesi benim için en çok keyif aldığım bölge oldu. Kiliseleri Selçuklu türbelerine benzeyen kubbeleri ile dikkat çekiyor. Ağaç bolluğu burada da kendini gösteriyor. Çan kulesi dahil tamamı ahşap kiliseler görüyoruz. Gürcüler sanata düşkün bir millet. Çok sayıda resim galerisi ayrıca sokak ressamları mevcut. Havaalanında bile resim satılıyor. Ayrıca şehirde pek çok noktada sokak sanatı, çeşitli heykeller mevcut. Bağımsızlık sonrası yaşanan kötü şehirleşme son yıllarda kontrol altına alınmış ve eski yapıların restorasyonuna başlanmış. Perifer semtler daha çok tatsız Sovyet bloklarından oluşuyor. Ancak merkezde Marx-Engels-Lenin Enstitüsü binası gibi Stalinist mimarinin baş yapıtlarına da rastlamak mümkün. Şimdi otel olarak hizmet veriyor. Şehrin daha merkezi semtleri olan Sololaki, Rastaveli bulvarı ve Vera ise daha Avrupai. Buralarda Rus İmparatorluğu döneminde yapılmış barok, neoklasik, Art Nouveau gibi akımlardan etkilenmiş binalar var. Şehrin yeme içme ve gece hayatı da hareketli. Eski şehirdeki dar sokaklarda çok sayıda lokanta, bar hizmet veriyor. Çoğunda da güzel müzik çalıyor. Merkezde büyük gece kulüpleri var. Yoğun program çok fazla gezmemize izin vermedi. Ancak Gürcü dostlarla sıcak ilişkiler kurduk, dost bir komşu ülkede güzel zaman geçirdik.

Mtskheta

Tiflis’te görülmesi gerekenler

Eski Tiflis (Old Tbilisi): Eski Tiflis, dar sokakları, tarihi binaları, renkli balkonları ile şehrin en karakteristik ve en çok ziyaret edilen bölgesi. Narikala Kalesi’nden şehrin panoramik manzarasını görebilir, Sülfür Hamamları’nda rahatlayabilir ve eski kent dokusunu hissedebileceğiniz birçok kafe ve restoranda vakit geçirebilirsiniz. Şehrin simgelerinden biri olan Gabriadze Kukla Tiyatrosu’yla bitişik Eğik Saat Kulesi de Eski Tiflis bölgesinde. Narikala Kalesi: Tiflis’in simgelerinden biri olan bu 4. Yüzyıl kalesinden şehri kuşbakışı seyretmek mümkün. Sameba Katedrali: Gürcistan’ın en büyük kilisesi. 1995-2004 yılları arasında inşa edilen bu muazzam yapı, geleneksel Gürcü mimarisinin modern bir yorumu. Gürcistan Ulusal Müzesi: Tarih öncesi buluntulardan Sovyet dönemine kadar birçok koleksiyonu barındırıyor. Rustaveli Caddesi: Tiflis’in ana arterlerinden biri olan Rustaveli Caddesi, şehrin kültürel ve sosyal yaşamının kalbi. Opera binası, Gürcistan Ulusal Müzesi, Rustaveli Tiyatrosu gibi önemli kültürel kurumlar bu caddede yer alıyor. Ayrıca, lüks mağazalar, kafeler ve restoranlarla dolu olan Rustaveli, alışveriş ve eğlence için de popüler bir nokta. Dry Bridge Pazarı (Kuru Köprü Bit Pazarı): Sanat eserlerinden antikalara, el yapımı takılardan Sovyet dönemine ait eşyalara kadar geniş bir yelpazede ürünü bulabileceğiniz bir açık hava pazarı. Tiflis’in geçmişine ışık tutan bu pazarda, şehrin tarihini ve kültürünü yansıtan pek çok ilginç eşya bulabilirsiniz.

Tiflis çevresinde görülmesi gereken yerler

Eğer zamanınız varsa, başkentten kısa bir yolculukla ulaşabileceğiniz ve kesinlikle görülmesi gereken yerler ise şunlar: Mtskheta: Gürcistan’ın eski başkenti ve önemli bir dini merkez. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu tarihi şehir, Jvari Manastırı ve Svetitskhoveli Katedrali gibi önemli dini yapıları barındırmakta. Kazbegi ve Gergeti Üçlü Kilise: Tiflis’ten kuzeye doğru, Büyük Kafkas Dağları’nın içinde yer alan Kazbegi (Stepantsminda), nefes kesici manzaraları ve doğal güzellikleriyle ünlü. Burada, 2.170 metre yükseklikteki bir tepenin üzerinde yer alan ve çevre dağlarla çevrili Gergeti Üçlü Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Uplistsikhe: Tiflis’in batısında, yaklaşık 1.5 saatlik bir mesafede yer alan Uplistsikhe, M.Ö. erken dönemlerden itibaren kullanılan ve kayalara oyulmuş antik bir mağara şehri. Bu site, farklı dönemlerden kalma çeşitli yapıları barındıyor ve Gürcistan’ın pagan dönemine ışık tutuyor. David Gareja Manastır Kompleksi: Tiflis’in güneydoğusunda, Azerbaycan sınırına yakın bir konumda yer alan David Gareja, bir çöl manastır kompleksi. 6. yüzyılda kurulan bu kompleks, kaya oyma kiliseleri, şapelleri ve manastırlarıyla ünlü. Kompleksin bulunduğu çöl manzarası da oldukça etkileyici. Sighnaghi: Kakheti bölgesinde yer alan Sighnaghi, Gürcistan’ın şarap üretim merkezlerinden biri olarak biliniyor. “Aşk Şehri” olarak da adlandırılan bu şirin kasaba, mükemmel şarapları, tarihi duvarları ve Kafkas Dağları’nın muhteşem manzaraları ile ziyaretçilerini büyülemekte. Sighnaghi, aynı zamanda Gürcü mutfağını tatmak ve geleneksel şarap yapımını öğrenmek için de harika bir yer.

/

Her yönüyle karın estetiği

Rönesans tablolarında övülen balık etli, ayva göbekli vücutlar, yerini kaslı bir karınla pekiştirilen ince bedenlere bıraktı. İnce bel ve düz karın altın standart olma yolunda. Zira bu ikili, sadece estetik değil, sağlıklı bir yaşamın da belirtisi olarak kabul edilmekte…

AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

Düzgün bir karın hem gençliği hem aktif ve sportif bir kişiliği çağrıştırıyor. Ancak orta yaşa gelindiğinde karında ve belde yağlanma başlıyor, doğumlar karnı gevşetiyor, ciltte çatlaklar gelişiyor, göbek deliğinin şekli bozuluyor, özellikle oturulduğunda tüm karnı ve beli saran bir simit oluşuyor. Karın bölgesi bir kez bozuldu mu tekrar eski haline gelmesi çok güç. Aylarca yapılan sporla elde edilen birazcık düzelme, bir haftalık tatilin ardından yerini yine eski can simidine bırakıyor.

Karın germe nedir?

Karın ve bel bölgesindeki fazla yağların alındığı, gevşemiş olan karın kaslarının onarılarak göbek altındaki cilt fazlasının çıkartıldığı işlemler bütünüdür. Hastanın durumuna göre tam karın germe, mini karın germe ve endoskopik karın germe işlemleri yapılabilir.

Tam karın germe, mini karın germe ve endoskopik germe:

Tam karın germe işlemi sıklıkla doğum yapmış ya da aşırı kilo alıp vermiş kişilere uygulanır. Eğer hastanın göbek deliğinin üstünde deri fazlası varsa ve oturduğu sırada göbek deliğinin altında eliyle tutabileceği bir kat oluşuyorsa tam karın germe için uygun bir aday demektir. Deri ve yağ fazlası sadece göbek altında toplanmışsa mini karın germe yapılır. Eğer deri fazlası yok, sadece bir miktar yağlanması var, ancak karın duvarı doğum nedeni ile gevşemişse endoskopik karın germe tercih edilir.

Karın germe ameliyatı öncesi kilo vermek gerekir mi?

Aşırı kilo tüm ameliyatlar için bir risk oluşturur. Ameliyattan sonra hastalar daha zor ayağa kalkarlar, yaraları daha geç iyileşir, akciğer sorunları daha sık yaşanır. Bu nedenle obez hastaların ameliyat öncesi kilolarını azaltmaları tavsiye olunur. Ancak hastalar göbeklerinin ağırlığı nedeni ile yeterince hareket edemiyor ve kilo veremiyorlarsa, sırf yüklerini azaltmak amacı ile karın germe işlemi planlanabilir.


İdeal karın germe hastası

Fazla kilosu olmayan, ama karın duvarı gevşemiş, göbek altında ve üstünde cilt fazlası olan, karnında ve belinde orta derecede yağlanması olan kadınlardır. Bu hastalarda bel ve karın bölgesindeki yağlar alınır, gerekli ise kalça bölgesine eklenir. Karın kasları bir kesi açılarak tamir edilir ve karın daraltılır, fazla deri çıkarılır kesi izi, çamaşır içinde kalmasına dikkat edilerek dikilir.


Ameliyat sonrası dönem nasıl geçer?

Karın germe işlemleri hastane ortamında ve genel anestezi altında gerçekleştirilir. Ameliyat yapılan işlemlere bağlı olarak iki ila dört saat arasında sürer. Hasta ameliyattan dört saat sonra yemek yer ve ayağa kaldırılır. Yaygın inanışın aksine, doğru teknikler kullanıldığında ve uygun uyuşturucular ameliyat sırasında karın duvarına uygulandığında, karın ameliyatları fazla ağrılı işlemler değildir. Hastalar ertesi gün taburcu edilir, iki gün sonra banyo yapabilir ve yaklaşık bir hafta içerisinde normal yaşantılarına dönebilirler. Endoskopik karın germe işlemlerinde bu süreler çok daha kısa olur.

1- Karın kaslarındaki gevşeme

Özellikle doğumlar sonrasında karın adaleleri iki yana açılır ve karın içerisindeki organlar bu açıklıktan dışarıya doğru bombeleşir. Gebelik ve yeterince spor yapmama nedeni ile bu sorun daha çok kadınlarda görülür. Özellikle ikinci doğum sonrasında bu deformasyon sporla dahi düzelmeyebilir. Bazen bu açılma çok ileri boyutlara varır ve göbek fıtıklarına neden olur.

Karın kasları egzersizle kuvvetlendirilerek karın duvarındaki gevşeme bir miktar azaltılabilir ancak ikinci doğum ertesi egzersiz yetersiz kalabilir. Bu tür durumlarda cerrahi yöntemlerle karın kaslarını birbirine yaklaştırılarak karın duvarı gerginleştirilir.

2- Deri altında yağlanma

Beslenme alışkanlıkları, yaşam biçimi, genetik ve ırksal faktörler bu yağlanmanın şeklini ve miktarını belirler. Yağlanma kadınlarda belde, göbek üstünde ve altında (aşk yastığı), erkeklerde ise daha çok göbek altında ve belde (aşk kulpları) gelişir. Bu alandaki yağlar ekseriyetle genetik olarak kodlanmıştır, diyet ile verilen kilolarda yüz çöker, memeler ufalır ama bu bölgedeki inatçı yağlar yerinde kalır.

Bu tür durumlarda ya da diyetle kilo veremeyenlerde yağ şekillendirme cerrahisi (liposhaping) dediğimiz işlem yapılır. İnce kanüllerle yağ dokusu çekilir ve gerekli görülen çöken, hacim kaybı olan yerlere enjekte edilir. Yani liposuction ve lipofilling (yağ emme ve doldurma) işlemleri bir arada yapılır. Çok kilo alıp vermiş, doğum yapmış, cildinde çatlaklar olan yaşı ileri hastalarda liposuction tek başına yeterli olmaz, karın germe işlemi de yapılması gerekir.

3- Karın içinde oluşan yağlanma

Yaşla, kilo alma ile ve özellikle de düzenli alkol kullananlarda oluşan bu yağlanma daha çok erkeklerde gözlenir. Bu tür hastalarda göbeğin hem üstü hem altı gergin olur. Kuvvetli bir yemek sonrasında bu şişkinlik ve gerginlik endişe  verici bir boyuta ulaşabilir. Karın içi yağlanması kalp hastalıklarının da habercisi olduğundan önemli bir sağlık sorunudur.

Karın içinde oluşan yağlanmanın diyet ve egzersiz dışında bir çözümü yoktur. Bu tür göbeklenme kalp hastalıkları için de önemli bir risk oluşturduğundan hastaların yaşam biçimlerini, beslenme alışkanlıklarını değiştirmeleri gerekir.

4- Deride gevşeme

Derideki gevşemenin en önemli iki nedeni gebelik ve ciddi oranlarda kilo alıp vermedir. Yaygın çatlaklar
bozulmuş deri elastikiyetinin en önemli göstergesidir. Bu hastalarda göbek genellikle aşağıya doğru bir kat yapmış durumdadır. Özellikle oturduğunda bu kat belirginleşir ve elle tutulabilecek bir simit halini alır.

Bu hastalarda karın germe dışında bir seçenek yoktur. Deri bolluğunun durumuna göre göbek altında kalan derinin bir kısmı ya da tamamı alınır. Tamamı alındığında göbek deliği de deriden ayrılır ve daha yukarıda bir yere yerleştirilir.

Karın germe ameliyatı sonrasında neler yaşanır?

Ameliyat sırasında hastalara emboli önleyici çoraplar giydirilir, idrar sondası takılır, diren konulur.

Ameliyat sonrasında karın korsesi giydirilir. Hasta ameliyattan üç ila dört saat sonra beslenir ve ayağa kaldırılır. İlk günler karındaki dikişlere yük binmemesi için öne eğik yürümeleri gerekir. Dört ya da beş gün sonra dik durabilirler. Bu süreler endoskopik ve mini karın germe hastaları için daha da kısadır. Ertesi sabah sonda alınır ve hasta taburcu edilir. Hastalar ameliyattan sonraki gece yan yatabilirler. Direnler alındıktan

24 saat sonra duş alınabilir. Tüm dikişler deri altında bırakıldığından dikiş alınmasına gerek yoktur.

Ameliyattan bir hafta sonra rahat hareket edebilirler, üç hafta içerisinde normal hayatlarına dönebilirler. Bir ay sonra hafif spora, üç ay sonra karın çalışmaya başlayabilirler.

Karın germe ameliyatları ağrılı mıdır?

Karın germe ameliyatları sıklıkla söylenegeldiği gibi çok ağrılı işlemler değildir. Ameliyat sırasında tüm kesiklere ve ayrıca karın duvarına yaklaşık 10 saat etki eden lokal anesteziler yapılır. Ertesi gün bir miktar ağrı ortaya çıksa da, hastaların esas şikâyeti ağrıdan çok karın germenin yol açtığı gerginlikten ve dik duramamaktan kaynaklanmaktadır. Mini karın germe ve endoskopik karın germe ameliyatları ise çok daha az ağrılıdır.

Karın germeden sonra iz kalır mı?

Ameliyat ertesi endoskopik karın germede hiç iz kalmaz, mini karın germede kısa bir iz kalır, tam karın germe ertesi dikiş izleri hastaları rahatsız edebilse de zaman geçtikçe bu izler büyük oranda silikleşerek belirginliklerini yitirir.

Karın germe ameliyatlarının sonucu kalıcı mıdır?

Karın germe ameliyatı karın bölgesindeki sorunlara kökten bir çözüm getirir ve sonuçlarının kalıcı olduğu söylenebilir. Ameliyattan sonra tekrar aşırı kilo alıp verme ve gebe kalma durumunda sonuçlar bir miktar kayba uğrayabilir, ancak hiçbir zaman önceki haline geri dönmez.


Karın ameliyatlarından sonra hayatınız nasıl değişir?

Karın ameliyatları vücut yapısını büyük oranda değiştiren bir işlemdir. Hastalar önemli bir yükten kurtulurlar, giysi seçimleri kolaylaşır, spor konusunda motive olurlar. Ayrıca karın duvarının sıkılaşması barsak ve mesane sarkmalarını da önlediğinden kronik kabızlık ve idrar kaçırma gibi problemler de azalır. Bu nedenlerle karın germe işlemlerinden sonra hasta memnuniyeti çok yüksektir.


Karın germe sonrası gebe kalınabilir mi?

Karın germe sonrası gebe kalınabilir, ancak gebelik karın duvarının tekrar gevşemesine ve cildin bollaşmasına yol açar. Bu nedenle kısa bir süre içerisinde gebelik planlayan hastalara bu ameliyat önerilmez. Ancak ameliyat gebe kalmaya engel oluşturmaz.

Karın germe sonrası sonuçları korumak için neler yapılabilir?

Karın germe ameliyatlarından sonra hastaların kilolarına dikkat etmeleri, dengeli beslenmeleri gerekir. Karın içi yağlanmayı azaltmak için alkol tüketimlerini azaltmaları iyi olacaktır. Gergin cildin tekrar çatlamaması için düzenli olarak vücut losyonları ve nemlendirici kullanmaları gerekir. Düzenli egzersiz karın kaslarının tekrar güçlenmesini sağlayarak ameliyatla elde edilen gergin karın görünümünün korunmasını sağlar.