Polonya’da rota dışı iki kent: Kazimierz Dolny ve Lublin

Polonyalılar tarihi boyunca savaşlarla, işgal girişimleriyle boğuşan yüzyıllar boyunca özgürlük mücadelesi vermiş gururlu bir millet. Aynı zamanda alçak gönüllü ve içten insanlar. Kendi adıma, Türklerle Polonyalıların kimyasının iyi uyduğunu söyleyebilirim.

PROF. DR. AKIN YÜCEL
Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı

Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (ISAPS) düzenlediği bir toplantıda konuşma yapmak üzere Polonya’ya davet edildim. Polonya’da geçirdiğimiz 3 gün boyunca Kazimierz ve Lublin’i görme fırsatımız oldu. Kazimierz Dolny, yani Aşağı Kazimierz kenti ismini 12. yüzyılda kentin kurucusu olan Prens II. Casimir’den almış.

Vistula Nehri’nin kenarına kurulan kent, tahıl ticareti sayesinde zenginleşmiş ve 16. ve 17. yüzyıllarda önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş. Ancak Avrupa’nın Polonya tahılına olan talebinin azalması ile ticari önemini kaybeden kentte ekonomi durmuş, büyüyemeyen kent Rönesans şehir yapısını günümüze kadar korumuş. Bu özgün yapısı sayesinde Kazimierz Dolny 19. yüzyıldan sonra önemli bir tatil beldesi ve sanat merkezi haline gelmiş. Yahudi nüfusunun tamamının yok edildiği İkinci Dünya Savaşı sonrasında kent tekrar onarılmış ve anıt şehir olarak resmen koruma altına alınmış.
Lublin Ukrayna ve Belarus sınırına yakın.

Kazimierz Dolny pazar yeri

Polonya’da erkek işi olarak düşündüğümüz birçok işi kadınlar yapmakta. Plastik Cerrah kadınların sayısı da, diğer eski Doğu Bloğu ülkelerinde olduğu gibi, oldukça fazla. 


Bu nedenle hem 1795’teki paylaşım sırasında, hem de 2. Dünya Savaşı sonrasında Rus işgalinde kalmış. Doğu ile Batının kesişme noktasında yer alıyor. Kentin yeni kesimlerinde tipik Sovyet binaları ve heykelleri yer alıyor. Sur içerisinde kalan eski şehir ise Prag’ı andırıyor. Özellikle eski kentte evlerin tümü yenilenmiş ve çok güzel görünüyorlar.

Lublin’de eski bir berber dükkânı 

Lublin, Polonya’nın en önemli üniversite kenti. 350.000 kişilik nüfusun %35’i öğrencilerden oluşmakta. Bu nedenle enerjisi yüksek bir kent. Şehrin kültür ve eğlence hayatı çok zengin.
Eski şehirde birçok sanat galerisi var. İlgimizi gözünden kanlı göz yaşları akan Meryem heykelinin bulunduğu Dominiken Kilisesi çekiyor. Buradaki bir Meryem ikonasının göz kenarlarındaki üç derin çizgi, Türkler Lehistan’ı ele geçirdiklerinde bir yeniçerinin kılıcı ile Meryem ikonasının yüzüne attığı 3 derin kesiği hatırlatmak için. Daha sonra yapılan bu temadaki tüm ikonalarda Meryem’in yüzü bu 3 kesikle resmedilmiş. Mehmet Ali Ağca’nın Papa suikastını da anımsayınca dikkat çekmeden kiliseyi terk ediyoruz.


Polonya mutfağı ağırlıklı olarak et, pancar ve lahanadan oluşuyor. Bir de pierogi denilen bir tür mantıları var. Birçok çorbanın ve sulu yemeğin içerisine bu mantıdan ekliyorlar. Kapusniak, bizdeki adıyla kapuska da burada çok tüketilen yemeklerden. Ülkenin ödüllü, başarılı bir de birası var. Çiçeksi kokular taşıyan bu hafif birayı (Zywiec) biraseverler mutlaka denemeli. 


Lublin’de Alman işgali sırasında 350.000 Yahudi öldürülmüş. Yaşadıkları mahalle tamamen yok edilmiş ve bir parka dönüştürülmüş. Yok olan mahalleden sağlam kalmış bir sokak lambasını sürekli yanık tutarak olanları unutturmamayı amaçlamışlar.
Yahudi Mirası Müzesi’nde yıkılan evlerin fotoğrafları birleştirilerek mahallenin eski hâli gösterilmeye çalışılmış, artık yaşamayan kişilerin fotoğrafları, bazıları insan boyunda basılmış şekilde sergilenmekte.
Soykırımı unutturmamak adına sergilenen toplama kampları ve soğuk anıtların hem nefreti pekiştirdiğini, hem de yaşanan trajediyi soyutlaştırarak gerçek dışı hâle getirdiğini düşünmüşümdür. Bu müzede ise yok edilen insanlar ve yaşantılar somut ve gerçek olarak zihnimizde canlanıyor. Bu da insana nefretten çok derin bir üzüntü veriyor.

Polonya’da din çok önemli. TOPLUMUN %93’ü Katolik, BUNLARINDA %95’İ İNANÇLI Hristiyanlar. insanların ÜÇTE İKİSİ KENDİSİNİ ‘‘ÇOK DİNDAR’’ OLARAK TANIMLIYOR.

Polonyalılar yüzyıllar boyunca özgürlük mücadelesi vermiş gururlu bir millet. Aynı zamanda alçak gönüllü ve içten insanlar. Kendi adıma, Türklerle Polonyalıların kimyasının iyi uyduğunu söyleyebilirim. Farklı ülkelerdeki toplantılardan hep güzel anılarla ayrıldım. Ancak Polonya’nın hatırası uzun süre sıcaklığını koruyacak gibi geliyor.

Ara sokaklar ressam atölyeleri, küçük galeriler, hediyelik eşya satan dükkânlarla dolu. Marek Andala isimli bir ressamın atölyesini keşfediyoruz, resimlerinden çok etkileniyor ve birkaç tablosunu satın alıyoruz. 

Türkiye’deki Polonya: Polonezköy

Polonya 1795 yılında Almanya, Avusturya ve Rusya arasında paylaşılıyor. Bu paylaşıma Osmanlılar şiddetle karşı çıkıyorlar. İşgale karşı direnen Macar ve Polonyalı aydınları destekliyorlar, ülkeden kaçmak zorunda kalanlara sığınma hakkı veriyorlar. Polonya’nın ulusal kahramanı, şair Adam Mickiewitz ve Nazım Hikmet’in dedesi Konstantin Borzecki, diğer adıyla Mustafa Celaleddin Paşa da bilinen göçmenlerden. Polonezköy, ya da Adampol, bu dönemde gelen mülteciler tarafından kuruluyor. Polonyalı ve Macar aydınların Osmanlı’nın modernleşmesi üzerine de önemli etkileri oluyor. Konstantin Borzecki ilk Türkoloji kitabını yazıyor. 

Şehir Cüceleri Wroclaw (sol üst), Auschwitz Kampı (sağ üst), Polonyalı bilgin Kopernik‘in tuzdan heykeli (sol alt), Chopin’in kalbinin gömülü olduğu kilise (sağ alt)

Polonya hakkında kısa kısa…

Tarihi boyunca savaşlarla, işgal girişimleriyle boğuşan Polonya, 10. yüzyıla kadar uzanan derin bir geçmişe sahip. Sınır komşusu olduğu ülkelerden ilham alsa da bunları harmanlamayı ve kendi kültürünü ortaya çıkarmayı başarmış.

Wroclaw Cüceleri
Polonya’nın Wroclaw eyaletindeki cüce heykelleri de turistlerin ilgi odakları arasında. Şehrin pek çok yerinde yemek yiyen, oyun oynayan, ATM’den para çeken, hapis yatan cüce heykellerine rastlamak mümkün. Cüce heykellerinin hikâyesi 80’li yıllarda baskıcı politikaları eleştiren gençlerin gerçekleştirdiği protestolara dayanıyor. Kendilerine “Alternatif Turuncu” adını veren bu grup eylemlerinde cüce gibi giyiniyor ve duvarlara cüce resimleri çiziyor.
2001 yılında kente “Alternatif Turuncu Anıtı” olarak da bilinen “Baba Cüce” (Papa Krasnal) heykelinin dikilmesinin ardından şehirdeki cüce heykellerinin sayısı artıyor.

Tuz madenleri
Krakow, Wieliczka ve Bochina tuz madenleri de Polonya’da ziyaret edilmesi gereken noktalar arasında.Bunlardan Bochina ve Wieliczka, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak listelendi.
Tuz madenlerinin en önemlilerinden olan Wieliczka, 327 metre derinliğe ve 300 kilometre tünel uzunluğuna sahip. Yaklaşık 3.5 kilometrelik bir kısmı ziyaretçilere açık olan bu müzede ünlü insanların ve mitolojik karakterlerin tuzdan heykelleri var. Müzede tuzdan üretilen kozmetik ve dekoratif ürünleri satın almak mümkün.

Chopin ve Polonya
Dünyaca ünlü besteci Fryderyk Franciszek Chopin, Varşova’da doğdu ve ilk gençlik yıllarını burada geçirdi. Daha sonra Paris’e yerleşen ve burada yaşamını yitiren ünlü bestecinin kalbi ise Varşova’da bulunan Kutsal Haç Kilisesi’nde saklanıyor. Varşova’da birçok salonda Chopin’in eserlerini çalan salonlara, mekânlara rastlamak mümkün. Sokak müzisyenlerinin klavyelerinde Chopin ezgileri var.

Toplama kampları
Tarihin utanç vesikaları arasında yer alan Nazi toplama kamplarından en bilinenleri Polonya’da bulunuyor. Auschwitz ve Birkenau dışında Majdanek, Sobirbor, Plaszow, Gross Rosen ve Stutthof gibi kamplar da Polonya’da. Çoğu müzeye dönüştürülen bu kamplarda ziyaretçilerin etkisinden kurtulamayacakları acı belgeler, binalar, objeler var.


Nazım Hikmet/Lehistan Mektubu

Dedesi Polonyalı olan Nazım Hikmet, vatanseverlikleriyle ünlü Leh halkı ve mücadelesini Lehistan Mektubu şiirinde anlattı, ülkenin sürekli işgal edilmesinin bir sebebi de Nazım’ın şiirinde anlattığı verimli ve güzel ovalardı.

…..

Lehistan ovasında bahar.
ışığında şahin olup uçasın gelir,
deresinde sazan olup yüzesin gelir,
yeşili çiğ çiğ yiyesin gelir.
bir bizim oraların baharları böyledir
sesin var mı yok mu bakmaz
zorla türkü söyletir.”


 

PROF. DR. AKIN YÜCEL

İlk ve orta öğretimini TED Ankara Koleji, liseyi Ankara Fen Lisesi’nde tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptı. Bir süre ABD ve İngiltere’de çalıştı. 2008’de profesör ünvanını aldı. Plastik cerrahide özellikle meme cerrahisi, meme onarımı, yüz estetiği ve vücut şekillendirme alanlarıyla ilgilenmekte, bu alanlarda her yıl onlarca eğitimde meslektaşlarına eğitim vermekte, kurslar düzenlemektedir. Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği (TPRECD) ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (EPCD) Başkanlıklarını, Uluslararası Estetik Cerrahi Derneğinin (ISAPS) Türkiye Sekreterliğini yaptı.
Yayıncılık çalışmalarına Türkiye’de Plastik Cerrahi alanındaki tek yayın olan ve TPRECD adına yayınlanan Plasticus Yazı İşleri Müdürlüğü ile başladı. Okumakta olduğunuz Vega Dergisinin İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olarak hekimliğin yanı sıra yayıncılık alanında da çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorumunuz

Your email address will not be published.