/

Memenin tarihi

Kadın güzelliğinin sembollerinden biri kabul edilen meme; dinlerin, modanın, siyasetin, eğlence dünyasının gündemini her zaman meşgul etmiştir. Dişilik sembolü vasfı ve taşıdığı hastalık riski sebebiyle, plastik cerrahinin de temel ilgi alanlarından biridir.

PROF. DR. AKIN YÜCEL

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

İnsan dünyaya gözünü açar ve ilk olarak memeyi görür. Anne sütü insan yavrusu için hayata bağlanmanın, koca bir ömrü sürdürmenin ilk adımıdır. Büyüdükçe ilk görüntünün farklı anlamlarına ulaşır. Meme aynı zamanda erotik bir organdır. Ve bu organın başka kimliklerle, ifadelerle, çağrışımlarla beslenmiş çok uzun bir tarihsel öyküsü vardır. Çağlar boyu kadın güzelliğinin sembollerinden biri kabul edilen meme; dinlerin, modanın, siyasetin, eğlence dünyasının gündemini her zaman meşgul etmiştir. Dişilik sembolü vasfı ve taşıdığı hastalık riski sebebiyle, plastik cerrahinin de temel ilgi alanı olmuştur. Memeler ter bezleri gibi bir deri ekidir ve öncelikli işlevi süt üretmektir. Diğer memelilerde gebelik dışında memeler boşalırken cinsel açıdan her zaman aktif olan insan türünün dişisinde memeler her daim dolgundur. İnsan memesi dolgun şekli ve kısa meme başı nedeniyle aslında emmeye çok uygun değildir. Süt emmek, insan yavrusu için hayli yorucu bir süreçtir. Memenin bu yapısı, insana özgü dışarı dönük dudakların gelişmesine yol açmıştır; böylece bebek güçlü bir vakum oluşturarak süte ulaşabilir. Memelilerin çoğunun birden fazla memesi varken insanlardaki sayı ikidir. Bu farklılık türümüzün bir seferde genellikle tek çocuk doğurmasına bağlıdır.


Meme vergisi neydi?

1800’ler başında, Hindistan’da alt sınıftaki kadınlar memelerini kapatabilmek için Mulakaram ismi verilen ‘Meme Vergisi’ni ödemeye mecbur tutuldu. Kıyafet, üst kastlara mahsus sınıfsal bir gösterge kabul ediliyordu. Yasaya uymayan Nangeli adında genç bir kadın kendisini tutuklamaya geldiklerinde bir memesini orakla kesip attı. Kan kaybından hayatını kaybeden Nangeli’nin başlattığı protesto hareketi sonrasında ‘Meme Vergisi’ kaldırıldı.


Birçok toplumda meme kadın cinselliğinin bir parçası olarak görülür. Ancak kadınların tarih öncesinden beri memeleri açık dolaştığı Afrika ve Güney Pasifik’teki bazı kültürlerde erotik bir anlam üstlenmez. Memenin, üreme organları kadar tabu olmasa da yoğun cinsel anlam taşıyan bir organ olduğu kesindir. Bir kısım antropoloğa göre, ona bu vasfı kazandıran temel sebep, kalçaları andırmasıdır. Antik çağda tanrıça heykelleri, Von Willendorf Venüsü’nde olduğu gibi, genellikle büyük memeli, geniş kalçalı ve göbekliydi. Tarım öncesi toplumlarda şişmanlık bir lüks idi ve bu durum, bir annenin çocuğunu kıtlık dönemlerinde besleyebileceği anlamını taşıyordu. Bunlar, Anadolu’daki Kibele ve Sümer’deki İnanna gibi ana tanrıçalar ve bereket tanrıçaları idi ve kesinlikle bir tanrının eşi değillerdi. Helenistik dönem, erkek egemen toplumun miladı kabul edilebilir. Tanrılar çıplak olarak tasvir edilirken statü kaybeden ve daha çok bir tanrıya akrabalıkla tanımlanan tanrıçalar giydirildi. Dönemin estetik anlayışı ‘heroic nudity’, yani ‘destansı çıplaklık’ diyebileceğimiz erkek bedeni üzerinden oluşturulmuştu.

Kadın vücudu, erkek vücudunun bozulmuş bir formu olarak görülüyordu. Kurtlar, emzirdiği bebeklerle birlikte kimi inanış ve efsaneleri de besler! Türklerin türediklerine inandıkları dişi kurt Asena, Etrüsk efsanesi olup sonradan Roma’nın simgesi haline gelen ‘Romus ve Romulus’ gibi… Tanrısal nitelikleri olan kurdun sütüyle beslenen çocuklar büyüyünce güçlü savaşçılara dönüşüp kimi ırkların doğuş ve gelişim öykülerine eşlik eder… Kutsal annenin sütüyle tanrısallık kazanan figürler karşımıza her çağda mitolojik birer kahraman olarak çıkar. Mısır’da ana tanrıça İsis, taç giyen firavunları kucağına oturtup emzirir ve böylece firavunlar da ana tanrıçanın çocukları ve tanrı olurlar. Oğlu Horus’u emziren İsis figürü, daha sonra Bebek İsa’yı emziren Bakire Meryem ve İsa figürlerine temel oluşturmuştur.   Benzerlik sadece burada değildir; İsis de bakiredir ve Horus cinsel ilişki olmadan doğmuştur. M.Ö. dördüncü yüzyılda dönemin en iyi heykeltıraşı sayılan Praxiteles’in imzasını taşıyan Afrodit heykeli, antik Yunan tarihinde kamuya açık alanda sergilenmek üzere tasarlanan ve gerçek boyutlarda yapılan ilk çıplak kadın heykelidir. Kos Adası’ndaki tapınak için yapılan bu eser, müstehcen bulunup tapınağa kabul edilmez ve Knidos’da (Datça, Türkiye) kalır. Antik dünyadaki şöhreti kısa zamanda büyüyen bu eser, şehre turistlerin akın etmesine sağlar. Bugüne değin sayısız kopyası yapılan Knidos Afrodit’i çıplaklığıyla bir tabuyu yıkmakla kalmadı, zamanımıza kadar gelen Afrodit-Venüs ikonografisini de oluşurdu, bir yanıyla da kadın vücudunun ideal standartlarını belirledi.


Zeus, bir ölümlüden doğan oğlu Herakles’i tanrıların arasına katmak için, uykuya dalmış Hera’nın memesine koyar. Tanrıça uyanır ve memesini bu tanımadığı bebekten çeker. O esnada süt evrene saçılıp ‘Samanyolu’nu (MilkyWay) oluşturur.


Ataerkil Roma düzeni, Keltler ve Germenler gibi anaerkil ya da eşitlikçi yapılar kurmuş toplulukları da ezdi. Yahudi-Hristiyan geleneği kadın vücudunu baştan çıkarıcı görüp kapanmaya zorladı. Paganlar tarafından memeleri kesilerek öldürülen ilk Hristiyanlardan Agatha, daha sonra annelerin ve sütannelerin koruyucu azizesi oldu. Avrupa’nın bazı bölgelerinde hâlâ ‘Agatha Yortusu’nda meme şeklinde pudingler yapılmakta ve şifa getireceğine inanılmakta. Orta çağ resim geleneği ilhamını daha çok dinsel temalardan alıp tuvallerini bu yönde biçimlendirirken Bebek İsa’yı emziren Meryem tasvirleri öne çıkmaya başladı. Tüm bu tablolarda Meryem’in memesi cinsellikten arındırılmış, vücuttan bağımsız resmedilmişti. Rönesans döneminde insan merkeze alındı, antik öyküler ve dini temalar çıplak vücutlar üzerinde temsil edildi. Rönesans’la birlikte beğeni antik standartlarına geri döndü: Memeler küçük, yuvarlak ve ayrık resmedildi. Sütannelik, Sümerler’den başlayarak sütün pastörize edildiği 19. yüzyıla kadar varlığını sürdüren bir kurumdu. Üst sınıfların çocuklarını emzirmeleri söz konusu değildi. Orta çağ’da şehirlerdeki veba salgınları nedeniyle çocukların taşrada bir sütanneye iki yıllığına gönderilmesi son derece yaygın bir uygulamaydı. Jean-Jacques Rousseau, çocuklar üzerine düşüncelerini yansıtan ‘Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine’ kitabında sütanneliği sorguluyor, kadınların çocuklarını Fransa için emzirmeleri gerektiğine inanıyordu. 18. yüzyıl sonlarında kimi sosyolojik refleksler değişmiş, üst sınıf kadınlarda çocuklarını emzirme modası başlamıştı.

1996’da Edinburgh’ta ilk kez bir canlı klonlandı. Bu işlem sırasında koyunun bir meme hücresi kullanılmıştı. Çalışmayı yapan ekip bu koyuna büyük memeleriyle tanınan Amerikan folk şarkıcısı Dolly Parton’dan esinlenerek ‘Dolly’ ismini verdi.

Amazonlar, Anadolu’da Samsun-Terme civarında yaşadıkları varsayılan anaerkil, savaşçı bir topluluktu. Daha iyi ok atabilmek için tek memelerini kestikleri düşünülen Amazon kadınları için, çıplaklık doğal bir durumdu. Helenistik dönem, başta bu topluluk olmak üzere antik dünyanın anaerkil halklarını yok etti.


Fransız Devrimi sonrası çıplak memeli kadınlar, Cumhuriyet’in simgesi haline gelecekti. Sayısız tablo, heykel, rölyef bu mantıkla üretildi. Dönem, kendi ifadesini ise Eugène Delacroix’ın ‘Halka Yol Gösteren Özgürlük’ adlı tablosunda buldu. Bu eser, bir anlamda memenin siyasi anlam içermesi sürecini de başlatmış oldu. ‘Victoria dönemi’nde dekolteler kapansa da korseler, abartılı yorumuyla geri gelmiş, kafesli eteklerle birlikte memeleri dolgun ve dik, beli ince ve kalçaları geniş gösterir olmuştu. İnce bel kadının henüz doğum yapmadığını, geniş kalça doğurabileceğini, büyük memeler bebeğini besleyebileceğini ifade ediyordu. 1914’te ABD’de Mary Phelps Jacob, ilk sütyen tasarımı için patent hakkını aldı. 30’larda devreye giren ‘cup size’ sistemiyle iç çamaşırı üretimi endüstrileşti. Sütyen vazgeçilmez bir iç çamaşırı ve giderek giysiye dönüştü. 2000’li yıllarda daha büyük beden modeller defilelerde boy göstermeye başladı. Jennifer Lopez’le başlayan Latin kalçası, estetik algısını farklı sulara taşıdı, dalgalar Kim Kardashian’la zirveye ulaştı. Estetik cerrahinin imkânları geliştikçe feminen kabul edilen tüm unsurlar abartılarak yansıtılacaktı: büyük memeler, ince bel, Brezilya kalçası (Brazilian Butt Lift) birer güzellik referansı haline geldi.


Satılan sütyen ölçülerine göre yapılan bir çalışmada DD cup ile İskandinav ülkeleri, Rusya ve ABD en üst sırada. Avrupa’nın ve Güney Amerika’nın büyük bölümü, Avustralya ve Kanada C cup. Türkiye, diğer Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, Hindistan, Pakistan, Afganistan, İran ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile birlikte B cup grubunda. En küçük memeler ise Çin, Uzak Doğu ve Sahraaltı Afrika’sı ülkelerinde.


2008’de kurulan Ukrayna merkezli radikal bir grup, erkek egemen kültüre ve hayattaki izdüşümlerine çarpıcı eylemlerle dikkat çekti. ‘FEMEN’ adlı bu hareket, özellikle seks turizmine karşı gösterilerle öne çıkarken tüm bu eylemlerde eylemcilerin memeleri çıplaktı ve birer pankart görevi görüyorlardı. Her sekiz kadından birisi yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma riski taşıyor. Memeler artık yeni bir anlam daha kazandı; hastalık ve ölüm kaynağı. Memenin tıbbileştirilmesi olgusu giderek artarak, onun erotik ve annelikle ilişkilendirilen yönlerinin yok edilmesi tehlikesine yol açıyor. Gen testlerinin yaygınlaşması ve kanser korkusu, Angelina Jolie etkisiyle birlikte, koruyucu mastektomilerin artmasına neden oldu. Meme kanseri tedavi sürecinin bir parçası olarak kabul edilen meme onarımları, hastalığın fiziksel ve psikolojik etkilerini en aza indirerek hastaların sosyal yaşantılarına özgüvenle geri dönmelerini amaçlıyor.  

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.