Yeni bir ülke görmek her zaman heyecan verici. ancak ortak geçmişimiz olan ülkeler benim için hep daha cazip. Tiflis, onlardan biri.
AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı
2023 Haziran ayında Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (ISAPS) düzenlediği bir kursta konuşma yapmak üzere Tiflis’e davet edildim. Kurs Dr. Marlen Sulamanidze tarafından bu yıl 17.si düzenlenen Kolkhida kongresinin kapsamında yer alıyor. Yetmişli yaşlarda olmasına rağmen son derece enerjik olan Dr. Sulamanidze yüz askılarını ilk geliştiren isimlerden birisi. Kendi tasarımı olan Aptos sistemi tüm dünyada yaygın olarak kullanılmakta. Yıllardır uluslararası toplantılarda konuşmasına rağmen tek kelime İngilizce bilmeyen Marlen ile yine tercümanı kanalıyla sohbet ediyoruz. Yeni bir ülke görmek her zaman heyecan verici. Ancak ortak geçmişimiz olan ülkeler benim için hep daha cazip. Gürcistan uzun süre Osmanlı egemenliğinde kalmış. Türkiye’de yaşayan çok sayıda Gürcü vatandaşımız var. O yüzden konuşma teklifini hemen kabul ettim ve gitmeden önce Gürcistan ve Tiflis hakkında biraz bilgi edindim.
Antik çağın efsanevi krallığı: Kolhis
Kolhis Krallığı şimdiki Gürcistan’ın yanı sıra Sinop’a kadar bizim Doğu Karadeniz illerini de kapsamakta idi. Kafkaslar antik dünyanın sonu kabul ediliyordu. Coğrafi konumunun ulaşılamazlığı ve gücü nedeniyle Kolhis Krallığı antik çağda birçok efsaneye konu olmuştu. Kaf Dağı, küllerinden doğan Anka Kuşu, her sabah arabasına atlayıp güneşi taşıyan Güneş Tanrısı Helios’un sarayı buradadır. Prometheus burada kayalara zincirlenmiş, Iason ve Argonotlar Altın Postu Medea’yı kandırıp buradan çalmışlardır. Güneş ve Ay kültleri Kolhis Krallığı’nda doğmuştur. Savaş Tanrısının kızları ve Ay Tanrıçasının rahibeleri Amazonlar da bu topraklardandır.
Gürcistan ve Gürcüler
Güney Kafkaslarda yer alan Gürcistan ticaret yollarına yakınlığı nedeni ile tarih boyunca çeşitli istilalara uğruyor, ancak kontrol edilmesinin zorluğu nedeniyle bunlar fazla uzun sürmüyor. Önceleri Mitra dini ve Zerdüştülüğün hakim olduğu Gürcistan 4. Yüzyılda Hristiyan oluyor. Roma, Pers ve Arap işgallerine uğruyor. 12. Yüzyılda Kraliçe Tamar döneminde altın çağını yaşayan Gürcistan Moğol işgallerinin ardından zayıflıyor. İran ve Osmanlılar tarafından paylaşılıyor. Bu dönemde özellikle Anadolu’da yaşayanlar arasında Müslümanlığa geçenlerin sayısı artıyor. Daha sonra Rusya ve ardından Sovyetler Birliği’nin kontrolüne geçiyor. 1991’de kazanılan bağımsızlıktan sonra da bitmeyen karışıklıklar yaşanmakta. Gürcüler tarihleri, kültürleri ve dilleri ile bu bölge ile özdeşleşmiş kadim bir halk. Nuh’un oğlu Yafes’in torunu Kartlos’tan geldiklerine inandıkları için kendilerini Kartveli olarak isimlendiriyorlar. Gürcistan’ın ise Farsça kurt anlamına gelen Gurcan’dan türediğine inanılıyor, yani kurtlar ülkesi. Gürcüler de diğer Kafkas halkları gibi gururlu ve sert insanlar. Tarih boyunca işgallere uğramışlarsa da ulusal kimliklerini, dillerini ve kültürlerini korumayı başarmışlar. Bunda dinin payı da yüksek. Hristiyanlığı ilk kabul eden uluslardan birisi. Halen büyük çoğunluk kendi bağımsız Gürcü Ortodoks Kilisesine bağlı ve oldukça dindarlar. Şii Azeriler, Sünni Acar Türkleri, Mesheti Türkleri, Abhazlar, Çeçenler ve Lazlar nüfusun ancak %10’unu oluşturuyorlar. Gürcüce, Güney Kafkas dillerinden birisi ve kendi benzersiz alfabesi olan, dünyanın en eski yazı sistemlerinden birini kullanmakta. Bu dilin etrafında güçlü bir edebiyat da gelişmiş. Ancak Gürcü kültürünün belki de en önemli öğesi müzik ve dans. Gürcü polifonik müziği, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak listelenmiş. Son derece epik özellikler taşıyan Gürcü dansları mutlaka görülmesi gereken bir şölen. Dansın Gürcülerin hayatındaki rolünü anlamak için, Levan Akin’in yönettiği “And then we danced” filmini seyretmenizi öneririm.
Gürcistan ve Şarap
Gürcistan, dünyanın en eski şarap yapımı geleneğine sahip ülkelerden biri. Yabani asmanın ilk burada evcilleştirildiğine ve ilk şarabın burada yapıldığına inanılıyor. Şarap yapımı, Gürcü kültürünün ayrılmaz bir parçası ve yaklaşık 8,000 yıllık bir geçmişe sahip. Şarap geleneksel olarak “Kvevri”yöntemi ile yapılıyor. Fermantasyon, depolama ve yaşlandırma işlemleri büyük, toprak altı amforalarında gerçekleşiyor. UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak listelenen kvervi yöntemi Gürcü şaraplarına kendine özgü bir karakter ve tad veriyor. Ülkede 500’den fazla üzüm çeşidi yetişmekte. Kırmızı şaraplar arasında en ünlüleri Saperavi ve Mukuzavi, beyazlarda ise Rkatsiteli ve Mtsvane üzümlerinden yapılanlar. Son yıllarda şarap turizmi de hız kazanmış. Kongrenin sosyal programı kapsamında bizi de böyle bir bağa götürdüler. Tiflis’te de her köşede karşımıza küçük mezelerle şarap tadımı yaptıran şarap dükkanları çıkıyor. Kenti gezerken ufak molalar verip karın doyurmak ve farklı şaraplar tatmak çok keyifli. Bu geziler sırasında çok içilen bir başka içki de “Chacha”. Üzüm posasının damıtılmasıyla yapılan yüksek alkollü bir likör. Küçük shot bardakları ile özellikle yemek sonralarında ve kutlamalarda yaygın tüketiliyor.
Ne yemeli?
Geleneksel Gürcü yemekleri için en iyi seçenek Barbarestan, modern Gürcü mutfağı için Shavi Lomi (Siyah Aslan), dans ve müzik de olsun istiyorsanız Tsiskvili, manzara için Funicular Restoran, çorba içmek için Culinarium Khasheria iyi seçenekler. Ancak hemen her yerde lezzetli yemekler yemek ve güzel şaraplar içmek mümkün.
Gürcü mutfağı
Ulusal yemekleri Haçapuri Üzerine yumurta kırılmış kalın bir kaşarlı pideye benziyor. Hinkali dedikleri mandalina büyüklüğünde mantıları var, önce dibini ısırıp suyu içiliyor, sonra içindeki et, tavuk, sebze vs yeniyor. Oldukça lezzetli ama alışıncaya kadar üstünüzü batırma ihtimali var. Satsivi bizim çerkez tavuğunun farklı baharatlarla yapılanı. Ajapsandali güveçte yaz türlüsü. Bir de rengarenk cevizli sucukları Churchkhela var. Dükkanlar bunlarla dolu. Yemek çeşidi az, ancak lezzetli. Tarım Gürcistan’ın en önemli gelir kaynağı ve bu sadece üzümle sınırlı değil. Verimli topraklarda çeşitli sebze ve meyveler yetişiyor ve bunlarda eski tadı alabiliyorsunuz. Geleneksel tarım Gürcistanda hâlâ çok yaygın. Tiflis sokakları meyve suyu sıkan seyyar satıcılarla dolu ve hepsi çok lezzetli. Gürcistan’da yemeği keyifli kılan “Supra” adını verdikleri sofra geleneği. Buna göre her masanın “Tamada” denilen bir başkanı oluyor. Azeriler buna masa beyi diyorlar. Masa beyi konuşmasını yapmadan yemeğe başlanmıyor. Birden çok masa varsa her masa beyinin konuşmasının bitmesini beklemek gerekiyor. Ardından kadehler kalkıyor, sonra yemeğe geçiliyor. Masa beyi sırayla herkesi konuşturuyor, her seferinde kadehler tokuşturuluyor. Şarap çok olsa da votka yine de en çok tüketilen içki. Ve Gürcüler gerçekten iyi içiyorlar.
Türkiye’deki Gürcüler ve Çveneburi
Doğu Karadeniz illerinde, antik çağlardan beri yaşayan Gürcü bir nüfus var. Bunlar Osmanlı döneminde Müslümanlığa geçiyorlar. Zamanla bölge halkları ile kaynaşmış, ortak bir kültür geliştirmişler. Rus yayılması ile 19. Yüzyıl boyunca bir göç hareketi oluyor, ancak büyük nüfus ‘93 Harbi sonrasında geliyor. Sayıları bir milyonu bulan müslüman Gürcü göç ettiriliyor. Bunlar kendilerini “Çveneburi” olarak isimlendiriyorlar ve yerleşiklerden ayrı tutuyorlar. Gürcü dilinde “bizden olan” demek. Gürcü muhacirler yine Doğu Karadeniz illerine ama en çok Fatsa, Ünye, Ordu, Terme ve Çarşamba’ya, ve Marmara bölgesinde ise Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Bolu’ya yerleştiriliyorlar. Ayrıca hemen her ilde en az bir Gürcü köyü bulunmakta. Son göç dalgası ise bağımsızlıktan sonra başladı ve Gürcistan siyasetindeki kargaşa ve ekonomik sıkıntı bitmedikçe de devam edecek gibi görünüyor. Tiflis Tiflis (Tbilisi) isminin Gürcü dilinde “tbili”, yani ılıktan geldiği düşünülüyor. Bunun nedeni bölgede bulunan kükürtlü sıcak su kaynakları. Tarihi çok eskiye dayanan kükürt banyoları ve kaplıca hamamları Tiflis’te çok sayıda bulunuyor. Kura nehrinin iki yanına kurulan ve etrafı dağlarla çevrili kent, yüksek irtifasına rağmen (380-770 metre) nemli bir subtropikal iklime sahip. Ağaç bolluğu açısından Karadeniz’i, çeşitler açısından Akdeniz’i andırıyor. Üzüm, zeytin, servi, narenciye ağaçları kentin her yerinde karşımıza çıkıyor. Tarih boyunca Pers, Arap, Moğol, Osmanlı, Rus ve Sovyet etkisi alan kentin mimarisi de bundan etkilenmiş. Dar sokakları, ahşap süslemeleri ve renkli balkonları ile dikkat çeken eski evleri, bunların arasında yer alan şarap dükkanları, küçük lokantalar, butikler ile şehrin tarihi bölgesi benim için en çok keyif aldığım bölge oldu. Kiliseleri Selçuklu türbelerine benzeyen kubbeleri ile dikkat çekiyor. Ağaç bolluğu burada da kendini gösteriyor. Çan kulesi dahil tamamı ahşap kiliseler görüyoruz. Gürcüler sanata düşkün bir millet. Çok sayıda resim galerisi ayrıca sokak ressamları mevcut. Havaalanında bile resim satılıyor. Ayrıca şehirde pek çok noktada sokak sanatı, çeşitli heykeller mevcut. Bağımsızlık sonrası yaşanan kötü şehirleşme son yıllarda kontrol altına alınmış ve eski yapıların restorasyonuna başlanmış. Perifer semtler daha çok tatsız Sovyet bloklarından oluşuyor. Ancak merkezde Marx-Engels-Lenin Enstitüsü binası gibi Stalinist mimarinin baş yapıtlarına da rastlamak mümkün. Şimdi otel olarak hizmet veriyor. Şehrin daha merkezi semtleri olan Sololaki, Rastaveli bulvarı ve Vera ise daha Avrupai. Buralarda Rus İmparatorluğu döneminde yapılmış barok, neoklasik, Art Nouveau gibi akımlardan etkilenmiş binalar var. Şehrin yeme içme ve gece hayatı da hareketli. Eski şehirdeki dar sokaklarda çok sayıda lokanta, bar hizmet veriyor. Çoğunda da güzel müzik çalıyor. Merkezde büyük gece kulüpleri var. Yoğun program çok fazla gezmemize izin vermedi. Ancak Gürcü dostlarla sıcak ilişkiler kurduk, dost bir komşu ülkede güzel zaman geçirdik.
Tiflis’te görülmesi gerekenler
Eski Tiflis (Old Tbilisi): Eski Tiflis, dar sokakları, tarihi binaları, renkli balkonları ile şehrin en karakteristik ve en çok ziyaret edilen bölgesi. Narikala Kalesi’nden şehrin panoramik manzarasını görebilir, Sülfür Hamamları’nda rahatlayabilir ve eski kent dokusunu hissedebileceğiniz birçok kafe ve restoranda vakit geçirebilirsiniz. Şehrin simgelerinden biri olan Gabriadze Kukla Tiyatrosu’yla bitişik Eğik Saat Kulesi de Eski Tiflis bölgesinde. Narikala Kalesi: Tiflis’in simgelerinden biri olan bu 4. Yüzyıl kalesinden şehri kuşbakışı seyretmek mümkün. Sameba Katedrali: Gürcistan’ın en büyük kilisesi. 1995-2004 yılları arasında inşa edilen bu muazzam yapı, geleneksel Gürcü mimarisinin modern bir yorumu. Gürcistan Ulusal Müzesi: Tarih öncesi buluntulardan Sovyet dönemine kadar birçok koleksiyonu barındırıyor. Rustaveli Caddesi: Tiflis’in ana arterlerinden biri olan Rustaveli Caddesi, şehrin kültürel ve sosyal yaşamının kalbi. Opera binası, Gürcistan Ulusal Müzesi, Rustaveli Tiyatrosu gibi önemli kültürel kurumlar bu caddede yer alıyor. Ayrıca, lüks mağazalar, kafeler ve restoranlarla dolu olan Rustaveli, alışveriş ve eğlence için de popüler bir nokta. Dry Bridge Pazarı (Kuru Köprü Bit Pazarı): Sanat eserlerinden antikalara, el yapımı takılardan Sovyet dönemine ait eşyalara kadar geniş bir yelpazede ürünü bulabileceğiniz bir açık hava pazarı. Tiflis’in geçmişine ışık tutan bu pazarda, şehrin tarihini ve kültürünü yansıtan pek çok ilginç eşya bulabilirsiniz.
Tiflis çevresinde görülmesi gereken yerler
Eğer zamanınız varsa, başkentten kısa bir yolculukla ulaşabileceğiniz ve kesinlikle görülmesi gereken yerler ise şunlar: Mtskheta: Gürcistan’ın eski başkenti ve önemli bir dini merkez. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu tarihi şehir, Jvari Manastırı ve Svetitskhoveli Katedrali gibi önemli dini yapıları barındırmakta. Kazbegi ve Gergeti Üçlü Kilise: Tiflis’ten kuzeye doğru, Büyük Kafkas Dağları’nın içinde yer alan Kazbegi (Stepantsminda), nefes kesici manzaraları ve doğal güzellikleriyle ünlü. Burada, 2.170 metre yükseklikteki bir tepenin üzerinde yer alan ve çevre dağlarla çevrili Gergeti Üçlü Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Uplistsikhe: Tiflis’in batısında, yaklaşık 1.5 saatlik bir mesafede yer alan Uplistsikhe, M.Ö. erken dönemlerden itibaren kullanılan ve kayalara oyulmuş antik bir mağara şehri. Bu site, farklı dönemlerden kalma çeşitli yapıları barındıyor ve Gürcistan’ın pagan dönemine ışık tutuyor. David Gareja Manastır Kompleksi: Tiflis’in güneydoğusunda, Azerbaycan sınırına yakın bir konumda yer alan David Gareja, bir çöl manastır kompleksi. 6. yüzyılda kurulan bu kompleks, kaya oyma kiliseleri, şapelleri ve manastırlarıyla ünlü. Kompleksin bulunduğu çöl manzarası da oldukça etkileyici. Sighnaghi: Kakheti bölgesinde yer alan Sighnaghi, Gürcistan’ın şarap üretim merkezlerinden biri olarak biliniyor. “Aşk Şehri” olarak da adlandırılan bu şirin kasaba, mükemmel şarapları, tarihi duvarları ve Kafkas Dağları’nın muhteşem manzaraları ile ziyaretçilerini büyülemekte. Sighnaghi, aynı zamanda Gürcü mutfağını tatmak ve geleneksel şarap yapımını öğrenmek için de harika bir yer.