/

İz bırakan kadın rolleriyle bir çift mavi göz: Melis Birkan

Tesadüf sonucu başladığı oyunculuk işi ve aşkı olmuş. Birçok dizi ve filmde oynamış, son zamanlarda tiyatro sahnelerinde de sıkça yer alıyor. Eşi Aras Aydın da kendisi gibi oyuncu. Seramik yapmayı seviyor, işiyle hatırlanmak istiyor, biz de öyle yaptık…

PROF. DR. AKIN YÜCEL

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

FOTOĞRAF: MEHMET EMİN UÇAR

Sizi (hâlâ tanışmadınızsa!) Melis Birkan’la tanıştırayım. İstanbul doğumlu, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda bale eğitimi almış, üniversitede yine aynı okulda modern dans eğitimini tamamlamış. Tesadüf sonucu başladığı oyunculuk işi ve aşkı olmuş; birçok dizi ve filmde oynamış, tiyatro sahnelerinde de sıkça yer alıyor. Eşi de kendi gibi oyuncu Aras Aydın. Bir plastik cerrahla oyuncu yan yana gelince ilk akla gelen “Nasıl bir müdahale var acaba?” oluyor. Ama onda cerrahi hiçbir dokunuş yok, ihtiyacı da yok hatta makyajsız hali makyajlı olandan daha hoş, gerçekten çok duru bir güzelliği var Melis’in. Biz bunu korumak için ufak tefek dokunuşlar yapıyoruz, o kadar. Daha genç kuşağın “Leyla”sı, benim için ‘Issız Adam’ın ‘Ada’sına keyifli buluşmamız için teşekkür ediyorum.

Türkiye seni Issız Adam’ın ‘Ada’sı olarak tanıdı. Aslında pek de romantik sayılmayacak, mutfakta dolma yerken vuku bulan ayrılık sahnesi unutulmazdı. Bu sahneyi sence o kadar gerçek kılan ne?

O sahnenin şöyle tatlı bir anısı var, Çağan (Irmak) o sahne için diyaloglardan örülü 8 sayfalık bir metin yazmıştı. O sahneden bir gün önce ikimizi de çağırdı, senaryodaki o sahnelerin hepsini yırttı ve dedi ki “Siz oynayacaksınız bu sahneyi, ne istendiğini biliyorsunuz. Cemal (Hünal) “Ayrılmak istiyorum” diyecek, sonrası size kalmış”. Hâl böyleyken oldukça sessiz bir sette, hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyorken, gerçek bir doğaçlama sahnedir o. Belki de gerçekten herkesi duygulandırmasının, hâlâ düşündürmesinin sebebi bu olabilir gibi geliyor bana. Bir de tabii iyi giden bir şey varken birden küt diye, hiç beklenmedik anda kesilmesi. Hayatta da böyle olaylara hiçbir şey seni hazırlamaz aynen pat diye karşına çıkar, tam böyle bir şey.

Filmi çekerken alıp yürüyeceğini tahmin etmiş miydin?

Etmedim, hatta bu iş oluyor mu, acaba yapabilecek miyiz hissiyatını Çağan’ın da yaşadığını biliyorum ve biz de oturup hiç “böyle patlar, ay çok iyi gidiyor galiba” gibi şeyler düşünerek yapmadık bu işi, sürprizi belki de buradan çıktı.

Filmden bir de ilişki sorusu çıkardım. Ada karakteri hiçbir olumsuz yönü olmayan, cici, hayat dolu, çok da güzel bir kız. Dört dörtlük giden ilişkide insanı yeni arayışlara iten ne olabilir?

‘Issız Adam’ın başarısı da buradan geliyor, çünkü bu açıklığıyla gösterilene kadar ilişkilerin hep biçimleri vardı ve olumsuz bir şeyler de yaşansa ya mutlu sona bağlanır ya herkesin akıllandığı yani izleyiciyi tatmin eden bir final olurdu. Kötülük varsa bir sebep de vardı. Günümüz gerçeği bu değil. Bazı şeylerin sebepleri karşı tarafta olmuyor, sebep siz oluyorsunuz, kötülük sebepsiz oluyor ya da.

Yeni sinema sözlerini destekliyor, artık aşk mutlulukla eşleşmiyor ve hep arızalı kişilikler yaşıyor güçlü aşkları, yanılıyor muyum?

Babamın bana çok güzel bir sözü var: “Kadın aynı kadın, erkek aynı erkek, biz erkek değil miydik? Sizlerden çok daha küçük yaşlarda evlendik, vay ben özgürlüğüm falanım demedik, arayış içinde olmadık” Burada bence yanlış olan şey şu hem bu kadar yalnız, kalmayı, sorunlu olmayı, tarz olarak edinip hem de başkalarıyla bir ilişki yaşamaya çalışmak. Bana çok erkek gelip “o filmde anlattığınız adam benim” demiştir. Ben de diyorum ki “çok geçmiş olsun!..” Evet bununla gurur duyuyor erkekler. Bu marjinallik değil aslında, kabalık, hoyratlık.

Zeki Demirkubuz’un son filminde mülayim bir anneyi oynadın. Anne başka türlü olabilir miydi, Hicran’ın farklı bir rol modeli olsa yine aynı şeyler yaşanır mıydı sence?

Hicranla ilgili durum şu; “Sana, birini bulacağız, evleneceksin, ailen olacak” denmiş. Kız “ben buna mecbur muyum” diyor, belki de değil, artık internet diye bir şey var. O köyün ya da kasabanın dışına çıktığınızda işler değişiyor, çıkmanın bedelleri var elbette. Ama şunu düşündüm, Hicran’ın yerinde olsam hiç tanımadığım, resmini gördüğüm bir adamla evlenmeyi kabul eder miydim? diye. Deneyebilirdim şansımı ben de kaçmak için. Annenin başka şansı yoktu gördüğünü uyguladı, Hicran ise şansı olduğunu düşünerek risk aldı.

Sizin dünyanızda ekstrem karakterleri canlandırmak pek önemsenir, Oscar’ları da genelde bu roller kucaklıyor.

Dediğin gibi, Charlize Theron’u korkunç bir hale getirip Oscar vermek bana çok da değerli gelmiyor, evet orda bir beceri var belki ama nihayetinde o çok güzel bir kadınken de yetenekli. Fiziken zorlayan şeyler Hollywood’da kıymetli, orada bunlar için vakit de var. Ben ‘herkes her rolü oynayabilir’ diyemem hepimizin bir yelpazesi var. O yelpazeyi ne kadar açabildiğiniz önemli. Ben bunu tiyatroda daha özgürce yapabiliyorum.

Oyuncu kamera arkasında da oynamak zorunda mı? Basında hep kurgu karakterlere rastlıyorum (bence kurgu tabii). Çok iyi mantı açan, aynı zamanda kick box yapan, tek kötü huyunun ‘fazla iyi niyetli olmak’ olduğunu anlatanlar, bilirsin işte.

Türk toplumunun ilgisini çeken, seksi bulduğu kadınların da erkeklerin de seveceği bir tip yaratılıyor. Bunu menajerleri ve basın danışmanları empoze ediyor, belki kendileri, kendilerine anlattıklarını yakıştırıp, hepsini yapmak istiyor da olabilirler ama en azından kitapların başkaları tarafından yazıldığından eminim ben.

İmaja bu kadar yatırım yapmak şart mı peki?

Kendinle barışık olmakla ilgili… Onun dışında kendini çeşitlendirmek kıymetli bir şey hakikaten, ekmeğini yapıp boksunu da yapıp işte dalmayı da becermek gibi. Aslında oyuncunun böyle bir derdi olmaması gerekiyor, çünkü beni sevmek zorunda değilsiniz, o yüzden benimle ilgili çok da bilgiye sahip olmak zorunda değilsiniz. Bir kalıba konduğunuz zaman, “Bu çok seksi bir kadındır”, “Bu çok sert, dominant bir kadındır” diye, başka canlandırmada karakter size inandırıcı gelmez, belki bu seyirci bunu çizerse onu yıkma ihtimaliniz var. Ama kişi bunu kendi çizerse, değiştirmek çok zor ve bence gerek de yok. Çok sevdiğim ve takip ettiğim oyuncuların yurt dışında instagram’ları bile olmadığını biliyorum. Seramikle ilgileniyorum, çoğu insan dönüp ‘kendi elinizle mi yapıyorsunuz’ diye soruyor. ‘Başkasına yaptırıyor, elini bile sürmüyordur’ diye düşünüyorlar.


Melis Birkan’ın cilt bakımı rutinleri

Bakım rutinim çok zengin sayılmaz. Hiç makyajla uyumadım, cildim kuru, mutlaka nemlendirir, yediğime içtiğime dikkat ederim. Vejateryenim, süt ürünlerini de olabildiğince az tüketmeye çalışıyorum, sigara kullanmıyorum. Geçen sene sizin klinikte mezoterapi yaptırdım cilt bakımına destek olarak, altı ayda bir de koltuk altı botoksu yaptırıyorum. Yüz yogasını hayatıma soktum ama yakında o yetmeyecek, biliyorum. Mesela telefonlara bakmaktan boynumuz hep kırışıyor, eskisinden daha fazla gıdımız çıkıyor. Değişmeden, var olanı korumaya varım ama hatlarımı değiştirmek istemem.


Filmler bildiğim kadarıyla kronolojik sırayla çekilmiyor, bu sizleri zorlamıyor mu?

Kendi adıma en çok hata gibi gördüğüm ya da ‘Ah be bunu burada niye yapmışım? dediğimiz şeyler hep oradan çıkıyor. Çünkü bir olay akışı var, durumlar seni bir duygu haline sokuyor. O finali çok erken çektiğiniz zaman yeterince hazır olmayabiliyorsunuz. Bu elbet prodüksiyonla, maliyetlerle ilgili. O sette tüm işleri bitirip çıkmak gerektiğinde zaman da bu atlamalar kaçınılmaz oluyor.

Yapay zekâ her meslekten insanı korkutuyor. Bundan sinema sektörü nasıl etkilenecek ya da şimdiden etkilendi mi yoksa?

Zaten artık eski usul macera filmleri çekilmiyor, green box gibi teknolojiler var. Bu teknolojilere yapay zekâ geliştikçe yenileri ekleniyor, mesela seslendirmeye yakın gelecekte ihtiyaç duyulmayacağı konuşuluyor. Yapay zekâ beni hep korkutuyor mutlaka faydalı tarafları vardır ama oyuncuyu da kopyalayıp gelecekte belki başka rollerde oynatmak mümkün olacak en azından kendi gençliğini başkası canlandırmayıp aynı insana oynatabilecekler. Bu sektör için ciddi bir daralma demek.


Filmleri

  • Hayat (2023) Sen Benim
  • Her Şeyimsin (2016)
  • Adını Sen Koy (2009)
  • Issız Adam (2008)
  • Ulak (2008)
  • Barda (2007)
  • Amerikalılar Karadeniz de-2 (2007)

Dizileri

  • Kırmızı Oda (2022) Söz (2019)
  • 46 Yok Olan (2016)
  • Büyük Sürgün Kafkasya (2015)
  • Saklı Kalan (2014)
  • Leyla ile Mecnun (2013)
  • Deli Saraylı (2010)
  • Bu Kalp
  • Seni Unutur mu (2009)
  • Ay ışığı (2008)
  • Köprü (2006)
  • Çapkın (2006)

Tiyatro

  • Şirreti Evcilleştirmek (2022-devam ediyor
  • Yeni Bir Şarkı (2019-2021)
  • En Kısa
  • Gecenin Rüyası (2018)
  • Bira Fabrikası (2015)
  • Mucizeler Komedisi (2004-2005)

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.