Tarihiyle barışık, görkemli, renkli bir dünya başkenti: Moskova

Kremlin and St. Basil's Cathedral on the Red Square, Moscow, Russia

Moskova 20 milyon nüfusu ve dev ekonomisi ile Avrupa’nın en büyük şehri. Rusya Federasyonu’nun ve Doğu Avrupa’nın politik, ekonomik, kültürel ve bilimsel merkezi olan bu mega-kent, aynı zamanda dünyanın en fazla milyarder barındıran kentlerinden birisi. 

PROF. DR. AKIN YÜCEL

ISAPS bünyesinde düzenlenen Rus-Türk Estetik Tıp Kongresine katılmak üzere Kasım ayında Türk meslektaşlarımla birlikte Moskova’ya gittim. Pandemi öncesinde, bir kere de Haziran ayında gitmiştim. Kasım ayı, dünyanın bu en kuzeyde yer alan ve en soğuk mega-kentini ziyaret etmek için iyi bir zaman değil. Ancak yine de, yoğun bilimsel programın el verdiğince dolaşmaya, mümkün olduğunca çok kişi ile tanışıp sohbet etmeye çalıştım.

Moskova 20 milyon nüfusu ve dev ekonomisi ile Avrupa’nın en büyük şehri. Rusya Federasyonu’nun ve Doğu Avrupa’nın politik, ekonomik, kültürel ve bilimsel merkezi olan bu mega-kent, dünyanın en fazla milyarder barındıran kentlerinden biri. Yaşam pahalılığı açısından Tokyo ve Londra ile başa oynayan Moskova’da dünyanın en büyük gece kulüplerini ve tüm lüks markaların dev mağazalarını bulmak mümkün. Ayrıca yükselen bir turizm destinasyonu. 

Stalinist Gotik Mimari 7 kız kardeşler

STALİNİST GOTİK MİMARİ: 7 KIZ KARDEŞLER
Moskova’da beni daha çok çeken şey Sovyet nostaljisi. Çarlık döneminden kalma barok burjuva evlerinin hemen yanında, ya da soğan kubbeleriyle tipik bir Rus Ortodoks kilisesinin hemen arkasında Sovyet konstrüktivizminin örneği donuk bir toplu konuta rastlayabiliyorsunuz. Sovyet mimarisinin en görkemli örnekleri ise, şehirde bir halka gibi sıralanmış. 

Dönemin New York gökdelenlerine benzer gotik ve barok yapıda, ancak çok daha görkemli olan bu binalar 1940’ların sonunda yapıldıklarında dünyanın en yüksek binaları olmuşlar. Bugün ikisi Ukrayna ve Hilton Otelleri, birisi Dışişleri Bakanlığı, en yüksek olanı ise kuruluşundan beri Moskova Devlet Üniversitesi olarak hizmet veriyor. 

Dünyanın en turistik metrosu olan Moskova metrosunun her durağında ayrı bir detay, hoşluk, sanat var.

YER ALTINDAKİ KOMÜNİST KATEDRAL: MOSKOVA METROSU
Yapımına 1935 yılında başlanan bu metro hattı şehir merkezinde bir çember oluşturuyor. Zamanının bir mühendislik harikası olan bu metro, halen faal ve günde 10 milyon yolcu taşıyan, Avrupa’nın en kalabalık metro sisteminin bir parçası. Her durağı, durak ismiyle uyumlu bir tema ile ve fresk, mozaik, vitray, heykel gibi farklı malzemelerle dekore edilmiş. Moskova metrosu komünist ütopyasının sergilendiği görkemli bir yer altı katedrali andırıyor. 

Ancak duvarlarda azizler ve melekler yerine Rus halkının her kesiminden insanlar resmedilmiş. İşçiler, çiftçiler, çalışan kadınlar, mühendisler, bilim insanları, sanatçılar, öğretmenler, askerler, öğrenciler… Hepsi güçlü, umutlu ve gururlu. 

Anlatılanlara göre, metronun inşaatı sırasında toprağın bu kadar altına girmekten korkan halka Stalin, “Size yer altında sarayalar inşa ediyorum” demiş. Halkın endişesine hak vermemek mümkün değil. Bazı duraklarda 80 metreyi aşıyor. 

Ben en çok bronz heykellerinin sergilendiği Devrim Meydanı (Ploshchad Revolyutsii) durağını, heykellerden de köpeğiyle oturan bir askeri beğendim. Öğrenciler sınav öncesinde köpeğin burnunu okşarlarsa sınavlarının iyi geçeceğine inandıklarından, köpeğin parlak burnu hemen dikkat çekiyor.

Burnunu okşamanın şans getirdiğine inanılan bronz köpek heykelini metronun Devrim Meydanı durağında görebilirsiniz.

Rus-Türk Estetik Cerrahi Kongresi

Kongre Türk Plastik Cerrahisi için bir gövde gösterisi oldu. Meslektaşlarımla birlikte kurs niteliğinde çok sayıda konuşma yaptık ve ameliyat gerçekleştirdik. Ancak kongre, özellikle de sosyal program son derece şatafatlıydı. 


KREMLİN VE KIZIL MEYDAN
Kremlin sözcüğü, kent içinde kale anlamına geliyor. Moskova nehrinin kıyısında, kırmızı renkli surlarla ve 20 kule ile çevrelenmiş bir yapılar kompleksi. İçerisinde 5 saray ve 4 katedral dahil olmak üzere birçok yapı barındırıyor. Bunların arasında Sovyetler zamanında yapılan Kongre Sarayı ve Kremlin Tiyatrosu da mevcut. Günümüzde yapıların bir kısmı Kremlin Müzeleri olarak işlev görüyor. Yılda 3 milyon kişinin ziyaret ettiği müzenin müdiresi, uzaya ilk çıkan kozmonot Yuri Gagarin’in kızı Yelena Yurievna Gagarina. 

Kremlin duvarlarına bugünkü halini veren 3. İvan ya da Büyük İvan. Moskova’da Tatar egemenliğine son vererek Rus Devletini kuran Büyük Prens, son Bizans İmparatoru’nun yeğeni ile evlenerek Bizans’ın varisi olduğunu iddia ediyor. Çift başlı kartalı devlet arması yapan İvan Moskova’ya da 3. Roma ismini veriyor. Sezar sözcüğünden türetilen Çar ünvanını da ilk o kullanıyor. Rusya’nın İstanbul üzerindeki hak iddiaları işte buna dayanıyor. 

Kremlin duvarlarının dibinde yer alan Lenin mozolesi ve Sovyet liderlerine ve kahramanlarına ayrılmış Kremlin nekropolü önünde uzun kuyruklar var. Aralık ayında ise meydanda Noel pazarı ve dev bir buz pateni sahası kuruluyor. Meydanın bir ucunda rengarenk soğan kubbeleri ile kiliseden çok bir Disneyland yapısını andıran Saint Basil Katedrali yer alıyor. Katı bir inanç sisteminin bu kadar eğlenceli bir mimarisinin olmasını ilginç buluyorum. Meydandaki bir diğer renkli yapı da Kazan Katedrali. Stalin tarafından yıkılan katedral 1993’te tekrar inşa edilmiş. 1990’larda yeniden yapılan bir diğer kilise de, Kremlin’in diğer tarafında yer alan Kurtarıcı İsa Katedrali. Napolyon işgalinden kurtulmanın anısına yapılan dünyanın en yüksek Ortodoks kilisesi Stalin tarafından yıktırılmış ve yerine yüzme havuzu yapılmış. Rus arkadaşım çocukken bu havuzda yüzdüğünü söylüyor.

Moskova’da görülmesi gereken bir başka yer de Eski Arbat Sokağı. Çarlık döneminden beri burjuvaların ve sanatçıların mekânı olan caddede sanat galerileri, hediyelik eşya dükkanları, cafe, restoran, barlar yer alıyor. Daha çok bizim İstiklal caddesini andırıyor. Moskova’da sık karşılaştığımız bir mekân da Moo-Moo restoranlar. Rusya’ya özgü bu fast food zincirini önündeki siyah beyaz inek heykelleriyle uzaktan tanımak mümkün. Her ne kadar inek sesini andırsa da, ismini Turgenev’in “Mumu” isimli öyküsünden alıyor. Yemek isimleri de hep edebiyat kökenli.

“MOSKOVA’DA İKİ KİŞİDEN BİRİNİN ÜSTÜNÜ KAZIYIN ALTINDAN TATAR ÇIKAR” DERLER. 300 YILLIK ALTINORDU EGEMENLİĞİ TÜRKLERLE SLAVLARIN MÜKEMMEL BİR KARIŞIMIYLA SONUÇLANMIŞ.

BÜYÜK TİYATRO: BOLŞOY
Ruslar sanata düşkün bir halk. Özellikle edebiyat ve müzikte büyük dehalara sahipler. Moskova Avrasya’nın en önemli kültür merkezlerinden biri. Çok sayıda tiyatro var ve hepsi de dolu. Ruslar tiyatroya, operaya giderken yanlarında çiçek buketleri getirip sahneye, beğendikleri oyunculara atıyorlar. Kongre düzenleyicileri, bize Bolşoy Tiyatrosu’nda yani Büyük Tiyatro’da yer ayırmışlar. Şansımıza en sevdiğim eserlerden birisi olan Carmen operası var. Orkestra şefi, sarışın, güzel bir kadın. Müzik mükemmel, sahneleme olağanüstü. Arada tabii ki şampanya ve havyar. 

MATRUŞKA BEBEKLERİN KÖKENİ
19. yüzyılda çocukların zihinsel gelişimi için tasarlanan ‘’matruşka’’ bebekler, Rusya’nın simgelerinden biri. Rus sanatçı Sergey Malyuti’nin 1890 yılında tasarladığı ve ahşap oyma sanatçısı Vasily Zvyozdoçkin’in yaptığı iç içe geçmiş 8 bebek, adını döneminin popüler kadın ismi ‘‘Matriyona’’dan alıyor. Matruşkalar genelde geleneksel Rus kıyafeti olan sarafan giymiş bebekler şeklinde boyanıyor. Bebeklerin birden fazla oluşu kadının doğurganlığını, iç içe geçmesi ise annenin korumacı yönünü anlatmakta. 

Rusya denince yiyecek/içecek cinsinden akla gelen ilk üç şey: votka, havyar ve borç çorbası.

VOTKA, HAVYAR, BORÇ ÇORBASI
“Rusya’da votka su gibi içilir” denmesinin etimolojik açıdan da doğruluk payı var. Votka adı, “su” sözcüğünün kısaltılması olan “voda”dan türemiştir. 19. yüzyılda devlet gelirlerinin üçte biri içki satışlarından elde ediliyordu. Bizler için rakı ne ise Ruslar için votka o, hatta bir fazlası. 

Borç (Borsch) çorbası, Ukrayna asıllı olup da bölgenin en çok yetişen sebzelerinin (pancar, lahana, patates) küp doğranıp soğan-sarımsak-defne yaprağı ve krema ile tatlandırıldığı, genellikle et suyunda yapılan geleneksel bir çorba. Benim içtiğim borç, dana dili ile yapılmıştı ve çok lezzetliydi. 

Dünyanın en pahalı yiyeceği olarak bilinen havyarın kilosu 2 bin ile 5 bin euro arasında değişiyor. Bunlar içinde en çok siyah havyar aranıyor. Mersin ve çiroz balıklarından elde edilen havyarlar, tuzlanıp kutulanıp bütün dünyaya satılıyorlar. En değerli marka ise Beluga. 


Rus salatası nasıl Amerikan salatası oldu? 

Bu salatanın ilk adı Oliver salatası idi. L’Hermitage isimli restorantın Belçika kökenli Rus şefi Lucien Olivier tarafından 1860’larda yapıldı, çok sevildi. “Olivier Salatası”nın her yıl şenliği bile yapılır oldu. Salata yaygınlaştıkça adı Rus salatasına döndü. Soğuk Savaş döneminde ise Türkiye’de bu salatanın adı “Amerikan Salatası”na dönüştürüldü. 


MOSKOVALILAR
Moskova’da iki kişiden birinin üstünü kazıyın, altından Tatar çıkar derler. 300 yıllık Altınordu egemenliği Türklerle Slavların mükemmel bir karışımıyla sonuçlanmış; yüksek elmacık kemikleri, renkli ve çekik gözler, beyaz ten, uzun boy. Moskova’nın devlet merkezi olması, eğitim kurumları, canlı kültür ve sosyal hayatı, dev sanayisi bu karışıma Kafkas halklarını, diğer Türk halklarını, Sovyet bloğuna bağlı ülkelerin insanlarını, tüm dünyadan sosyalist aydınları, uzak Doğu halklarını da eklemiş. Moskova aynı mimarisi gibi, insanlarıyla da St. Petersburg’dan farklı. Daha saf bir Slav halkının yaşadığı St. Petersburg, görkemli yapıları ile tam bir Avrupa şehri. Ameliyatta bana eşlik edenlerden birisi Yakut Türkü, diğerleri Çerkez, Tatar ve Azeri. Mihmandarım yarı Gürcü, yarı Polonyalı idi. Yakutluya Hristiyan mısın diye soruyorum, biz Paganız, kendi Tanrılarımız var diyor, Şamanistler. Rusya, İran gibi imparatorluk yapısını koruyor. 

Kötü ekonomi, hukuksuzluk ve siyasi baskıya karşın, yüksek eğitim düzeyi ve kadınların toplumdaki güçlü yeri Rusya’nın gücünü nereden aldığını gösteriyor. Her düzeyde çalışanların ve yöneticilerin önemli bir bölümü kadın. 

Rus ve Türk halklarının kimyalarının tuttuğunu düşünüyorum. Türk şirketlerinin Rusya Federasyonundaki güçlü konumları ve giderek artan evlilikler bunun kanıtları. Yaptığımız toplantıya gösterilen yüksek ilgi, bu ilişkilerin bilimsel alanda da gelişeceğini gösteriyor. 

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorumunuz

Your email address will not be published.