/

Burun bize ne anlatır?

Burun, vücudumuzda kapladığı alan çok küçük olmasına karşın, insan güzelliğinin önemli bileşenlerinin başında gelir. Rinoplastinin en çok talep edilen estetik ameliyat olması, burun ve güzellik ilişkisini tek başına kanıtlamaya yeter.

PROF. DR. AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

Peki ama burun neden bu kadar önemli? Bunu anlamak için bu küçük organın bizlere neler ifade ettiğini bir gözden geçirmek lazım.
Primatların yüzleri, basıklık açısından insana benzer ancak, hiçbirinde bizdeki çıkık burun yoktur. Peki, insanlığın diğer primatların sahip olmadığı bu çıkıntıya sahip olmasının nedeni nedir?
Bir görüş, burnun, elmacık kemiği ve üst rim ile birlikte gözü koruyan bir kemik kalkan oluşturduğu yönünde. İnsanlık ayağa kalktıktan sonra yüzüne darbe alma ihtimali artmış ve bu da yüz gelişimini etkilemiş olabilir. Boksörlerin her maç sonrasında aldıkları darbeler incelenirse, bu 3 kemik çıkıntının gözü korumada ne fedâkarlıklar yaptığını anlamak mümkün. Ama en güçlü açıklama, burunun önemli bir işlevine dayanıyor, solunan havayı süzmek, ısıtmak ve nemlendirmek.

NEDEN FARKLI BURUN TİPLERİNE SAHİBİZ?
Atalarımız, nüfusları artıp da Batı Afrika’nın sıcak ve nemli topraklarını terk etmek zorunda kaldıklarında, kuru, soğuk ve tozlu ortamlara uyum sağladılar. Batı Afrikalıların basık ve yayvan burunlarına karşın, Doğu Afrikalıların daha çıkık ve uzun burunları bu görüşü destekler. Benzer şekilde, soğuk ve kuru iklimlerde yaşayan Eskimolar ve Moğollar da daha dar ve uzun burunlara sahiptirler.

Büyük burnun erkeksi bir görünüm vermesinin bir nedeni de burnun fallik bir organ olmasıdır. burun Erkeklerde vücudun önündeki iki çıkıntıdan birisidir ve ister istemez penisi çağrıştırır. Birçok kültürde zinanın burun kesme ile cezalandırılması da bununla bağlantılı olabilir.

Anneler, sadece koklayarak bebeklerini ayırt edebilirler. Babalarda ise bu oran ancak %50 dir. Bazı kokular refleks olarak şiddetli bir tiksinme ya da dehşet uyandırırlar. Leş, duman ya da kimyasal kokularına karşı verdiğimiz bu şiddetli tepki, zararlı olabilecek şeylere karşı zaman içerisinde gelişmiş bir uyarı niteliğindedir.

20. YÜZYILDAN ÖNCE BÜYÜK BURUN MAKBULDÜ
Güçlü bir burun, sosyal konum sahibi bir erkek için neredeyse zorunluydu.
Napolyon önemli görev vereceği adamları büyük burunlulardan seçerdi.
HMS Beagle gemisinin kaptanı o yıllarda moda olan fizyonomiye meraklı idi. 1831’de Charles Darwin tarihi gezisine çıkmadan önce, Darwin’in burnunu yeterince keskin ve kemerli bulmadığından, uzun bir yolculuğu kaldıracak azim ve kararlılığa sahip olmadığını düşünmüş ve yolculuğa çıkmak istememişti.

ARİ IRK SAPLANTISINDA DİKKATLER BURUNDA TOPLANMIŞTI
20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan faşist akımlar, ırkın saflığını korumak gibi bir saplantıya kapıldılar. Ari ırkın küçük ve kalkık burunları yüceltildi. Yahudilerin iri burunları, Afrika kökenlilerin yayvan burunları, Uzak Doğuluların küçük ve basık burunları aşağı ırkın göstergesi olarak kabul edildi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında artan kültürel emperyalizm de, diğer halklarda kazanan ulusların insanlarına benzemek arzunu uyandırdı. 1980’lerden sonra ise ırkçılık politik olarak doğru kabul görmeyen bir söylem haline dönüştüğünden, etnik farklılıklar estetik açıdan güzel ve çekici olarak kabul edilmeye başlandı.

Dil sadece kaba tatları algılar, yemeğin tadı, koku ile ayırt edilebilir, ona lezzet katan kokudur. Burnumuz tıkalıyken yemekten tat alamayız.

Modern rinoplasti teknikleri 19. yüzyılda tanımlanmaya başlanmış olmasına karşın, estetik rinoplastinin popülerleşmesi 1923 yılında oyuncu Fanny Brice’ın New York’ta bir otel odasında ameliyat edilmesi ile başladı. Basında büyük yankı uyandıran ameliyatın ardından, ‘‘Dekoratif Cerrahi’’ adı altında, uzman hatta hekim bile olmayan kişiler tarafından sayısız operasyon yapıldı. Ortaya çıkan komplikasyonlar sonrasında, estetik ameliyatları kontrol altına almak amacı ile 1931 yılında Amerikan Plastik Cerrahi Derneği kuruldu.

YALAN SÖYLÜYORSUN!…
Yalan söylemek zorunda kaldığımızda elimizi sıkıntılı bir şekilde burnumuza götürürüz ve burnumuzu sıvazlarız. Aslında bunun fizyolojik bir sebebi var. Zor durumda kaldığımızda burun kökünde ısı artışı olduğu termal kameralarla gösterilmiş. Muhtemelen elimizi götürme ihtiyacımız bu durumdan kaynaklanıyor.
Yalan ve burun denince ilk akla gelen, Carlo Collodi tarafından yaratılan, orijinal çizimi Enrico Mazzanti’ye ait Pinokyo karakterini es geçemeyiz. Collodi’nin eserinde bir sürü siyasi metafor vardır. Kendisi, İtalyan gençliğinden beklediklerini Geppetto Usta’nın ağzından söyletir. ‘‘Yalan söyleme, oku, düzgün insan ol.’’ Pinokyo yalan söylediğinde burnu uzar. Buradaki metafor şöyle okunabilir; yalan söyledikçe çirkinleşirsiniz. İş, yüzü çirkinleştirmeye gelince akla gelen ilk organ tabii ki burun olur!

Yaşayan en uzun burunlu kişi 8.8 cm ile Artvinli Mehmet Özyürek, Rekorlar kitabına geçtikten sonra heybetli burnunu bir şaheser olarak nitelemiştir.

GOGOL’UN EN ÇILGIN ESERİ: BURUN
Burun ve edebiyat denince, Gogol’ün belki de en çılgın eseri olan “Burun”dan bahsetmemek olmaz. Gogol’ün romanında, ana karakterin burnu bir gün kendisini terk eder ve bağımsızlığını ilan eder. Ümitsizce burnuna ulaşma çabaları, başkalarının bu konudaki duyarsızlıkları gerçeküstü bir şekilde anlatılır. Ancak romandaki en belirgin şey fallik göndermedir. Burnun kaybı, hayatın her alanına sinen iktidarsızlığın simgesine dönüşür.


Rinoplasti nasıl doğdu?

Burun şekillendirme ameliyatlarının tarihi çok daha eskilere dayanıyor. Özellikle zinadan dolayı burun kesmenin yaygın olduğu Hindistan’da Shusruta ailesi tarafından geliştirilen alın flebi, 18. yüzyılda Avrupa’da uygulanmaya başladı. 16. yüzyılda Gaspare Tagliocozzi, idam mahkumlarına tıbbi yardım veren bir organizasyonda çalışıyordu. Bu pozisyon kendisine çok sayıda taze kadavra üzerinde çalışma yapmasını sağladı ve burun estetiğinde İtalyan Metodunu geliştirdi. Tarihte burun ameliyatı yaptıran bir başka şahsiyet Milano Dükü Federico da Montedeltro’dur. Savaşta bir gözünü kaybedince, kılıçla çarpışırken tek gözüyle daha iyi görebilmek için burnunun üst kısmını kestirmiştir.


PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorumunuz

Your email address will not be published.