Felsefe

Akın Yücel ve Aslı Delikara, Sadık Usta ile söyleşi öncesinde...
/

Felsefeden Uzaklaştıkça Sürekli Eğlence ve Anlık Zevk Peşinde Koşan İnsanlardan İbaret Bir Toplum Hâline Geldik.

Hayatın anlamı var mı? Mutluluk nedir? Özgürlük nerede başlayıp nerede biter? Biz nereden geldik, nereye gidiyoruz? Dünyayı Değiştiren Düşünürler adlı 5 ciltlik değerli bir çalışmaya imza atan, düşünür/yazar Sadık Usta ile felsefenin hayatımızdaki yerini konuştuk.

AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

ASLI DELİKARA

Felsefe yapmak, mevcut değerleri eleştirmek, inançları sorgulamak, onları sarsmak gibi bir sonuç yarattığı için filozoflar her çağda sakıncalı insanlar sayıldı. Bu uğurda toplumdan uzaklaşan, dışlanan hatta hayatını kaybedenler oldu. Ama dünyayı onların fikirleri değiştirdi. Bu konuda 5 kitaptan oluşan değerli bir çalışmaya (Dünyayı Değiştiren Düşünürler) imza atmış düşünür-yazar Sadık Usta ile felsefe hayatımızı nasıl değiştirir üzerine konuştuk. Kendisine hediye kitaplarımız, mükemmel çay sofrası ve keyifli sohbet için bir defa daha teşekkür ediyoruz.

Akın YücelBizim toplumumuz felsefeye dargındır. Sözü uzatan, sonuç almaktan uzak tartışmalar için “Felsefe yapma” denir. Nedir felsefeyle alıp veremediğimiz?
İnsan yapı itibarıyla kolaycılığa yatkın. Bizi derin düşünmeye teşvik eden şeylerden çok fazla hoşlanmayız, çünkü bize ekstra çaba harcatır. Doğası gereği insan “armudun pişip ağzına düşmesini” ister. Onun için de felsefeyi ve felsefeyle uğraşanları aşağılamayı bir meziyet sayar. Felsefeden uzaklaştıkça sürekli eğlence ve anlık zevk peşinde koşan insanlardan ibaret bir toplum hâline geldik. “İcat çıkarma” yine kültürümüzdeki düşünsel kuraklığı gösteren deyimlerden biri. Farklı düşünmek, yenilik getirmek desteklenmez bizde, sonuçlarını da hep birlikte gözlemliyoruz.

Akın Yücel-Felsefenin konu edindiği mutluluk, iyilik, ölüm korkusunu yenmek, başarısızlıkla mücadele etmek gibi kavramlar üzerine aslında hepimiz düşünüyoruz. Ama bunun için okumalar yapmak, kendi düşünce sistemini oluşturmak çoğu kişiye zor geliyor. Öneriniz nedir?
Ne yazık ki ortalığı, ihtiyaç var diye kişisel gelişim kitapları, ilişki koçluğu ve kuantum enerjici dalavereler kaplamış durumda. İnsanların çoğu, bir konuda bilinçlenmenin, sorunları çözerek öğrenmek; yani yaşamı dönüştürmek olduğunu kavrayamıyor. Onun için hep başkalarının yönlendiriciliğine muhtaç kalıyor. Bir de zihinsel açıdan çok tembeliz. Başkası bize çözümleri hap gibi versin istiyoruz. Halbuki insan, çevresini değişmeye ve dönüştürmeye cesaret ettiğinde aynı zamanda kendi hayatını da değiştirmiş olur! Felsefe size doğru soruyu sordurur, kendi cevabınızın peşine düşmenizi sağlar. Felsefeden ihtiyacı olan hayat bilgisini, ancak buna cesareti olanlar alır.

FOTOĞRAFLAR: OZAN PEKTAŞ

Akın Yücel-Peki felsefe hayatımızı nasıl değiştirir, neye hizmet eder?
Hayatta karşılaştığımız sorunlar çoğunlukla apaçık değildir, o önümüze birbiri içine girmiş yumak gibi gelir. İşte felsefe burada devreye girer. Toplumsal yaşamda hangi sorunun önemli, hangisinin önemsiz olduğunu felsefe sayesinde öğreniriz. Çünkü felsefe bize, sorunları ve ödevleri sıraya koymayı; sorular ve çözüm yolları arasında hiyerarşi kurmayı öğretir. Örneğin mallar ve eşyalar ediniriz. Sahip olduğumuz ve tükettiğimiz her şey bize onları kazanmak için zaman harcatır. Zamanımızı gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri edinmek ve tüketmek için harcamışsak, hayatımız da bir anlamda biz henüz onu anlamadan ve yaşamadan akıp gitmiştir. Gerçekten ihtiyacımız olmayan şeylere harcadığımız her zaman birimi; kültürden, sanattan, ailemizden, arkadaşlarımızdan, yani bizzat hayatımızdan esirgediğimiz zamandır.


Felsefe nedir? Nasıl bir ihtiyaçla doğdu?

Felsefe, insanın sınırlı bilgisiyle, evrenin sınırsız bilgisine kafa tutmasıdır.
Çevremizi ve hayatımızı felsefeyle kavrarız. Biz aslında bilgiyi, ona ihtiyaç duyduğumuz için merak ederiz. Kuşkusuz modern çağda ilk anda ihtiyaç duymadığımız bazı bilgileri, “timsah avını yerken neden göz yaşı döker” ya da “evren boşluğa doğru mu genişler” vb. soruları da merak ediyoruz. Ancak bu merakın arkasında ilk anda fark edemeyeceğimiz başka ihtiyaçlar var. Felsefe bize, ilk bakışta ilişkili olmadığını düşündüğümüz bilgilerin de derinde birbiriyle bağlantılı olduklarını kavratır. 


Aslı Delikara-Evet, bu noktada Nietzsche’nin “Eğer insan gününün sekiz saatinden fazlasını çalışarak geçiriyorsa, ne iş yaparsa yapsın, o bir köledir” tespitine katılmamak mümkün değil.
Kesinlikle…

Akın Yücel-Estetik, güzellik, Altın Oran gibi kavramlar felsefeyle biz plastik cerrahların ortak kavramları. Bu konularda ufuk açıcı bulduğunuz düşünürler kimler?
Estetik kavramı felsefenin en önemli, en çok kafa yorulan alanlarından biri.
Bu terim ilk kez 18. yüzyılda kavramlaştırıldı. Kısacası bu kavram, insani duyguların niteliğini ifade eder. Geçmişte birçok filozof, örneğin Sokrates, Platon, Aristoteles, Kant vb. bu konuda tanımlar geliştirmişlerdir. Sokrates’e göre “Güzellik, kısa süren tiranlıktır.” Platon’a göreyse, “doğanın bir ayrıcalığı.” Theokritos’a göreyse, “fildişinden bir bela”; Karneades’e göre “korumasız krallıktır.” Aristoteles ise güzelliği, “her türden tavsiye mektubundan daha etkili” bir varlık olarak görür. Kant’ın bu konudaki görüşü ise daha kapsayıcıdır. O güzelliği, salt görünüş olarak değil, “bütünlükteki uyum” olarak görür. Bütünlük denince de aklımıza, karakter, zeka, birikim, yetenek, görünüm, davranış vs. gelmeli.

Akın Yücel-Sizce neden yeni filozof veya felsefi akımlar çıkmıyor? Bilimin gelişmesi, bilişsel süreçlerdeki biyolojik temellerin anlaşılması felsefeye duyulan ihtiyacı ortadan kaldırdı mı? 
Felsefi akımların ya da filozofların ortaya çıkması, siyasetçilerin ya da bilim insanlarının ortaya çıkması gibi olmuyor. Siyasetçilerin ve bilim insanlarının başarı veya başarısızlıklarını kısa sürede görebiliriz, ancak filozofları ya da onların temsil ettiği felsefi öğretileri birkaç kuşak sonra fark ederiz. Bu durum çok normal, çünkü genelde filozoflar ileriye ve geleceğe işaret ederler. 

Filozoflar uzağı ve geleceği sıradan insandan daha erken fark ettikleri için, onların düşünsel etkilerini birçok insan hemen fark edemez. Felsefi akımlar, meyvesini yediğimiz ağaçlar gibidirler. Onların meyvesini yeriz fakat çoğunlukla o ağaçları kimin dikip yetiştirdiğini bilmeyiz. Şu anda da birçok filozof adayı veya felsefi öğretiyle yüz yüzeyiz ancak bunu biz değil gelecek nesiller algılayıp değerlendirecektir.

Bilim ve felsefe ilişkisine gelince: bilim, felsefenin önünü açar ancak felsefe de bilime ufuk kazandırır. 

Felsefe bilimin etik sınırlarını sorgulatır. “Güvenlik ya da sağlık için özgürlükten ne kadar ödün verilmelidir?” tartışmasını başlatır. İçinde sorgulama olmayan bilimin, tiranlığa dönüşme tehlikesine işaret eder. 

Atina Okulu adını taşıyan fresk, İtalyan ressam Raffaello Sanzio 
tarafından 1509-1511 yılları arasında yapılmıştır.  Bilim ve felsefeye bir saygı duruşu olan çalışmada kimlerin olduğu tartışılsa da Platon, Aristoteles, Sokrates, Pisagor, Öklid gibi filozof ve bilim insanlarının yer aldığına kesin gözüyle bakılır.

Platonik aşk deyimi Platon’dan geliyor

Bizler genellikle aşk ve cinselliği aynı cümlede kullanırız fakat bunlar felsefi açıdan farklı kavramlardır. Cinsellik bedensel hazla, aşk ise olağanüstü bir ruhsal durumla ilişkilendirilir. 
“Platonik aşk” adını ünlü filozof Platon’dan alır. Platon meşhur eseri Devlet’te mümkün olamayacak kadar ideal bir devleti tasvir eder. Gerçekleşmesi mümkün olmayan, ama “gerçekleşse ne kadar da güzel olur” denilecek arzuları tarif için “Platonik” deyimi oluşturmuştur. Platonik aşk, bedensel hazzın bulaşmadığı, cinsellik yaşanmadan salt zihinde var olan bir durumu tanımlar. 


“Aforizmalar o düşünürün felsefesini merak ettiriyorsa ne güzel.” 

Aslı Delikara-Filozofların aforizmalarını (özlü sözlerini) çok beğeniyoruz ama o cümle koca bir denizde damla sayılır. Aforizma sevgisi bizi felsefeyle buluşturabilir mi?

İnsanlar aforizmaları çok sever, çünkü onlar kavranması zorlu durumları bir cümleyle ifade edebilirler.  Aforizmalar o düşünürün felsefesini merak ettiriyorsa ne güzel, fakat çoğunlukla o aforizmaların belli bir deneyim, yaşanmışlığın ve çözümlemenin ürünü oldukları unutulur. 

Aforizma, belli bazı sorunlarımızı aşmak için yutmamız gereken bilgi hapı değildir. Duyması ve okuması çoğunlukla güzel fakat aldatıcıdır; çünkü insanı somut durumu analiz etmekten alıkoyar.

Felsefe bilimin etik sınırlarını sorgulatır.  “Güvenlik ya da sağlık için özgürlükten ne kadar ödün verilmelidir?”tartışmasını, felsefe başlatır.

Fransız ressam Jacques Louis David’in 1787 yılında yaptığı “Sokrates’in Ölümü” adlı resimde, dönem tanrılarını tanımadığı için ölüme mahkûm edilen Sokrates’i baldıran zehirini içmek üzereyken görürüz.

Aslı Delikara-Felsefeye en ciddi eleştirilerden biri yine bir düşünür olan Karl Marx’tan geldi. “Filozoflar dünyayı sadece yorumlamakla yetindiler, oysa aslolan onu değiştirmektir.” diyordu. 1) Felsefenin dünyayı değiştirmek gibi bir amacı var mı? 2)  5 ciltlik seriniz “Dünyayı Değiştiren Düşünürler” adını taşıyor. Bu, soruma bir tür cevap mı? 

Kuşkusuz felsefenin, doğrudan dünyayı değiştirmek gibi bir amacı yok fakat filozofların olmalıdır. Ki Marx da buna dikkat çeker. Ancak şu uyarıyı da yapmakta yarar görüyorum: Felsefeciler politikacı ya da sürekli sokakta eylem yapan insanlar değildir. İnsan hem felsefeci hem de politikacı olabilir fakat böyle bir koşul yok. Dünyayı Değiştiren Düşünürler’de insanlık tarihinin önemli dönemlerinde toplumsal-siyasal-kültürel krizlere çözüm önerileri getiren, bilim ve kültürel alanda tıkanıklığı aşmamızı sağlayan düşünürlere yer verdim. Bu kişiler, doğrudan amaçlamamış olsalar da dolaylı olarak zihnimizin yeni ufuklar kazanmasına, bilinçlerimizin keskinleşmesine, dünyanın da değişmesine katkıda bulunmuşlardır.

İnsanlar aforizmaları çok sever, çünkü onlar kavranması zorlu durumları bir cümleyle ifade edebilirler. 

Aslı Delikara-Tarihsel bir atışma var; “Felsefenin Sefâleti mi/Sefâletin Felsefesi mi” Kim haklı? 

Anarşist kuramcı-düşünür Pierre-Joseph Proudhon, sosyalist düşünceyi insanları yoksullukta eşitlemeye çalıştığı, sefâletin övgüsünü/felsefesini yaptığı düşüncesi ile eleştiriyordu. Görüşlerini “Sefâletin Felsefesi” (1846) kitabında topladı. Marx ise; toplumsal meseleler üzerine sadece düşünmenin çözüme faydası olmadığını, “düşünmekle birlikte eyleme de geçme gereğinin” altını çiziyordu. Marx’a göre eşitsizliğin farkında olan insanların sadece tartışıp harekete geçmemesi, mevcut düzenin ekmeğine bir nevi yağ sürmekti. Bu eleştirisini Proudhon’un kitabına nazire yaparak, bir kelime oyunuyla “Felsefenin Sefaleti” kitabında (1847) dile getirdi. 

Kanımca bu, günümüzde hâlâ popüler bir tartışma konusu olan “yoksullukta mı yoksa refahta mı eşitlik” tartışmasına ilk ciddi giriştir.


Sanki bu günü anlatıyor

“En sonunda, insanın ayrılmaz parçası olan her şeyin alış veriş ve pazarlık konusu olduğu zaman gelip çattı. Bu, o zamana kadar el değiştiren fakat ticaret konusu olmayan, erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi şeylerin de ticaret konusu olduğu bir zamandır. Tek kelimeyle her şey ticaret konusu oldu. Bu genel kokuşma ve evrensel ölçekli alış-veriş dönemidir. Eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu zaman, maddi olsun, manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği zamandır.”

Felsefenin Sefâleti, Karl Marx 


Felsefeyi sevdiren kitaplar 

Öneri: Akın Yücel
Dünyayı Değiştiren Düşünürler/Sadık Usta
Denemeler/Montaigne 
Siddhartha/Herman Hesse  
Ermiş/Halil Cibran
Deliliğin Tarihi/Foucault 
Öneri: Sadık Usta
Filozof Olmayanlar İçin 
Felsefeye Giriş/L. Althusser
Felsefe El Kitabı/S. Hilav
Felsefenin Öyküsü/W. Durant
Felsefeye Giriş/Afşar Timuçin
Elmar Holenstein/Felsefe Atlası
Öneri: Aslı Delikara
Felsefenin Tesellisi/Alain de Botton 
Zerdüşt Böyle Buyurdu/Nietzsche
Kahkaha Benden Yana/Kierkegaard 
Aşkın Metafiziği/Schopenhauer
1844 El Yazmaları/Karl Marx